|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Halk tarafından sevilip beğenilen ve tüketilen kültür, anlamdaki popüler kültürün Türkiye'de evrilmiş anlamıyla; yani Stuart Hall'un tanımladığı gibi "ticari" boyutuyla da görünür olduğu yıllar, hiç kuşkusuz 1980 sonrası yıllarıdır. 12 Eylül darbesinin ardından Türkiye'nin politik, ekonomik, sosyolojik, sosyo-psikolojik ve kültürel dinamikleri yoğun ve başdöndüren bir hızla değişmiş, popüler kültür de toplumsal dokunun, şehrin dokusunun farklılaştığı, şehirli olmanın anlam değiştirdiği bu yıllarda iyiden iyiye belirmeye başlamıştı. Politik olanın bastırıldığı, piyasa ekonomisinin egemen olduğu, her mahallede bir milyonerin 'türemesi'nin hedeflendiği bu yıllarda popüler kültür, Ünsal Oskay'ın savladığı gibi resmi kültürün geri çekilerek boşalttığı alanı hızla doldurmaktaydı. '80 öncesinde, sokağın da ateşini yükselten politik tartışmalara gömülmüş olan Türk aydını, popüler kültürle darbe sonrasında tanıştı. O yüzden, '80 öncesinde hız kazanan kırsaldan kente göç sonucunda, taşra kültürü ile şehir kültürünün melezlenmesi ile ortaya çıkan yeni kültür, her ne kadar 70'lerde belirmeye başlasa da, adı '80 sonrasında konuldu. İnşaatında amelelik yaptıkları apartmanların kapıcı dairelerine, büyük şehirlerin varoşlarına yerleşen ve ekonomik zorunluluklar nedeniyle bindikleri minübüslerle kent merkezlerine çıkmaya başlayan kesimin kültürü, 'arabesk' başlığı altında 'tiksintiyle' ele alındı. Bu tartışmalar, okuyucusu 3-5 bini geçmeyen gazete ve dergilerde kapalı devre yayın şeklinde sürmekteydi. Arabesk tartışmaları, piyasanın belirleyici olduğu bu yıllarda oluşmakta olan yeni bir kültüre; 'popüler kültür'e doğru kayarken, tartışmaların yapıldığı mecralar da artık değişmekteydi. Bu yıllarda aydınlar varoşları tiksinerek 'gözetleyip nitelerken, varoşlar da boş durmayıp kendilerine yöneltilen bu bakışı 'entel' küçümsemesiyle cevaplıyordu. Ayrı dünyaların insanları arasında süren bu karşılıklı 'aşk'ın dar çerçevesi, merkez-çevre ilişkisinde keskin uçları törpülemeyi, bilinmeyenin; 'öteki'nin üzerindeki örtüyü kaldırmayı amaçlayan haftalık popüler dergilerin yayınları sayesinde kırıldı. Beyaz Türkler ve seçkinler, yeni kentlilerin de dahil olduğu daha geniş bir kesime açılan bu dergiler sayesinde, yavaş yavaş gündelik hayatın içine giren ve 'normal'leşen popüler kültürle karşılaştı, barıştı. Şehir kalabalığını oluşturan yeni kentlilerin düşleri, 90'larda iyiden iyiye kök salıp dal budak veren liberal ekonominin belirlediği bir yol üzerinden merkeze yaklaştı. Çevrenin merkeze doğru yürüdüğü ve siyasi olarak da güç kazandığı 90'lı yıllarda, geriden gelen genç nesil, babalarından daha farklı bir profil çizmekteydi. '80 sonrasının depolitik ortamında yetişmiş, özgürlüğüne düşkün, fırsatçı, kendi şansının peşinden ısrarla gidebilen bu yeni kuşağın beğenileri de yaşam biçimleri gibi farklıydı ve artık 'arabesk kültür' tanımının içine yerleştirmek mümkün değildi. Özel televizyon kanallarının birer birer yayına başladığı bu yıllarda piyasa mühendisleri de boş durmuyor, toplumun önüne sunmak üzere yeni 'star'lar, popüler 'ikon'lar üretmekle meşgul oluyordu. Popüler müzik starları, televizyon dizileri, televole mantığı artık yapılan tartışmaların ana gündem maddesi olmayı korusa da, popüler kültür kendi endüstrisini kurmuş, varlık alanını mevcut sistem içinde tıkır tıkır genişletmekteydi. Popüler kültürün unsurları ülkenin çok satan gazsete ve dergilerinde, çok izlenen televizyonlarında bir yandan geniş yer bulurken, bir yandan da -kısık sesle olsa da- eleştirilmekteydi. Bu eleştiriler önceki yıllarda çok daha 'seçkin' bir iş olarak görülse de, şimdi geniş kessimlere ulaşmak üzere ama dar alanlı kıyı-köşelerde akademik dilden sıyrılmış bir dille yapılmaktaydı. Popüler kültürden beslenen medyanın buna tahammül göstermesinin belki de tek nedeni popüler kültür eleştirilerinin popülerleşmiş olmasıydı. Zira bu eleştireler, itirazlara rağmen kabullenilen, kabullenilmek zorunda kalınan ekonomik, toplumsal, siyasal sistemde yaşayan, ciddi bir alternatif üretmekten aciz olan kesimlerin mevcut yapıdan duydukları hoşnutsuzluğu diri tutuyordu. Şimdi Milliyet gazetesi tarafından haftada bir çıkarılan Popüler Kültür eki de, hem popüler kültürü anlamayı sağlayacak, hem de bu ihtiyacı karşılayacak gibi görünüyor. Popüler kültür üzerine yıllardır çalışan ve bu alanda ciddi çalışmaları bulunan Prof. Ünsal Oskay, Murat Belge, Can Dündar gibi isimlerin yazdığı ek, bir yandan mevcut kültürel dokuyu okumaya, olup bitenleri anlamaya ve anlamlandırmaya çalışırken, diğer yandan da seçkin bir iş olan ve dar bir çevrede süren popüler kültür tartışmalarının, popüler bir alana çekilmesini ve toplumun daha geniş kesimlerince takip edilmesini sağlıyor. Bu, hem mevcut sistemi değiştirmekten yana güçsüz kalmış, gönülsüz kesimlerin, 'evet bu sistemin içindeyim ama bir parçası değilim, eleştirebiliyorum' demesini sağlayarak, mevcut yapıya dahil olmanın verdiği utanç ve acıyı azaltıp kişiyi rahatlatıyor, hem de popüler kültür tartışmalarını popülerleştiriyor. Can Dündar yönetiminde çıkan Popüler Kültür, eskiye oranla yaşadığımız dünyayı, toplumu anlamaya yarayacak çok daha sağlıklı bir platform sunuyor.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |