|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Hakk yolunu telkindir'
Süleyman Efendi Hazretleri "kamil" bir mürşid ve eksiksiz bir alim olmanın yanında, muhterem ve muhteşem bir "insan" olarak tanınmıştır. Kerâmete asla itibar etmemiş, kerâmet izhârından kaçındığı gibi talebelerine de aynı yolu tavsiye etmiştir.
Ömrü Kur'an hizmetiyle geçen Süleyman Hilmi Tunahan Hocaefendi'nin torunu Mehmet Beyazıt Denizolgun, dedesinin bilinen ilmi kişiliğinin dışında aile fertleri ve talebeleriyle ilişkilerinde tam bir gönül adamı ve bir pedagog gibi davrandığını anlattı. Süleyman Efendi hakkında ilk kez, Yeni Şafak'a konuşan Denizolgun, merhum dedesinin mutasavvıf yönünü anlatırken, onun kerâmete itibar etmediğini, kerametin gösterilmesinden kaçındığını, talebelerine de aynı yolu tavsiye ettiğini vurguluyor. Torununun dilinden bir devrin en önemli alim ve hizmet adamlarından Süleyman Efendi'nin kişiliği hakkında ibret verici bilgiler aldık. Merhum dedenizin hep öne çıkarılan yönü ilmi kişiliği ve Kur'an hizmeti oldu. Bunu herkes biliyor. Talebeleriyle ilişkileri nasıldı? Annemdem ve rahmetli babamdan dinlediklerime göre talebelerini çok sever, takdir edermiş. Her talebenin maddi-manevi rahatsızlıklarıyla ilgilenmiş, incinmemeleri, örselenmemeleri, için elinden gelen gayreti göstermiştir. Biri rahatsızlanacak olsa kendi elleriyle doktora götürmüş, ilaçlarını yaptırmış, tedavileriyle uğraşmıştır. Asla talebe seçmemiş, talebelerin arasında zengin-fakir, zeki-kıt anlayışlı ayırımı yapmamış, hepsiyle teker teker ilgilenmiştir. "Evinin yolunu bulabilsin, yeter. Allah'ın izniyle okuturuz" demiş. Bir gün hâne-i saâdetine filesi boş olarak bir şey almadan dönmüş, anneanneme "Hanım! Talebeye alamadığım için, eve de almadım" buyurup; talebenin yemediğini yemekten, hayâ ettiğini ifade etmiştir. Soğuk kış günü bir vesile ile evini ziyarete gelen bir talebesi, hocasının soğuk odada oturduğunu farketmiş. Anneanmem soğukta oturmasının sebebini talebeye şöyle izah etmiştir "Oğlum! Sizin odununuz yok diye, Efendi Hazretleri de evde soba yakmıyor." Talebeleriyle şakalaşır mıydı mesela? Evlatlarının çekingenliklerini, korkularını, onlara olan sevgisini hissettirerek yenmiştir. Kendisini sevenler ve hürmet gösterenler bir yana, kendisine sıkıntı verenlere bile tebessüm ve muhabbetle yaklaşmış, mümkün olduğunca gönüllerini almıştır. Ölçülü ve zekice olmak şartıyla şakayı sevmiş, zaman zaman talebeleri ve aile efradıyla şakalaşmış, hayattaki zorlukları bile tebessümle karşılamasını bilmiştir. En olumsuz şartlarda bile ümitsizliğe düşmemiş, pes etmemiş, kararlılığını devam ettirmiş. Uzun sözün kısası, Süleyman Efendi Hazretleri "kamil" bir mürşid ve eksiksiz bir alim olmanın yanında, muhterem ve muhteşem bir "insan" olarak tanınmıştır. Kerâmete asla itibar etmemiş, kerâmet izhârından kaçındığı gibi talebelerine de aynı yolu tavsiye etmiş, "En büyük kerâmet, insanlara Hakk yolunu telkin etmektir" buyurmuştur. Tam bir gönül adamı olduğunu söylüyorsunuz.. Tek tek insanları bulup onlarla ilgilenmek çok zor bir şey. Bu bakımdan tam bir gönül adamı. Türkiye'nin çeşitli bölgelerinden talebeler bularak, onların her türlü ihtiyacını karşılamak, farklı kültür ve alışkanlıkları olan bu insanlarla ilişkileri geliştirmek ve eğitmek bakımından pedagog gibi davrandığını biliyoruz. Talebeleriyle kendi çocukları arasında hiçbir ayrım yapmadığını söylemiştim. Her biri farklı işlerle iştigal eden sıradan insanlar arasından değerli hocalar, alimler ve müftüler çıkmıştır. Babam onu en iyi anlayan insanlardan biriydi. Bana anlattığına göre Konya Lezzet Lokantası sahibi Mustafa Bey'in Çamlıca'daki evinde bir sabah talebeler namaza kalkmamışlar, uyuyakalmışlar. Dedem sabah oraya vardığında hiçbirşey söylememiş, sadece ezan okumuş, talebeler uyanarak namazlarını eda etmişler. Böyle ince ruhlu biriyimiş. Bir baba şefkati içinde hareket edermiş. Dedem Allah rızası için yola çıkmıştır. Onun bütün gayesi talebe okutmak. Bu arada başına birşeyler gelmiş olabilir. Önemli değil. Kendisi son derece mütevazı, kanunlara riayetkarmış. Onun tek amacı Kur'an-i Kerim öğretimini muhafaza etmekti Dönemin İslami neşriyatlarına katkıda bulunduğu biliniyor... Süleyman Efendi cemiyetten uzakta yaşamak yerine, cemiyet içinde Müslümanlığı yaşatmayı tercih etmiş ve "Zahirimiz halk ile, Bâtınımız Hak ile" prensibini kabul etmiştir. Dinî neşriyata ehemmiyet vermiş, Necip Fazıl'a "Büyük Doğu" mecmuasını çıkarmasında mânevi teşvikleri yanında, maddî yardımları da büyük olmuştur. Hatta mevcut bir tek evini satmış ve bu mecmuaların yayınlanmasına katkıda bulunmuştur. Zamanının, ilim ve irfanda ileri derecelere ulaşan ilim adamlarına, talebelerini göndermiş, talebelerini onların imtihan etmelerini sağlamış, din ilimlerinin yeniden ihyâ edilmekte olduğunu görerek sevinmelerini arzu etmiştir. Bu vesile ile ünlü din alimlerimizden Ali Haydar Efendi ve Hasan Basri Çantay gibi pekçok zevâta talebelerini göndermiştir. Süleyman Efendi'nin kitap yazmamasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Esasen, yazmamış değil, yazmıştır, fakat onun yazdıkları ilmine ve manevi büyüklüğüne kıyasla hacimce küçük eserlerdir. Bu yüzden dedem Süleyman Efendi Hazretleri'nin asıl gayretinin kitap yazma yönünde olmadığını söylemek doğru olur. Kur'ân-ı Kerim'i en kısa zamanda okumayı öğreten "Kur'an Harf ve Harekeleri" isimli Kur'an Elifbâsı, dedemin basılmış olan en mühim eseridir. Bütün gayretini "canlı kitap" olan talebe yetiştirmeye harcamıştır. Rahmetli dedem, mevcut İslâmî kaynakları büyük ölçüde yeterli bulmuş ve bu kaynaklara ulaşabilecek insanları yetiştirmenin lüzumuna inanmıştır. YARIN: SÜLEYMAN EFENDİ YERİNE KİMSEYİ BIRAKTI MI?
|
|
|
|
|
|
|