T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Şimdi ne diyecekler?..

Ne zaman köye gitsem, sorulan binbir sorudan bir tek soru ilgimi çeker: "Memleketin hali ne olacak?.."

Bunu bana, hiç bir zaman ciddiye alınmayan ve yalnız seçim zamanlarında hatırlanan halkımız, "efendimiz, köylümüz, veli-nimetimiz" çilekeş insanlar... Soruyor!

Şimdi de halkımız soracak, amma siyasî partiler ne diyecek, ne gibi ülke sorunları üzerinde mesajlar verip çözümler üretecekler, merak ediyorlar.

Değil mi ki; eskiden, seçim meydanlarında, ne tür "beylik" lâflar edildiğini halkımız unutmuş değil. Ki bu sefer, işler karmaşık ve bulaşık.

Bizdeki 28 Şubat sürecinden sonra, ne tür lâflar ve gaflar yapıldığını bilmeyen kalmadı:

Türkiye çağı yakalayacak, ticarî hayat normale dönecek, faizler inecek, ihracat çoğaltılıp, borçlar azaltılacaktı.

Eğitim ve öğretimde genç nesil bilinçlendirilip, irtica ile "savaş" verilip, özgür ve çağdaş bir nesil yetiştirilecek her köye, her okula gereken araç ve gereçler verilip, bilgisayarlarla sınıflar donatılmış olacaktı.

Köy–kentler kurulup, köy-koplar gübre kokusundan temizlenmiş olacaktı.

Avrupa ile yarışa çıkılıp, mesafeler kapatılıp, Avrupa'ya fark atılmış olacaktı.

Itrî, Tamburî Cemil ve Münir Nureddin'in yerine, bir sürü şef ve maestrolar yetiştirilip, yerli kabaklar ile karpuzların yerine Mozart ve Bethovenler yetiştirilecekti.

Bunlar için de "ürkek değil, erkekçe" politikalar takip edilerek, "Tanrı dağı kadar Türk, Hira dağı kadar Müslüman" bir "ülkücü nesil" üretilecekti.

Balans ayarı yapılıp, semerler sıkıca emekçilerin sırtına yapıştırılacaktı (!)

Ve, ne kadar "geri kalmışlık tarihinin kalıntısı" varsa, tümü ile uğraş verilip "ülkücü, üfürükçü ve solcu" bir kervanda, doğa ile mücadele edilip, "olanak ve olasılık"la "açık alınla" yeni destanlar yazılacaktı.

Üçlü iktidar sayesinde, ne kadar haramzâde ve emek vurguncusu varsa hepsi aklanmış olacaktı.

Anotla katotlar birleştirilip, akım sağlanmış olacak, zıtların dansı ile, folklor ve halayın yerine, yeni enstrümanlarla yeni senfoni ve orotaryolar sahnelenmiş olacaktı.

Ne oldu sonunda?
Kırkayak, kırk parça oldu!
Sığırcıklar öldü, etrafı çekirgeler istilâ etti.
Denizde gemilerle yarışa kalkışan Yunuslar mecalsiz kaldı.

Karada bülbüllerin yerine kargalar yol almaya başladı ve muhabbet kuşlarının yuvalarında "uğursuz" baykuşlar tünemeye başladı.

Yüz yıldır sürüp gelen "başkalaşım" teorileri içinde, her on yılda bir tekrarlanan "yeni bir oluşum"la, bukalemunlar'ın girdabına düşen memleket, kime emanet edilecek veya kimden medet bulacak?

Hiç birinde mecal kalmadı. Sonuçta, bilir-bilmez herkes konuştu.

Kimi senarist, kimi de artist olup çıktı.

Böyle bir iktidardan da, ya satanist çıkar veya sabataist!

Şimdi, uyum yasaları çıkartıp, "kırk yıllık Kâniyi Yani" yapıp işin içinden sıyrılacaklar, öyle mi?

Bu millet bu kadar "safdil" diye bir hafif yakıştırma ile geçiştirip meydanı bunlara mı bırakacak "sağduyu" erbabı?

Her yerde, "Üç Kafadarlar"ın her zaman önemli roller üstlendiğine tarih şahitlik ediyor.

On yılda "Triumvira"larımız Talat, Enver ve Cemal Paşalar'ımız "altı asırlık" bir devi yiyip bitirdiler!

Rusya'da, "Sovyet İmparatorluğu"nu Lenin, Stalin ve Kruşçev kırk yıl ayakta tuttu.

Yine bu "demir perde"yi, Gorbaçov, Yeltsin ve Putin, Batı'ya açtı.

"Üçlü iktidar" ABD Doları ile yola çıkıp, AB için, bu sefer "Euro"yu $ (Dolar)'ın üstüne çıkardı.

Ya bu "yeni üçlü oluşum"la seçime giderken, oynayacağı rolle bizimkileri mi yoksa, el-alemin "dikta" özlemcilerine mi gereken reveransla sokaklarda vals veya balalayka çalıp oynayacakları kararı yeni bir imtihanla mı sonuçlanmış olacaktır?

Biliyor ve inanıyoruz ki, bu millet, yeter artık, çekil üstümden yeter bu kadar taşıdığım; diyecek...

Yoksa, kaderine rıza gösterip, "nakus inlesin mi beyninde Osman'ın?" diyerek, AB'nin Zangoçlarına, Anadolu köylerinin tüten bacalarına çan kulesi yapmaları için "layd Müslüman" safsatasına çanak mı tutalım?

Halkın içine girmekten kaçınanlar, hele bu üç ay içinde ne deyip, neyin hesabını açık alınla vermiş olacaklar?

Bunu bilemeyiz, amma halkın ayağına gidenlere, halkın cevabı tam:

"...dur! Kandıralı sen de dur!" diyeceği bir hakikat!..
Ona da katlansınlar:

"Acıdır hakikat, el-hak acıdır!
Acıdır, o da Zakkum gibidir."


www.sadikalbayrak.com

19 Temmuz 2002
Cuma
 
SADIK ALBAYRAK


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED