|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Her şey iyi gidiyordu. Amma ne zaman ki, "memur kararnamesi" ortaya çıktı ve "irticaî görüntü" ile bağlantılı görüldü, bizim de "makus talihimiz" belirginlik kazandı. Önce, "Millî Gazete"de çıkan yazımızdan ötürü, gazete aleyhine dava açıldı. "Tanık" olarak ifade verdik. Hiç bir şekilde, bizim yüzümüzden, hiç kimsenin mağdur edilmesini düşünemezdik. Biz zaten, yazdığımız yazılara her zaman sahip çıkıp, kişilik ve fikrî istiklaliyetimizi korumuş insanlardan biriydik. Nitekim, 1977-1978'de "Yeni Devir" ve "Millî Gazete"deki yazılarımıza sahip çıkıp, "memuriyetten iskat"la yola koyulmuştuk. Ve yine biz, 1977 Temmuz'unda, merhum Necip Fazıl ile, Uğur Mumcu gibi yazarlarla, "toplu basın"da ifade verip, basın mesleğine inanç ve kararlılıkla atılmıştık... Yıllar boyu, mahkemelerde uğraşıp durduk, yüzlerce makale ve araştırmamız yayınlandı. Mahpeste iken, nice fakirlik ve yoksulluk çekenlerin duasını alıp, "millî görüş" ve "adil düzen" doğrultusunda fikir ve beyanlarda ülke hudutlarını aşıp, AB içindeki işçilerimizin yanında, onlara ülke ve memleketin menfaatleri doğrultusunda çalışıp, hizmet üretmelerine giden yolda, en sağlıklı hedefleri göstermeye çalıştık. Cildler dolusu eserlerimiz bir yana, artık "et ve kemik gibi" olduk biz "Millî Gazete" ile... Niceleri gelip geçti, birçok değişime uğradı, amma biz sebat ve inatla, memuriyetimize son verip, "gazeteci ve yazar" olarak, çalışmamıza devam ettik. Yıllar öncesinde, "8.600 iş günü" ile emekli olduk. Bu sefer de "telif"le işe koyulduk. Hiçbir zaman, "muhasebe" ile bir işimiz olmadı. En iyisini, "Adil Düzen"in tatbikatçıları bilirdi. Bizim görevimiz de tebliğ ve irşaddı. Ta Van'dan Hamburg'a, Rize'den Strasburg'a, hatta Kafkaslar'dan, Fizan'dan Alaska'ya kadar... Pek çok kişi, basında "hortumlayıp" dururken, bizler Selçuklu'nun başkenti Merv'den, Sudan'ın başkenti Hartum'a kadar dolaşıp, dizi ve incelemelerde bulunup, patronlara, para babalarına "yaltakçılık ve sürtüklük" yapmadan, baba mirası ne varsa, onları satıp, çocuklarımızı okuttuk!.. Tek bir sermayemiz vardı: İman ve cesaret!.. Hiç bir kimse veya grup, kalkıp da, "Senin üzerinde şu kadar hakkım var, niye vermedin" diyemez! Ben her zaman, borçlu olmaktansa, alacaklı kalmayı tercih etmiş bir insanın onuru ile yaşayıp durdum!.. Bundan sonra da öyle devam edeceğim! Bu bakımdan, "Millî Gazete"deki köşemi, ben bırakmadım. Başbakanlık Basın-Yayın Genel Müdürlüğü'nün bize yazdığı yazı ile, "işimize son verildiği ve eğer 90 gün içinde iade" etmediğim takdirde, basın kartımın "iptal" edileceğini bildirmeleri üzerine, bu yılın ilk ayının ilk gününden itibaren "Yeni Şafak"ta "sarı basın kartı"mın devamı akti ile "yeni bir hayat"a başlamış oluyorum!.. Eh ne yapalım ki? "Eskimez bir dostum", İstanbul'un SP'li bir mebusu ile Almanya'daki "halü pür melal" hususu üzerinde ve "Millî Gazete"deki son "macera"mızı konuşurken, kullandığı şu cümle, camia olarak içinde bulunduğumuz "meyûs ve mükedder" durumu en iyi bir şekilde ifade etmektedir: "Kurt kocayınca, çakalların maskarası olurmuş!" Acaba öyle mi? Biz ise dostumuza "Her ne kadar "yaş 70 iş bitmiş" deniyorsa da, bizim çok daha ileri derecede hizmet edebilmemiz için, elimizde çok büyük nimetler ve fırsatların geçeceğine inancımız tamdır" dedik. Şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da "mazlum ve mağdur"ların yanında olmak şiarımız olacaktır! Birçok kimsenin, özellikle de mebus ve gazetecilerin hizmetinde bulunmuş olan "Albayrak kardeşler"e dost olmak, böyle zamanlarda belli olurdu. Nitekim, biz de Mart 2000'den beri bu gazetede, haftada iki gün günlük yazı, zaman zaman da, dizi ve araştırmalarımızla "Yeni Şafak"taki çok renkliliğe renk katıyoruz. "Millî Gazete"de olduğu gibi, "Yeni Şafak"ta da, bu işi, "amatör bir ruh ve imanla" sürdürerek, hiçbir zaman "ne kadar ot o kadar süt" köylü mantığına iltifat etmeden; adil, millî, dengeli ve paylaşımcı bir çizgi doğrultusunda yürüdüğümüz gibi, bundan sonra da "hayatımızın doruk noktası" kararlılığı içinde, kimlerle yağan yağmurda ıslanmış, kimlerle bu yollarda yürümüş isek, mezara kadar değil, mahşere kadar birlik ve dirlik içinde yol almış olacağız ki, yarın birbirimizin yüzüne bakacak derecede amel defterlerimizde "hasenat ve amel-i salih" bulunacak çalışmaları sürdürmüş olalım!.. Bizim "Bab-ı Ali"nin "millî" sokağından, merhum Necip Fazıl, Osman Yüksel'ler gelip göçtü. Kiminin sarı basın kartını iptal ettirdiler, kiminin telif haklarını ödemediler. Bir Hasan Aksay, bir Mustafa Müftüoğlu veya bir Nazır Özsöz'ü kim unutabilir ki? Karıştırın "Millî Gazete"nin 25 yıllık koleksiyonlarını.. Bakınız o "renksiz ve masonik zihniyetler"e ne tür cevaplar verip, bâtılı iskât ettiler! Her biri birer fikir ve düşünce abidesi olarak dimdik ayakta!.. Onun için, "Millî Gazete"de bir yazıdan ötürü, açılan DGM'lik davayı ben üzerime aldım. Berat edersem de, mahkûm olursam da onurla cezamı çekerim! Ben bu ülkenin, masum bir çocuğu olarak helal süt emip, onurlu bir hayatla, 60. yaşını doldurmuş bir "yazar ve araştırmacısıyım!"
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |