|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Yüksek Seçim Kurulu Başkanı Tufan Algan, bir soru üzerine Erbakan ve Tayyip Erdoğan'ın 3 Kasım'da yapılacak seçimlere giremeyeceklerini belirtmiş. Her şeyden önce, yetkili bir kurulun başındaki bir kişi, böylesine hassas bir konuda ayaküstü konuşmamalı. Üstelik söyledikleri hukukun gereklerine uymuyor.
Erbakan'ın durumu
Tufan Algan'a göre, Erbakan, 5 yıllık yasak kapsamında olduğu için, milletvekili seçilemeyecek. Oysa Anayasa'nın 69'uncu maddesine ve Siyasi Partiler Kanunu'nun değiştirilen 95'inci maddesine göre, bir siyasi partinin temelli kapatılmasına sebeb olanlar, sadece parti kurucusu, üyesi, yöneticisi ve deneticisi olamıyor. Aynı zamanda bağımsız olarak bir parti listesinden aday da gösterilemiyor. Ama, partiyle ilişki kurmadan milletvekili adayı olup, seçilmesine mâni bir durum yok. 12.8.1999 tarihinde benimsenen yeni 95'inci madde şöyle: "Bir siyasi partinin kapatılmasına söz ve eylemleriyle sebeb olan kurucuları dahil üyeleri, Anayasa Mahkemesi'nin kapatmaya ilişkin kesin kararının Resmi Gazete'de gerekçeli olarak yayınlanmasından başlayarak, 5 yıl süreyle bir başka partinin kurucusu, üyesi, yöneticisi ve deneticisi olamazlar. Siyasi partiler bu kişileri hiçbir suretle seçimlerde aday gösteremezler." (95'inci maddenin eski şeklinde, bir partinin kapatılmasına sebebiyet verenlerin milletvekilliği için aday olamayacakları da belirtiliyordu) Anayasa'nın 69'uncu maddesi de, "Bir siyasi partinin kapatılmasına sebeb olanların 5 yıl süreyle sadece, bir partinin kurucusu, üyesi, yöneticisi ve deneticisi olamayacağını" öngörüyor. Bu durumda Erbakan'ın Konya'dan bağımsız milletvekili seçilmesine mâni bir hal yok. Kanun bu kadar apaçık ortadayken, Tufan Algan'ın, üstelik ihsas-ı reyde bulunarak hüküm vermesi, fevkalâde yakışıksız bir davranıştır.
Erdoğan'ın durumu
Algan, Milletvekili Seçimi Kanunu'nun 11'inci maddesine dayanarak, Türk Ceza Kanunu'nun 312'nci maddesinden mahkûm olan Tayyip Erdoğan'ın milletvekili seçilemeyeceğini ileri sürüyor. Oysa, 6 Şubat 2002 tarihinde, 312'nci madde değişti ve kanundaki ağırlaştırıcı sebeb aslî unsur haline geldi. Erdoğan, ağırlaştırıcı hüküm uygulanmadan, 10 ay cezaya çarptırılmıştı. Dolayısıyla, Türk Ceza Kanunu'nun 2'nci maddesi gereği, lehteki değişiklik geriye doğru işleyecek, Tayyip Erdoğan hüküm giymemiş sayılacak. Ve suça bağlı olan bütün sonuçlar ortadan kalkacak. Tayyip Erdoğan ile aynı durumda olan Mehmet Kutlular, 312'nci madde değişikliğinden sonra, Ankara DGM'den beraat kararı almıştı. Yargıtay, bu kararı bozdu ama, bozma gerekçesi, Tayyip Erdoğan'ın lehine yorumlanabilir. Yargıtay, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu 'na (CMUK'a) göre, kanun değişikliği, iade-i muhakeme sebebleri arasında sayılmaz, dedi. Ve Türk Ceza Kanunu'nun 2'nci maddesine göre hüküm verilmesini istedi.
Bu arada, Anayasa Mahkemesi'nin kararı ileri sürülerek, Erdoğan'ın, milletvekili seçilemeyeceği belirtilebilir. Gerçekten de, Anayasa Mahkemesi, 9 Ocak 2002'de, Tayyip Erdoğan'ın milletvekili seçilme yeterliliğine sahip bulunmadığı için, kurucu olamayacağı kararını verdi. Karar, o tarihte gerekçesi yazılmadığı için yayınlanmadı. 9 Ocak'tan sonra, 6 Şubat'ta, 312'nci madde değişti. Dolayısıyla, karar, dayanağını kaybetti. Anayasa Mahkemesi, gerekçeli kararını 6 Şubat'tan sonra (312'nci maddenin değiştirilmesini takiben) yayınladı. Fakat, kararı daha önce verdiği için, gerekçeyi o karara göre yazdı. Yüksek Seçim Kurulu Başkanı Tufan Algan'ın, hukuki gelişmeleri dikkate almayan, ayaküstü yaptığı konuşma, adaleti yaralamıştır. Üstelik onun, Erdoğan'a karşı yürütülen tertibin bir parçası gibi görünmesine yol açmıştır.
Halka şikâyet
Milletin iradesi her halükârda Algan'ın keyfine emanet edilemez. Bu tarafgir tutum kamuoyuna şikâyet edilmeli, hata ve kasıt teşhir edilmelidir. Bununla beraber, Tayyip Erdoğan, seçime sokulmasa dahi, hiçbir şeyin değişmeyeceğini şimdiden millete anlatmalı ve böyle bir keyfilik karşısında halkın artan desteğini talep etmeli. Erdoğan, Anayasa Mahkemesi kararına göre, partinin Genel Başkanı olarak kalacağını iyice vurgulamalı ve meydan meydan dolaşarak, demokrasiden nasibini almayan zihniyeti herkesin kınamasını sağlamalı. Hileli bir seçim hiç kimsenin işine yaramaz. Toplum mühendisleri halkın tepkisi karşısında uzun süre dayanamazlar. Zaten, AK Parti'de, hem Abdullah Gül, hem de Bülent Arınç, Tayyip Erdoğan'ın Meclis'teki boşluğunu doldurabilecek niteliklere haizdir. Her ikisi de parti tabanı ve seçmen tarafından beğenilen isimlerdir.
"Maskeli yayıncılık"
Türkiye'de esas yasak olması gereken olayların ve gelişmelerin önü hile ve hülleyle açılıyor, meşru yollar ise kesilmek isteniyor. Gene RTÜK Yasası'na temas edeceğim. Malûm eski yasa, bir kişinin bir televizyonda % 20'den fazla hisseye sahip olamayacağını öngörüyordu. Sonradan bu hüküm değiştirildi ve % 20'lik hisse oranının yerini % 20'lik izlenme oranı aldı. Eski yasa, % 10'dan fazla hisseye sahip olanların, kamu ihalesine giremeyeceğini, borsada işlem yapamayacağını da belirtiyordu. Yeni yasa bu sınırlamaları kaldırmıştı. Cumhurbaşkanı, tekelleşmeye yol açacağı, sermaye yoğunlaşması yaratacağı, serbest rekabeti bozacağı gerekçesiyle, yeni hükümlere itiraz etti. Anayasa Mahkemesi, bu konuda yürürlüğü durdurma kararı verdi. Gerçek bu kadar açık seçik ortadayken, Ertuğrul Özkök 17 Temmuz 2002 tarihli makalesinde "Maskeler inmiyor" başlığı altında aynen şunu yazıyor: "RTÜK Kanunu değişti, televizyon sahipliği üzerindeki sınırlamalar kalktı. Anayasa Mahkemesi sahiplikle ilgili maddenin yürürlüğünü durdurmadı." Oysa, Anayasa Mahkemesi sadece hisselerin nama yazılması gerektiğine ilişkin hükmü (Madde 29, (c) bendi) durdurmadı. Zaten eski kanunda da benzer bir uygulama mevcuttu ve zaten Cumhurbaşkanı, o hususta Anayasa'ya aykırılık iddiasıyla mahkemeye başvurmamıştı. Ertuğrul Özkök'ün iddiasının aksine, Anayasa Mahkemesi sahipliği izlenme oranıyla sınırlayan ve kamu ihalesine girme yasağını kaldıran (d) ve (e) bentlerinin yürürlüğünü durdurdu. Ertuğrul Özkök, Aydın Doğan'ın, Kanal D'nin hisselerini üzerine geçirdiğini belirtiyor. Diğer televizyon patronlarının maskesinin düşmemiş olmasından dolayı yakınıyor. Aydın Doğan'ın Kanal D ve CNN Türk'ün hisselerini üzerine geçirmesi daha önce kanuna karşı hile yapıldığının açık bir delili değil mi? Anayasa Mahkemesi iptâl kararı verince ne olacak? Otomatik olarak eski kanun hükümleri yürürlüğe girmeyecek; böylece kanuni boşluktan yararlanmayı hesap ediyorlar.
RTÜK Yasası değişsin
Önemli bir teklifim var: Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde, Radyo Televizyon Kanunu'ndaki Kürtçe yasağı da nasıl olsa ele alınacak. Bu arada, Anayasa Mahkemesi'nin yürürlüğü durdurma kararı verdiği, hisse oranını düzenleyen 29'uncu maddenin (d) ve (e) bentleri yeniden ele alınsın. Tekelleşmeyi engelleyecek, serbest rekabeti sağlayacak ve sermaye yoğunlaşmasının önünü kesecek bir düzenleme yapılsın. Ayrıca, % 10'dan fazla hisseye sahip olanların kamu ihalesine giremeyecekleri kararlaştırılsın. Zaten 2001 tarihli Avrupa Birliği degerlendirme raporunda RTÜK'teki son değişikliklerin, bir yandan Üst Kurul'un bağımsızlığına darbe vurduğu, bir yandan da medyadaki çok sesliliğe zarar verdiği belirtiliyordu. Meclis hazır açılmışken, Ecevit, RTÜK Yasası'nın bazı maddelerine el atmalı, boşluğun sürmesine izin vermemeli. Önümüzde Vakıfbank ihalesi var. Bir bakarsınız boşluktan istifade Vakıfbank da Aydın Doğan'ın oluvermiş.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |