|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Önce partilerin halkla ilişkilerine dair yeni bazı rakamları görelim. Türkiye Sosyal Ekonomik Siyasal Araştırmalar Vakfı (TÜSES) ve Veri Araştırma'nın 1807 kişilik araştırmasının ortaya koyduğu sonuçlar: "Bugün seçim olsa kime oy verirdiniz?" sorusuna verilen cevaplarda yüzde 20,75 AKP diyor. Onun altında en yüksek oyu aşağı yukarı 11 oy farkla DYP (yüzde 9.30) alıyor. Sonra CHP (yüzde 8.58), sonra ANAP (yüzde 6.36), Hadep (yüzde 5.92), sonra MHP (yüzde 5.98) geliyor. SP ve DSP ise yüzde 2.88-2.77'de görülüyor. Araştırmada yüzde 17.21'i "kararsız", yüzde 16.93'ü de "oy vermeyeceği"ni belirtmiş. Bu rakamlar kuşkusuz ihtiyatla karşılanmalı. Ancak bir fikir verebilir düşüncesiyle alıyoruz. Rakamlara devam edelim. Şöyle bir soru: "1999'da filan partiye oy verenler bugün kimi destekliyor?" Burada ilginç olan şu ki, partilerin oyu neredeyse üçe ayrılmış. Bir kısmı asli partisinde kalmış, önemli bir kısmı AKP'ye giderken, bir kısmı da ya oy kullanmayacağını, ya da kararsızlığını ifade etmiş.. Mesela 99'da DSP'ye oy verenlerden sadece yüzde 12'si yine DSP'ye oy vereceğini belirtirken, yüzde 11'i AKP'ye yönelmiş, yüzde 60'ı ise "kararsızlığı"nı belirtmiş. MHP'ye oy verenlerden yüzde 24'ü MHP'de kalmış, yüzde 32'si AKP'ye yönelmiş, yüzde 37'si kararsızlığını belirtmiş. ANAP'a oy verenlerden yüzde 29.2'si ANAP'ta kalmış, yüzde 40.6'sı kararsızlığını belirtmiş, yüzde 16.7'si AKP'ye yönelmiş. DYP'ye oy verenlerden de AKP'ye yönelen var. (yüzde 16.8) Yüzde 53'ü DYP'de kalmış, yüzde 25.2'si kararsızlığını belirtmiş. FP'ye oy verenlerden yüzde 57'si AKP'ye akmış, yüzde 18.2'si SP'ye geçmiş, yüzde 20'si de kararsızlığını belirtmiş. Partiler arası geçişliliği sergileyen bu rakamlara göre şu sonuca varılabilir: AKP, DSP dahil tüm partilerden önemli ölçüde oy alacak, yani bu insanların kendilerini bulduğu bir parti halinde şu an. Bu defa başka rakamlar... Milliyet gazetesi ve İnput Araştırma Kurumunun yaptığı bir araştırmanın sonuçları... Gazete araştırmadan "Gençlerin umudu Cem ve Derviş" başlığını çıkarmış ama, rakamlar farklı gerçekleri de söylüyor. Farklı, yani her bölgenin ayrı kahramanı bulunduğu gerçeğini... "Türkiye genelinde gençler kimi lider olarak görmek istiyor?" sorusunun cevabı şöyle rakama dökülüyor: İsmail Cem: 15. Kemal Derviş: 10. Tayyip Erdoğan: 18. Tayyip Erdoğan iki siyasetçinin de önünde. Ama araştırma bununla bitmiyor, bir ihtimal daha konmuş. Cem artı Derviş. Burada ikilinin ortak rakamı bulunmuş: 25. Sonra "metropollerde" yapılmış bu araştırma. Sonuçlar şöyle: İsmail Cem: 18. Kemal Derviş: 14. Tayyip Erdoğan: 18. Burada da Erdoğan, Kemal Derviş'in önünde yer alırken İsmail Cem ile aynı oranda gençlerin umudu olmuş. Ama gazete Cem ve Derviş'i gene toplamış ve 32 rakamına ulaşmış. Varoşlar'da rakamlar daha da açılıyor. Şöyle: İsmail Cem: 7. Kemal Derviş: 9 Tayyip Erdoğan: 34 Araştırmayı yayınlayan gazete (Milliyet) Tayyip Erdoğan'ın kendini "solda" tanımlayan gençlerden de ilgi gördüğünü not ediyor. Bir araştırma daha var. TÜSİAD'ın Prof. Dr. Seyfettin Gürsel'e yaptırdığı araştırma... Buna göre AKP, en yakını olan DYP'den 16 puan önde, birinci parti durumunda. Merkez sol oylar yüzde 20'ye düşmüş. 5 sayfalık araştırmanın "sonuç" bölümünde ise şu ifadeler yer salmış: "İlk defa bir kamuoyu yoklamasında seçmenlere hangi partiyi iktidarda kesinlikle görmek istemedikleri sorulmuş ve seçmenin yüzde 58.8'inin hükümette yer almasını istemediği parti HADEP olarak ortaya çıkmıştır. Ondan sonra seçmenin hayli olumsuz baktığı parti DSP'dir. AKP'yi kesirnlikle hükümette görmek istemeyenlerin oranı ise yüzde 28.1'dir." (Acaba aynı soru Derviş için sorulsa Türkiye'nin yüzde kaçı Derviş'i asla iktidarda görmek istemezdi?) Bu rakamları verdikten sonra araştırmada şu tesbit yapılıyor: "Bu sonucun anlamı AKP'nin seçmenin çoğunluğu tarafından merkeze yakın görüldüğü ve seçmenin çoğunluğunun yukarıda tanımlanan kaygılara (istikrarsızlık, 28 şubat ihtimali) sahip olmadığıdır." (Hürriyet, Erdal Sağlam'ın haberi, 18 temmuz 2002) Bu "sonuç" değerlendirmesinde de olduğu gibi genelde rakamlar AKP'nin her partiden geçişe uygun bir parti olarak görüldüğünü, ve daha önemlisi yüzde 71.9'luk bir seçmen oranının bu partiyi "iktidar olabilecek" nitelikte gördüğünü ortaya koyuyor. Bu niteliğiyle AKP'nin, bütün önyargılara rağmen seçmen planında bir "Türkiye partisi" olabilme yolunda önemli merhaleler katettiğini ortaya koyuyor. Buradan şuna gelmek istiyorum: Şu anda AKP iktidarına yönelik "tehdit algılaması" içinde bir "cephe oluşturma harekatı" sürüyor. Hürriyet'in TÜSİAD kaynaklı haberi de "AKP gelirse 28 Şubat olur mu?" sorusu etrafında örülmüş. TÜSİAD Genelkurmay'a bu konudaki ihtimalleri sıralayan bir rapor sunmuş. Raporda AKP'nin yüzde 33'lere ulaşan bir oy alıp alamayacağı tartışılıyor. Ve buna TSK'nın nasıl bakacağı üzerinde duruluyor. (Buradan da askerin AKP'ye rezervli olduğu intibaı verilmek istenmiş) Yani ne yapmış oluyoruz: Oy oranı yüzde 33'lere kadar çıkabilecek, Meclis'te çoğunluk oluşturabilecek, halkın yüzde 71.9'unun iktidar olmasını normal karşıladığı, toplumun her kesiminden oy alabilen, geçen seçimde DSP'ye oy vermiş insanlardan yüzde 11'nin bile bugün yönetimde görmek istediği bir partinin iktidarını önlemek için, içine askerin de zımnen sokulmak istendiği bir "cephe oluşturma"ya çalışılıyor. Bunun "abes"liğinin altı çizilmeli öncelikle, diye düşünüyorum. Sonra da "cephe oluşturma"ya çalışanların nerelere uzandığına bakmalı. Şunu söylemek yanlış olmaz herhalde: Cem - Derviş - Özkan çekirdeği etrafında oluşturulmak istenen cephenin arkasında önce uluslararası irade var gibi gözüküyor. Yani Amerika taa uzaktan bu "üçlü"yü kurtarıcı ilân ediyor. Sonra içeriye geliniyor: Medya "üçlü"nün pazarlanması için başrolde... Bir kısım işadamı, üstelik ABD'lilerle ve "üçlü"nün jokerleriyle aynı çatılar altında işi pişirme gayretinde. Cepheye eleman devşirmek için Amerika'nın da onayladığı bir "Türkiye ortak paydası" aranıyor. Solun içinin yeniden doldurulması hesaplanıyor. Bazı simge simalar monte edilmek isteniyor... Vs... Amerika'sından içerdeki güç odaklarına kadar uzanan yelpazeyi aynı kulvarda ve aynı hesap pusulasında toplamanın imkan dışılığına rağmen, bütün bu çalışmaları anlamak mümkün. Türkiye'de her siyasi hareketin bir "Türkiye ortak paydası" arayışına girmesi olumlu da ayrıca... Özellikle solun, marjinal alandan Cumhur'a doğru hareketlenmesinde sadece fayda görülebilir. Ama, bunu zaten yakalamış, seçmenle kurduğu iletişimle, bunu önemli ölçüde ortaya koyan bir haraketi "tehdit algılaması" içine sokmak ve liderlerinin boynunu kırmak için olmadık oyunlar sergilemek niye? Burada şunu da belirtmeliyim ki, cephe harekatı, ilginç biçimde AKP harekatının yerli hüviyetini daha kalın çizgilerle tarif eden bir mahiyet de taşımış oluyor. "Amerika ile, IMF ile elbirliği içinde kotarılan bir siyasi oluşuma karşı, varoşların, metropollerin, Türkiye'nin ezilmiş toplum kesimlerinin yerli sesi..." Nasıl bir tanımlama AKP için? Bunu Irak'a karşı savaş hazırlığı yapmak için gelmişken, şöyle bir de Türkiye'ye "yeni oluşum" sağlayıverme becerisini gösteren Wolfowitz'le aynı çatı altında buluşan yeni oluşum mimarları çiziyor... Bence, Yeni Oluşum, cepheyi genişletmek için adım attıkça, sağına soluna bulaşan çamurlar sebebiyle, kısa süre içinde başedilmez sancılar içine sürüklenecek... Bu bir, bakırdan altın üretme işi, yani simyacılık... Bakalım Çin işi Japon işi, bunu yapan iki kişi.... diye devam eden tekerleme ne kadar ete-kemiğe bürünebilecek?
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |