AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Taliban Kabil'e yürüyor, ABD Irak'ta zorda, İslam dünyası yol ayrımında...

20. yüzyılı istila, sömürge, fakirlik, sindirilmişlik, ihanet, etnik çatışma ve gayri meşru yönetimlerin zorbalıkları ile geçiren İslam coğrafyası, 21. yüzyılın daha ilk yıllarında aynı senaryonun bir kez daya uygulanmasının getirdiği büyük bir yıkım ve belirsizlikle karşı karşıya. 1990'dan bu yana Ortadoğu ve genel olarak İslam dünyasına yönelen tehdit ne sadece Afganistan ve Irak'ın işgali, ne de petrol gibi kaynakları ele geçirmekle sınırlı. Osmanlı'nın çöküşü ile sersemletilen ve kaosa sürüklenen İslam coğrafyası, Soğuk Savaş'ın sona ermesinin getirdiği boşluktan yararlanarak yeniden siyasal bir güç olarak öne çıkma fırsatını yakaladığı anda son derece kapsamlı ve acımasız bir müdahaleye maruz bırakılıyor.

Kuzey Afrika'dan Güney Asya'ya kadar, Müslümanlar'ın yaşadığı her toprak parçasında deprem etkisine neden olan, kitleleri özgürlük ve kölelik arasında hayati bir tercihle yüz yüze bırakan, küresel sistemin için iş başında tuttuğu iktidarları bile tehdit eden ve İslam dünyası için Birinci Dünya Savaşı sonrası yaşanandan daha vahim gelecek öngören bir savaş bu. Zengin kaynakları, dünya ticaretini kontrol eden stratejik koridorları ve son derece dinamik bir nüfusu barındıran, yeryüzünün merkez kuşağını ve yeni küresel sistemin ağırlık merkezini oluşturan bu coğrafya, gözlerimizin önünde yeniden ve hızla büyük istila ve talana maruz bırakılıyor.

Anglo-Amerikan cephenin fili saldırılarla sürdürdüğü bu savaş, sadece toprak parçalarının işgalini, kaynakların denetim altına alınmasını ve yeni tip yönetici kadrolarının iktidara getirilmesini hedeflemiyor. Özellikle İslam'ın siyasal, kültürel ve ekonomik söylemlerini bastırmayı, dünya sisteminin önceliklerine göre yeni İslam anlayışını dayatmayı, kitleleri diri tutan sosyal yapıyı yıpratmayı ve 21. yüzyılda İslam'ın siyasal güç olarak öne çıkmasını engellemeyi amaçlıyor. Kitle imha silahları, terörizm, rejim değişikliği, demokrasi, özgürlükler ve güvenlik gibi argümanları bu savaş doğrultusunda kullanarak, kitlelerin zihinlerini rehin alıyor. Anglo-Amerikan cephenin bu yayılmacı harekatına karşı duran güçler de İslam, Müslümanlar, İslam coğrafyası ve kaynaklar söz konusu olunca aynı cephede birleşiyor.

Bağdat'ta kılınan Cuma namazı

Bütün bunlar olurken Müslümanlar'ın söyleyecek bir sözü var mı? Bu topraklarda yaşayan insanlar, Amerika'nın diğer merkez güçlerin, kendilerine yönelik düzenleyici müdahalelerine karşı ne yapacak? İslam dünyası bu uğursuz saldırılara karşı bir duruş geliştirebilecek mi? Afganistan ve Irak'ta yaşananlar, yarın başka bölgelerde devam ederken Batı'nın, meydan okumasını engellemeye çalıştığı Müslümanlar, bir varoluş mücadelesi ortaya koyabilecekler mi? Yoksa gelecek yüz yıl, yine diplomasi manevralarına kurban mı gidecek? Müslümanlar, Batı'nın çoktan farkettiği ve yok etmeye çalıştığı kendi siyasal güçlerinin farkına varıp senaryoyu değiştirebilecekler mi? Dünyada yeni bölgesel, siyasal, ekonomik ya da kültürel birlikteliklerin temelleri atılırken, önümüzdeki yıllarda çok ciddi kutuplaşmaların yaşanacağı bir gerçekken Müslümanlar siyasi, etnik ve mezhebi bölünmelere karşı ortak söylem geliştirebilecek mi?

Dün Bağdat'ta Sünni ve Şii insanlar birlikte Cuma namazı kıldılar. Sünni ve Şii imamlar hutbe okudular. "Birlikte namaz kılalım" sloganıyla Amerika ve işgal güçlerinin kurduğu Geçici Yönetim'e karşı ağır ifadeler kullandılar. Yabancı güçlerin Irak'ı bir an önce terketmesini istediler. Sünni-Şii ayırımına yatırım yapan güçlerin kurduğu tuzağa dikkat çektiler. Kukla yönetimleri kabul etmeyeceklerini söylediler.

Irak'ta her geçen gün zorlanan ABD, işgali Irak halkına karşı kanlı bir savaşa dönüştürmeye hazırlanıyor. Amerika'nın bu topraklarda bir geleceği olmayacak. Dün Bağdat'taki Kazımiye Camii'nde Sünni ve Şii imamların okuduğu hutbenin Endonezya Müslümanları üzerinde nasıl etkilere yol açtığını göremeyenler ve İslam coğrafyasında ortaya çıkacak siyasal gelişmeleri küçümseyenlerin bu topraklardan çekilmeleri hazin olacak.

Taliban Kabil kapılarına geldi

Küresel işgalle iş tutan "Barzani, Talabani, Karzai, Rabbani" örnekleri ile ABD ve müttefiklerinden destek alıp iktidara yürüyen ancak yine bu güçler tarafından devrilen Taliban gerçeği bu dramatik mücadele tarihi boyunca çok tartışılacak. ABD'nin Afganistan'da oluşturduğu "Karzai modeli"nin fiyaskoyla sonuçlanması Müslüman toplumların dışarıdan dayatılan statüko ile artık barışma yanlısı olmadığını gösteriyor. Bu gerçekten hareketle ABD, Taliban'la yeniden pazarlık yollarını arıyor.

Afganistan'ın güneyi ve doğusunda bazı bölgeleri ele geçiren Taliban yeniden Kabil'e yürüyor. Taliban güçlerinin stratejik Şarobi bölgesini de ele geçirdiği, Kabil yönetimine teslim olması için çağrı yaptığı, güçlerini güney ve doğudan Kabil'e yönlendirdiği hatta Burhaneddin Rabbani'nin Kabil'den kaçmaya hazırlandığı belirtiliyor. Afganistan'da bu hızlı değişimin içeriği şimdilik bilinmiyor. Ancak ABD'nin Afganistan projesi iflas etmiş durumda. Irak'ta belki de bundan çok daha vahim sonuçlarla karşılaşacak.

Küresel işgale karşı geliştirilecek siyasal duruş, hem bir özgürlük mücadelesine dönüşecek hem de Müslümanlar'ın bölgesel ve küresel gelişmelere karşı siyasal bilinç düzeyinde derin değişimi beraberinde getirecek. Bugün yaşananlar ve gelecek birkaç yıl içinde yaşanacaklar, İslam dünyasının yüz yıllık geleceğini belirleyecek. Müslümanlar ya teslim olacak ya da kendi varlıklarını ortaya koyacaklar.


27 Eylül 2003
Cumartesi
 
İBRAHİM KARAGÜL


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED