T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
AB'den küreselleşmeye

Bir gazetenin manşetinde "Abant'tan AB çıktı" ifadesini okudum. On beş maddelik sonuç bildirgesinin yalnızca son maddesinde AB'ye temas edilmekte ve şöyle denmektedir: "Türkiye'nin küreselleşme sürecine katılmasının önemli aşamalarından birisi Avrupa Birliği'dir. Esasen bu, Türkiye'nin iki asırlık yönelimine uygun bir hedeftir. Bu süreçte Türkiye'nin varlık ve çıkarlarını gözeten bir anlayışla üyelik için gerekli hazırlıkların yapılması uygundur." Görüldüğü gibi bu madde, her biri ayrı önemi haiz olup doğrudan AB ile ilgili olmayan on beş maddede bir maddedir ve "Türkiye AB'ne mutlaka girmelidir, girmezse mahvolur" filan dememiştir. Madde bir vakıayı/gerçeği ifade etmekte, bir de -şartlı olarak- giriş için gerekli hazırlıkların yapılmasını uygun bulmaktadır.

Türkiye'nin en azından Tanzimat'tan bu yana resmi olarak gözünü Avrupa medeniyetine diktiğini ve kurtuluşunu bu medeniyete dahil olmakta bulduğunu kim inkar edebilir? Doğrudan Batılılaşma'yı savunanlar bir yana Türkçüler ve İslamcılar da "İslam-Batı", "Türk-İslam-Batı" sentezlerinden söz etmişler; yani Batılı olmayı reddetseler bile Batı'dan bazı şeyleri almayı savunmuşlar, bu alışverişin öz benliklerine zarar vermeyeceğine kani olmuşlardır. İşte madde bu gerçeğe işaret etmektedir.

"Üyelik için gerekli hazırlıkların yapılması uygundur" derken Abant'a katılanlar bir de şart ileri sürmektedirler: "Türkiye'nin varlık ve çıkarlarını gözeten bir anlayışla." Bu şarta göre AB'ye giriş Türkiye'nin çıkarına değilse veya onun varlığını derhal, yahut zaman içinde ortadan kaldıracaksa giriş hazırlığı yapmak bile uygun değildir.

Abant toplantısında olsun, başka toplantılarda konuşma ve yazılarda olsun çeşitli gerekçelerle Türkiye'nin AB'ye girmesine karşı çıkanlar vardır, olmuştur. İslâmî gerekçelerle AB'ye girmeye karşı olanların şu sorulara makul ve gerçekçi cevaplar bulmaları gerekiyor:

1. Türkiye AB'ye girerken bir şeriat ülkesi mi AB'ye giriyor, yoksa demokrasisi de laikliği de ârızalı bir ülke mi, demokrasi ve laikliği (daha doğrusu din ve düşünce özgürlüğü) daha sağlıklı ve uygun bir ülkeler topluluğuna giriyor?

2. Türkiye -teorik ve hayali olarak değil, pratik ve gerçekçi olarak- içinde bulunduğu maddi ve manevi bir yığın problemi tek başına kalarak veya dünyada mevcut alternatif güçlerle/kutuplarla işbirliği yaparak çözebilir mi? "Çözebilir" diyenler varsa -ki oluyor- "hangi kadro, hangi programla ve ne zaman" sorularının tatmin edici cevabı nerede?

3. Hiç şüphe yok ki ilk akla gelen ve olması gereken birlik -İslam'ın rahmetini bütün insanlığa sunmak ve İslam medeniyetini dünyaya alternatif bir medeniyet olarak takdim etmek üzere- Müslüman ülkelerin oluşturacakları birliktir. En azından Sultan Abdülhamit zamanından beri siyasi ve fikri/ideolojik alanlarda bu birliği oluşturmak için gösterilen bunca çaba semere verdi mi? "Şimdiye kadar olmadı ama uygun bir yakın gelecekte bu birlik şu yoldan gerçekleşecektir" müjdesini verecek bir Allah kulu var mı?

İslam "hayatı, aklı, nesli, malı ve dini" korumayı hedefliyor. AB'ye girmediğiniz takdirde bunları koruyamıyorsanız girmeniz gerekir, koruyabiliyorsanız girmeniz caiz olmaz. Bütün hesapların, değerlendirmelerin bu esasa göre yapılması zorunludur.


19 Temmuz 2002
Cuma
 
HAYRETTİN KARAMAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED