T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Naziler caz sevmez

bir düş, bir karabasan,
generalin düşü,
başkanın düşü, diktatörün düşü...
uyanmayacak mıyız?
yoksa yaşamın güçleri
bizlerden daha mı kuvvetli?
uyanmayacak mıyız?
Sonsuza dek, değerli dostlarım,
Uykumuzda mı öleceğiz?

Charles Bukovkski

11 Eylül sonrasında "güvenlik" kavramının şemsiyesi altında oluşturulmaya çalışılan, ayak seslerini duymaya başladığımız ve en çok da Nazi dönemlerini hatırlatan "yeni dünya düzeni", insanoğlunun büyük mücadeleler sonucu elde ettiği özgürlük ve insan hakları kazanımlarını yerle bir etti.

Şimdi dünyayı 50'lerin Beat Kuşağı'nın ardılları olarak kabul edebileceğimiz yeni bir "Hipster Kuşağı" mı bekliyor? Yani iç dünyasının fırtınasını doğaçlama caz müziği ile dışa yansıtan kuşağın isyan çığlığı... Ve de kelimenin tam anlamıyla bir ayrıkotu...

Bilindiği gibi Hipster Kuşağı, sivil hakların daraltıldığı, McCarthy'nin adını taşıyan İç Güvenlik Yasası'yla aydınlar ve özgürlükçüler aleyhinde akıl almaz suçlamalarla kovuşturmaların açıldığı Eisenhover iktidarının hemen sonrasında ortaya çıkmıştı. Bu dönemde Amerika'da öyle günler yaşanmaktadır ki, kitleleri baskı altına almak için Kongre'ye bir dizi yasa tasarısı sunulur, konuşmaların elektronik aygıtlarla dinlenmesi ve gizlice kaydedilmesi yasal hale getirilir.

Irkçı nefret gruplarının yakıp yıktığı bir dönemdir bu dönem... Kolejlerin diploma törenlerinde bile kitaplar Nazi usulüyle ateşe verilmektedir. İşin en dramatik olanı da, bu baskı ve zorlama ortamında yığınların sessizliğidir. Tıpkı bugün Amerika'da ve Amerika'nın "derin ortakları" olan ülkelerde olduğu gibi...

İşte "Hipster Kuşağı", zulümlerin "küçük hisseli ortağı" yığınların sessizliğini kırmak için ortaya çıkmış mistik ve romantik bir muhalefettir. Baskı döneminin düşsever çocukları, "Algı kapıları açılırsa her şey olduğu gibi görünür" diyen William Blake'in sözleriyle kıyılarından ayrılıp, Rimbaud'un, "Ve tan ağarırken ateşli bir sabırla zırhlanmış gireceğiz kentlere" dizeleriyle alacakaranlıkta uyuyan kentlere girerler.

Galiba, "yeni dünya"nın baskıları ve zulümleri karşısında bütün bir insanlığın neredeyse sessizliğe gömüldüğü bu yeni dönemde gezegenimizin yeni zencilere, "Hipster Kuşakları"na ihtiyacı var. Naziler Caz sevmese de... Zaten Naziler'in "zenci müziği" cazı sevmeleri de beklenemez.

Nitekim, işgal yıllarında Naziler'in ambargo koyduğu, baskı altında tuttuğu caz, Paris'te savaş ertesinin özgürlük simgesi haline gelmişti. Baskı döneminin caz mahzenleri de birer sığınak değil, yeraltının kültür adacıkları olmuştu adeta...

11 Eylül sonrasında bitleri yeniden kanlanan dünyanın yeni Naziler'i caz sevmese de, kuracağımız yeni "caz mahzenleri"yle gezegenimizde küçük özgürlük adacıkları oluşturamaz mıyız acaba?

Neden olmasın...

Norman Mailer, "Bir kimse ya başkaldırır ya da uyuşur" diyor. Eğer sonsuza dek susmaya mahkum değilsek, zihinlerimizin uyuşmayan diplerinde caz için küçük de olsa bir yer varsa, hala insanlıktan umut kesilmemiş demektir...


10 Şubat 2002
Pazar
 
MEHMET OCAKTAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED