T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Sinan Aygün'den IMF değerlendirmesi

Ankara Ticaret Odası Başkanı Sayın Sinan Aygün, bu köşedeki yazıları yakından takip eder, eleştiri ve katkılarını aktarır.

Sayın Aygün, isabetli teşhis ve önerileri ve cesur çıkışlarıyla kamuoyunun yakından tanıdığı bir isimdir. Özellikle kimsenin konuşmaya ve perde arkasında olan-biteni açıklamaya cesaret edemediği bugünlerde, Sayın Aygün'ün 'ulusal' çıkarlarımızı ön plana çıkaran değerlendirmeleri takdire şayandır.

Bugün köşemize Sayın Aygün'ü konuk ediyoruz. 30 Ocak tarihli yazımızla ilgili değerlendirmesini aynen aktarıyoruz.

'Sayın Canikli,

30 Ocak 2002 tarihinde yayınlanan "IMF'nin dışında çıkış var mıdır?" başlıklı yazınızı okudum. IMF reçetelerine hayır diyerek iki yıl gibi kısa bir sürede krizden çıkarak, ekonomisinde önemli bir büyüme sağlayan Malezya'yı örnek gösteren yazınız için çok teşekkür ederim.

1946 yılından bu yana IMF ile haşır neşir olan Türkiye'nin krizden çıkışının tek yolunun IMF olmadığını göstermek açısından Malezya örneğinin gerçekten önemli bir tecrübe olduğu ortada. IMF'nin kuruluş koşullarına ve gerçek amacına bakıldığında da, yaralara ne kadar merhem olabileceği çok net biçimde görülebilir. İkinci Dünya Savaşı'nın ardından ABD, kuracağı yeni dünya düzeni için, milli gücünü meşrulaştırmaya yarayacak, üretim ve ticaret alanlarında gücüne destek verecek uluslararası mali kuruluşları yani IMF ve Dünya Bankası'nı oluşturdu. Yeni Liberal politikaların etkisiyle işlevleri de değişen IMF ve Dünya Bankası, tüketimi arttırıp, özelleştirme ve yabancı sermaye akımını teşvik ettiler. Ülkelere sağladıkları ve faiziyle geri aldıkları yardımı, arttırdıkları yardımla geri kazandılar. Bu güne kadar IMF'nin el attığı 89 ülkeden, 49 'unda kişi başına düşen gelir yarı yarıya azalırken, sanayileri de yüzde 40 oranında küçüldü. IMF programlarını uygulayan ülkelerin toplam borçları 1973 yılında 150 milyar dolarken, bu borçlar 1980 yılında 800 milyar dolara, 1996'da 1.7 trilyon dolara, 1999 yılında ise 2.4 trilyon dolara yükseldi. IMF'nin program uyguladığı 10 Afrika ülkesinde, 130 milyon insan açlık sınırında yaşamaya başladı. Latin Amerika ülkelerinde IMF programlarından önce 130 milyon olan yoksul insan sayısı 180 milyona çıktı. IMF programlarını "kurtuluş umuduyla" uygulayan ülkeler beterin beterini yaşarken, sizin yazınıza konu ettiğiniz Malezya bu çemberi kırarak, IMF politikalarını reddetti ve tünelin ucundaki ışığı iki yıl gibi kısa bir sürede gördü.

Türkiye'nin yaşadığı kriz ortamı, dünyadaki gelişmeler, savaş tehlikeleri derken, dünyadaki gelişmelere tepeden bakıldığında tarihin tekrar ettiği görülüyor. 150 yıl öncesinde olduğu gibi alacaklı Batılı ülkeler Islahat Fermanları yerine, kriterler, reform dayatmaları, Düyûn-ı Umûmiye yerine ise IMF ve Dünya Bankası reçeteleri, niyet ve güven mektupları stand-by anlaşmaları ile karşımıza dikiliyorlar. Osmanlı döneminde olduğu gibi alacakları için güvence ve kaynak yaratma peşindeler. Verimli sanayi kuruluşlarının yabancı sermaye veya ortaklıklarına açık olması, en verimli alanlarda yabancı yatırımların gerçekleştirilmesi, daha öne çıkan tahkim yasası ve içlerinde ihale yasası da olmak üzere 15 önemli yasanın çıkarılması, en değerli doğal kaynakların kotalandırılması, stratejik önemdeki tesislerin özelleştirilmesi, yabancı sermayeye kolaylık ve güvenceler sağlanması, Osmanlı'yı açık pazar haline dönüştüren 1838 Serbest Ticaret Anlaşması'nın bir versiyonu olan 1995 Gümrük Birliği Anlaşması, Düyûn-ı Umûmiye öncesi Osmanlı İmparatorluğu'nun içine düştüğü borçlu-alacaklı ve Batı'yla uyum için ödenen bedelin bir yansıması değil midir?

Tekerrür eden tarih ortadayken ders almamak da ayıpların en büyüğü olsa gerek. Türkiye Cumhuriyeti ve Osmanlı İmparatorluğu'nun yaşadığı benzerliklerden alınacak en büyük ders ise ekonomik bağımsızlık ile siyasi bağımsızlık arasındaki ilişki olmalı. Unutulmamalı ki, Osmanlı İmparatorluğu, ekonomik bağımsızlığını koruyamadığı için siyasi bağımsızlığını kaybetmişti.

Değerli yazınız için yeniden teşekkür eder, çalışmalarınızda başarılar dilerim."

Sayın Aygün'ün yukarıdaki görüşlerine aynen katıldığımı belirtmek istiyorum.


1 Şubat 2002
Cuma
 
NURETTİN CANİKLİ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED