AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Haluk İpek ve Oltan Sungurlu yanılıyorlar mı? (1)

Bilmem sizin de dikkatinizi çekti mi? Geçen gün sadece (yanlışsa düzeltiriz) Yeni Şafak'ta yer alan bir haberdi. "2B veto edilemez" başlıklı bu haber, asıl olarak, AKP Grup Başkanvekili Haluk İpek'in "Cumhurbaşkanı 368 oyla kabul edilen Anayasa değişikliğini veto edemez. TBMM Başkanı iade yazısını Meclis'te okutmamalıdır" açıklamasından hareketle oluşturulmuştu.

Haluk İpek, görüşünü şöyle temellendiriyordu: "Anayasa'nın 175. maddesi 1987 yılında değiştirilmiştir. Bu değişikliğin ardından 367'nin üzerinde kabul edilen Anayasa değişikliklerini Cumhurbaşkanı'nın veto yetkisi yoktur. Cumhurbaşkanı 15 gün içinde Anayasa değişikliğini ya halkoyuna sunabilir veya yayınlanmak üzere Resmi Gazete'ye gönderebilir. 2-B'lerle ilgili Anayasa değişikliğinde 15 günlük halkoyuna gönderme süresi aşıldığı için bu Anayasa değişikliğinin Resmi Gazete'de yayınlanması gerekir. Meclis Başkanı, vetoyu Çankaya Köşkü'ne geri göndermeli ve Anayasa değişikliğinin yayınlanmasını istemelidir."

Hadi bakalım, alın size bir tartışma konusu daha....

Gazete bu arada eski Adalet bakanlarından Oltan Sungurlu'nun görüşünü de almıştı. Sungurlu, 1987'de 175. maddede değişiklik yapılmasıyla sonuçlanan görüşmelerde dönemin Adalet Bakanı olarak söz alarak "Bu kanunda yapılan değişikliğin ardından 367'nin üzerinde oyla kabul edilen Anayasa değişikliğini Cumhurbaşkanı'nın veto hakkı yoktur" dediğini hatırlattıktan sonra, "Cumhurbaşkanı'nın veto yatkisi yoktur. Ya referanduma götürür veya Resmi Gazete'de yayınlanır" diyordu.

Yeni Şafak'ın haberi, son olarak da, TBMM Başkanı Arınç'ın "konuyla ilgili inceleme yaptırdığını" bildiriyordu.

Şimdi soralım: Durum gerçekten de İpek ve Sungurlu'nun dediği gibi midir? Köşk'ten ikinci kez dönen "2B" lerle ilgili Anayasa değişikliğine dair kanun, aslında veto yemeden yayınlanmak üzere doğrudan Resmi Gazete'ye mi gönderilmeliydi? Yani daha açıkçası, "2B"lerle ilgili süreç Anayasa'ya aykırı olarak mı yürümekteydi?

Yeni Şafak'ın bu haberi üzerine Anayasa'nın söz konusu maddelerini tekrar gözden geçirmeye karar verdim. Anayasa'nın 175. maddesini açtığımda, bu sayfaya zaten önceden bir "işaret" koymuş olduğumu gördüm. (Benim elimdeki Anayasa kitapçığının durumu böyle; ben Anayasamız'ı aynı zamanda çok da "eğlenceli" bir metin olarak değerlendirdiğimden, hemen her sayfa böyle "işaretler"le dolu!. Size de öneririm, okumayı ve anlamayı bayağı kolaylaştırıyor...) Sayfadaki "işaret", ilk olarak şu hususa dikkat çekiyordu: "Maddede yer alan 'üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu' ifadesinin gerçek karşılığını bulmak imkansız!!!" Bu işareti koymuşum, çünkü 550 milletvekilinin üçe bölünmesi durumunda karşımıza "183.33333..." gibi bir sayı çıkıyor ve bu sayının iki ile çarpımında da "366.6" gibi parçalara ayrılmış milletvekilleriyle karşılaşıyorduk! Bu problemin nedeni tabii ki açıktı: Milletvekili sayısının 450 olduğu bir Meclis'te "üye tamsayısını" rahatlıkla 3'e ya da 5'e bölebilirken, sayının artıp oranın aynı kalmasıyla bir milletvekilini "parçalara ayıran" bir sonuçla karşılaşmıştık!

175. maddenin yanına koyduğum ikinci işaret bana Anayasa'nın 89. maddesine gitmemi söylüyordu. Oraya da gittim tabii ki, bakalım bu sayfanın hikmeti neymiş, diyerek. 89. maddenin yanına da şöyle bir not düşmüşüm: "Dikkat et, Anayasa değişiklikleri 61 ve 24 Anayasaları'nda, 82'ninkinden farkı olarak, Cumhurbaşkanı'nın veto yetkisi dışında bırakılmış!!!" Meseleyi hatırlamıştım; 82 Anayasası o bir türlü yatıştırılamayan iştahıyla, Anayasa değişikliklerini de Cumhurbaşkanı'nın onayından geçirmek istemişti.

Sonraki işlem, tahmin ettiğiniz gibi 175. maddeyi (87'de değiştirilmiş haliyle) tekrar kıraat etmemdi. Bakalım, diyorum, İpek ve Sungurlu'nun iddiası 175. maddenin lafzına ve ruhuna uygun muydu?

Evet, basbayağı uygundu...

Bu kanaate niçin ve nasıl vardığımı yarınki yazıda açıklamaya çalışacağım.

Ancak bugün için son olarak bir hususa dikkat çekmek istiyorum: Bir kere AKP Grup Başkanvekili Haluk İpek'in söz konusu iddiayı ikinci "veto"nun üzerinden bu kadar zaman geçtikten sonra dile getirmesini yadırgadım. Sadece İpek'i değil tabii ki, AKP'nin Anayasa uzmanlarının bu açıklanamaz gecikmelerini de yadırgadım.

İkinci olarak, bu olay bana şu düşüncemde ne kadar haklı olduğumu bir kez daha gösterdi: Bu ülkede bu Anayasa ile yaşadığımız sürece, Anayasa kitapçığı (tıpkı Demirel'in yıllardır yaptığı gibi) mutlaka her daim cepte hazır olmalıdır! Eğer ikna olmadıysanız, "1 Mart tezkeresi"nin oylama sonuçlarının medya mensubundan siyasetçisine kadar uzanan geniş bir alanda, nasıl yorumlanacağına dair nasıl bir paniğe neden olduğunu hatırlayın!


27 Eylül 2003
Cumartesi
 
KÜRŞAT BUMİN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED