AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

D İ Z İ
'Mebus olmamı Menderes istedi'

Gazeteci Ferzende Kaya'nın kaleme aldığı ve Anka Yayınları'ndan çıkacak olan Abdülmelik Fırat'ın anılarında Fırat ailesinin sürgünden dönüş hikayesi de ayrıntılı olarak yer alıyor. 1945'de çok partili sisteme geçilmesi, ardından hükümetin Kürt politikasındaki yumuşak tavrı, sürgünden geri dönüşe yeşil ışık yakılabileceğini gösteriyordu. Bir sabah radyodan dinledikleri haberlere bir türlü inanamadı Fırat ailesi. Tekrar tekrar saat başlarını bekleyip, ajansı dinlediler. TBMM, 8 Haziran 1947'de 5098 sayılı kanunu kabul ederek, 1934'teki Mecburî İskân Kanunu'nun bazı maddelerini değiştirmiş, bazı maddelerini de yürürlükten kaldırmıştı. Fırat ailesi bir kaç günlük yolculuğun ardından Hınıs'ın Kolhisar köyüne dönüyorlar. Fırat'ın hayallerini süsleyen köyün yerinde yıkık dökük bir köy vardır.

Şapka'dan hapis yattı

Abdülmelik Fırat Hınıs'ta kısa süren bir hapislik hayatı da yaşar. Olayın aslını şöyle anlatıyor: 'Yaz mevsimiydi. Bizim bir köylü duvar ustası vardı; caddenin kenarında duvar yapıyordu. O duvar ustası dediğim Mecid usta, benim geldiğimi görünce çekicini bırakarak yanıma geldi. Güneşten korunmak amacıyla başına bir bez parçası bağlamıştı. Birden bire bir polis girdi içeri, bağırdı ve 'Çıkar başından o şeyi' dedi. Mecid şapkasını çıkardı; ben de dedim ki, 'Memur bey, niye böyle yapıyorsunuz? Burası terzi dükkânı. Burada insanlar elbise giyer, çıkarır, prova yapar. Bu zât da güneşin karşısında çalışıyor; ustadır; mecburen bu başlığı takıyor. Sen niye bize fiyaka yapıyorsun, gücünü gösteriyorsun?' derken aramızda tartışma çıktı; iteleme yaşandı; çıktı gitti. Onun kasten gönderildiğini sonra öğrendim. Polisin gitmesi üzerine, emniyet müdürü kaymakama, Abdülmelik Fırat polis dövdü diye haber veriyor; yarım saat geçmeden, jandarmalar, polisler binanın etrafını sardı. Halk toplanmaya başladı. Polis geldi, 'Sizi karakola götüreceğiz.' dedi. 'Gelmiyorum.' dedim. Komiser geldi ve rica etti; ben de, insanlar toplanıyordu, bu mevzuun biraz daha büyümemesi için kalkıp gittim. Aileye ve halka göz dağı vermek için komplo hazırlamışlar. Amcamlar, Erzurum'da tanınmış bir avukat vardı, onu tuttular. O zaman Şapka Kanunu'na muhâlefet ve polise karşı gelmekten 1 ay hapis yattım.

Aday olmamı istediler

DP'nin 1950 seçimlerinde aldığı oyların çoğu Kürt nüfusu ağırlıklı illerden geliyordu. Menderes, DP'nin yükselişinin devam etmesini istiyor ve bölgede nüfûzu bulunan âilelerle irtibatını kesmiyordu. İlişkiye girdiği âilelerden birisi de Şeyh Said'in âilesiydi. Menderes, 1954'te Ali Rıza Efendi'yi Ankara'ya davet etmiş; milletvekilliği teklifinde bulunmuştu. Ali Rıza Efendi'nin adaylığı Celal Bayar engeline takıldığı için, gerçekleşmedi. 1957 seçimleri yaklaşıyordu. Erzurum milletvekilleri Rıfkı Salim Burçak ve Mustafa Zeren, Menderes'e, Şeyh Said'in torunu Abdülmelik Fırat'tan söz etmiş ve milletvekilliği için 'iyi bir aday' diye önermişlerdi. Menderes, bir an önce tanıştırılması direktifini vermişti. Fırat şöyle devam ediyor: "Erzurum milletvekilleri bizim âileden birinin aday olmasını istiyorlardı. 1957 seçimleri için benimle konuştular. Dedim ki, 'Böyle bir düşüncem yok; kendim karar veremem.' Bunun üzerine, 'Biz âilenin durumunu biliyoruz; yaşın müsait olmasa da, görünüş itibarıyla en uygun seni görüyoruz. Adnan bey de tanışmak istiyor seninle' dediler. Beni o vasıtayla, bu işe tam inanıp evet demem için, Başbakan Menderes'e götürdüler."

Menderes ile tanışma

Erzurum milletvekilleriyle beraber DP merkezine giden Fırat şöyle anlatıyor: ´Menderes'le ilk defa karşı karşıya geldim. Benim üzerimde müsbet etki bıraktı. İnsanlar hep çok serttir, falan diyorlardı; baktım fevkalade mahcub tipli, güler yüzlü, mütevazı bir insan. Erzurum milletvekilleri 'Biz konuştuk; ama Melik bey, okumak istediğini söylüyor; aday olmak istemiyor.' dediler. Adnan bey, 'Ben de Halk Parti'ye lise mezunu olarak girdim; üniversiteyi milletvekili olarak bitirdim. Seni münasip görüyoruz ve girmeni istiyoruz.' dedi. Menderes'in amacı, bizim âileden birinin parlamentoya girmesi ve kopma aşamasına giren Kürt-Türk diyalogunu yeniden kurmaktı. Menderes, 54'te amcamın parlamentoya girmesini istediğini söyledi. Menderes, buna Celal Bayar'ın karşı çıktığını ve 'Şeyh Said'in oğlunu Atatürk'ün Meclisine almamız yanlıştır.' dediğini belirtti. Sonra Menderes, amcamı çağırıp konuştu; üzüntüsünü dile getirmişti. Menderes, Şeyh Said âilesinden birisinin Meclis'e girmesiyle Kürt sorunu konusunda adım atmak istiyordu. Benim bu zamana kadar siyasete atılmak gibi bir düşüncem yoktu. Bunu ısrarla söylüyordum. Menderes, 'Ben sizde milletvekilliği yapacak olgunlukta bir tip görüyorum. İyi olur; sen de hem milletvekilliği yapabilir, hem de okuluna devam edebilirsin' dedi."

Yaşımı yedi yıl büyüttük

Yaşım yirmi üçtü. Milletvekili seçilmem için büyütmem gerekiyordu. Yaşımı nasıl büyütebilirim diye düşünürken, aklıma Erzincanlı avukat dostumuz Ahmet bey geldi. "Ben halledebilirim. Hınıslı Gıyâseddîn Karaca bey, Erzincan'ın Çayırlı ilçesinde savcı. Sizin de Hınıslı hemşehriniz olan iyi bir savcı, onunla halledebiliriz" dedi. Gıyâseddîn Karaca bey ile görüştük. Çayırlı'da mahkemeye müracaat ettim; yaşım büyütüldü. Savcı da temyiz etmedi ve hükme bağlandı; yani kaziyeyi muhâkeme durumuna geldi. Artık geri dönüşü olmayacak şekilde, yasal olarak yaşım 30 olmuştu. Ben hiçbir siyasî faaliyete girmedim; Erzurum'un hiçbir ilçesine gitmedim; adeta Erzurum'un merkezinde gizleniyor gibiydim. Buna rağmen seçildim. Erzurum'dan on üçüncü kişi olarak listeyi kazandım. Böylece parlamentoya girdik.

Yazar Ferzende Kaya: Beni öyküdeki trajedi etkiledi

Mezopotamya Sürgünü-Abdülmelik Fırat'ın Yaşam Öyküsü, kitabının yazarı Ferzende Kaya, Fırat'ın anılarından yola çıkarak yazdığı biyografide, kendisini en çok, öykünün başından sonuna kadar varolan trajedinin etkilediğini söylüyor. Gazeteci Kaya bu trajediyi şöyle açıklıyor: "Abdülmelik Fırat, hiçbir tarihi hatırlamıyordu. Bunun nedenini sorduğumda verdiği cevap beni şok etmişti. Fırat, 'Geçmişi hatırlamak istemiyorum, bu olaylar insanı yıkan olaylar. Bunların etkisinden kurtulmanın tek yolunun, tarihleri unutmaktan geçtiğini farkettim. Bu yüzden bilinçli olarak tarihleri hafızamda tutmuyorum' demişti. Ölüm kadar soğuk bir gerçekti bu. Ve bu trajedi öykünün geneline hakimdi, gözlerini açar açmaz gelen sürgün, ömrü boyunca onu yenmeye çalışan üç ölümcül hastalık ve entrikalar, ayak oyunları, yüz çevirmeler... Bütün bunlara rağmen, direnen, kendisine yapılan onca haksızlıklara rağmen, ömrünü barışa adayan bir barış adamının öyküsünde, doğaldır ki yakıcı bir trajedi olacaktı."

YARIN: 27 MAYIS'TA DARBE OLACAĞINI MENDERES'E
BİLDİRDİM- UMURSAMADI




 
Künye
Temsilcilikler
AboneFormu
MesajFormu

Abdullah Muradoğlu
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED