T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Eller, eller, eller

Geçen hafta sonundan beri yaşanan 'siyasi deprem'in iç dinamiklerin sonucu olmadığı belli. Ecevit aynı 'hasta Ecevit'. Düne kadar gözleri görmeyen, kulakları duymayan, burunları koku almayan bazı DSP'lilerin birdenbire "Ecevit hasta, Rahşan Ecevit her şeye karışıyor, Türkiye iyi yönetilmiyor" demeye başlamalarının bir inandırıcılığı yok. "Duygusallık" veya "Vefa" türü sözcüklerin bolca kullanılması da aldatıcı; tartışılan konular siyasi çünkü. Buraya kadar mutabıksak bir adım sonrasını irdelemeye yönelik soruyu sorabiliriz: "Şu sırada karşı karşıya olduğumuz gelişmeler acaba 'dış' sebeplerle mi irtibatlı?"

"Hasta adam" İngilizlerin 19. yüzyılda ünlendirdiği bir deyim. Dünya egemenlik bölgeleri sınırlarının belirlendiği bir dönemde, toprakları Avrupa'nın ortalarına kadar uzanan Osmanlı İmparatorluğu'nun geleceği en ciddi sorundu. İngilizler, tanı kendilerine ait olmasa bile, 'hasta adam' yakıştırmasını, Osmanlı için, o dönemde benimseyip yaygınlaştırdılar. Sonraki gelişmeleri biliyoruz: İmparatorluk iç isyanlarla sarsıldı, Avrupa'daki topraklarını kaybetti, varlığını sürdürmesi tehlikeye düştü. 'Hasta adam' deyiminin kullanıma girmesi üzerinden iki nesil geçtikten sonra Osmanlı İmparatorluğu tarihe karıştı.

Tarih bilincinin güçlü olduğu İngiltere'de, kullandığı deyimin ağırlığından haberdar bir yayın organı olan 'The Economist' dergisi (ondan alarak 'The Times' gazetesi de), 150 yıl öncesinin 'hasta adam' deyimini Osmanlı mirasçısı ülkemiz için yeniden kullanıma soktu. Bülent Ecevit'in sağlık durumuyla ilgili olsa bile, cinaslı bir kullanım bu. Zihinlerin deyimin ilk işitildiği günlerin şartlarıyla bugün arasında mukayese yapmaya çalışmasına şaşırmamak gerekiyor.

Türkiye'nin bugünü ile Osmanlı'nın battığı dönemin şartları arasında elbette büyük farklar var. Ancak benzerlikleri de görmezden gelemeyiz: Türkiye, tıpkı 150 yıl önce olduğu gibi, ciddi bir dönüm noktasında ve yönünü seçmekte zorlanıyor. Bir sultan ve onun gözüne girmek için her türlü ayak oyunu yapan devlet ricalinden söz edilemez bugün, ancak siyaset içerisinde inanılmaz güçlü birden fazla 'sultan' olduğu da gözden kaçmıyor. Birinin yaptığını diğerinin bozduğu bir siyasi atmosfer var; o gün de bugün de... Devlet adamı konumundaki bazı siyasiler ile yabancı ülkeler arasında 'çıkar birlikteliği' kurulduğu bile oluyor; tıpkı 150 yıl önceki Osmanlı'da olduğu gibi...

Bugünkü tartışma ve çatışma ortamının 'iyi niyetli' bir zemine oturduğunu, çekişen tarafların herbirinin davranışlarına 'ülkenin esenliği' titizliğinin egemen olduğunu düşünsek de durum değişmiyor: Bu çekişme ve çatışmalar ülkeye kan kaybettiriyor, çok değerli vakitleri ziyan ettirip önündeki seçenekleri ortadan kaldırıyor. Bu da Türkiye'yi etkilere açık hale getiriyor.

'Hasta adam' tanısının konulduğu Sultan Abdülmecid döneminin, sonunda bütün gelirler üzerine tedbir konmayı getiren (Düyun-u Umumiye) dışarıya büyük çapta borçlanmanın başladığı yıllar olması da mânidar. Osmanlı'dan 150 yıl sonra 'hasta adam' ilân edilen Türkiye de tam bir borç batağına düşmüş bulunuyor. Bir Amerikalı'nın, "MF Türkiye'yi bizim için satın aldı" tespitini burada hatırlayabiliriz.

Türkiye, günümüzün 'düvel-i muazzaması' açısından ilginin üzerinden eksik edilmemesi gereken bir ülke. Bir kere, kendisine açılan kredilerin geri ödenmesini sağlama alma yönünden ilgiyi hak ediyor Türkiye. Ayrıca, dünyaya nizamât verme niyetinin hayata geçirilmesi için de Türkiye önemli; Afganistan'daki uluslararası askeri gücün komutası boşuna Türkiye'ye verilmedi. Irak'a askeri harekât için de Türkiye'nin işbirliği şart. Bu sebeple, "Kendi haline bırakılamayacak kadar önemli bir ülke" Türkiye...

150 yıl öncenin 'hasta adamı', dönemin büyük güçleri arasındaki çekişmelere sahne olmuş, bir oraya bir buraya savrulmaktan yorgun düşmüştü. Bugün de, 'hasta adam', AB ve ABD-İsrail eksenleri arasında bir inatlaşmaya taraf; Türkiye'nin hükümet krizine doğru evrilen siyasi depremle AB üyeliğinin pekişmesine beş kala karşı karşıya kalması elbette bir tesadüf değil. Düvel-i muazzama Osmanlı'nın içine el atmıştı; Birinci Dünya Savaşı'na nasıl bir oldu-bittiyle girdiğimizi hatırlayın. Bugünün çekişen tarafları da Türkiye'nin üzerinden ellerini eksik etmiyorlar...

Çekişenlerin bizden birileri olması fark etmiyor; yaşadıklarımız büyük çapta dış şartlar yüzünden...


11 Temmuz 2002
Perşembe
 
FEHMİ KORU


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED