|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Oldum olası "Beni dinimden soğuttular" şeklindeki bir suçlamayı üzerime alınmışımdır. "Acaba bu gerçek mi ve benim bu olayda payım var mı? diye sormuşumdur. Yazılarımı, davranışlarımı, görüntümü sorgulamışımdır. Bekir Coşkun'un dünkü Hürriyet'te yer alan "Dinimizi çaldılar..." başlıklı yazısını da bu duygularla okudum. Yer yer, Bekir Coşkun'un içten duyguları karşısında heyecanlandım, yer yer kendime soru sordum, yer yer de içimden Bekir Coşkun'a birkaç söz söyleme ihtiyacı duydum. . Şunlara heyecanlanmamak mümkün mü? "BEN ezan sesini severim. Doğup-büyüdüğüm Urfa'nın lahit taştan gizemli camilerindeki minarelerde en güzel sesli müezzinler ezan okurlardı. O inanılmaz güzellikteki ses, taş binaların duvarlarına çarpa çarpa geldiğinde genzim yanardı. Büyüklerin, büyük bir konserin şöhretli solistini bekler gibi kimi hocaların okuyacağı ezanı beklediklerini hatırlıyorum. Kimi büyükler ağlardı. Benim genzimde bir yanık..." Sonra serzenişler geliyor yazıda. "Bunlar bizi dinden soğuttular. Ağzından ''dini-imanı'' düşürmeyen bu ''İslamcı'' takımın İslamiyet'e yaptığı kötülüğü hiçbir yabancı güç yapamadı. Hiç kimse Müslümanlığa bu kadar zarar verememişti. İnsanlar yüreklerindeki sevgiyi-inancı-güveni kaybettiler. ''Din'' inançlı-temiz ruhlu-iyi-yücelmek isteyen insanların sığındıkları bir yer olmaktan çıktı. Sahtekârların-üçkâğıtçıların-dolandırıcıların maskesine dönüşüverdi. Bir rantın paylaşımı oldu iman. Cami yaptırma derneklerinden kurban derisi tüccarlarına kadar... ''Müslüman'' adı altında saf insanlardan oy toplayıp, sahtekârlık yapan politikacılardan... ''İslam'' adına gurbetçilerden para toplayıp batıran holdinglere kadar." Bu satırları, kendimi üzerimde böyle nitelikler var mı diye sorgulayarak okuyorum. Şükür Rabbim'e, yok üzerimde bir rant kiri... Sonra Bekir Coşkun'un bu öfke tufanı içinde kopuşları geliyor. Bakın koptuğu dünyaya... "Annelerimizin başındaki o ''anne kokan'' örtüleri dahi çoğumuza sevimsizleştirdiler. Mabetlerimiz gitti. Onlar gibi olmamak, onlara benzememek için; dilimizin ucuna gelen kutsal sözcükleri yutkunup, söylemez olduk. ''Hayırlar'' dileyen selamımız bitti. O genzimi yakan ezan sesleri dahi bana ''sahtekârları'' hatırlatır oldu. Farkında değilsiniz: Dinimizi elimizden aldılar. Dinimizi... * Ben ''dincilere'' en çok bunun için kızıyorum. Dört bir yanı sahtekârlarla dolu bu memlekette, sahtekâr oldukları için değil... Yüreklerimizdeki inancı aldıkları için kızıyorum. El koydular inançlarımıza. Ve bizler onlar gibi olmamak, onlarla bir şeyi paylaşmamak için... Kaybettik." Onlar gibi olmamak için dinden kopmak... Dini çalmak... Dini bir kimsenin elinden almak... Bunlar gerçekten sarsıcı sözler. Ama burada soru sormak geliyor içime benim. -Neden? Neden bu duyguları yaşamak? Neden dini birilerine bırakmak? Dinin, bir tapusu mu var ki, birisi sahip olunca diğerine açıkta kalmak düşsün? Ben bütün bu duyguları samimiyet çerçevesinde ifade edilmiş kabul ediyor ve çocukluğumuzdan beri getirdiğimiz güzellikleri bir çırpıda terkedivermek için başka sebepler olmalı diyorum. "Dinci" diye bir kavramı din kabul etmezken, dini onun mülkiyet alanına bırakıp, "dinimizi çaldılar" diye ağıt yakmakta, sakın bir telafi mekanizması işliyor olmasın. Diyorum ki, acaba Bekir Coşkun, şu başörtülü kızlara, bir kere de "anne kokan başörtüler giymiş çocuklar" olarak bakabilmeyi denese ne olurdu? Belki onlar da Bekir Coşkun'un annesi kadar saf ve duru idiler... Ezanlar içinde bir ezan arasaydı Urfa'nın yanık ezanlarından sesler taşıyan, bir dua arasaydı içinde, bir selam verseydi içinde hayırlar barındıran, mabedlerde bir gönül huzuru arasaydı... Din orda duruyor Sayın Coşkun... Anne kokulu başörtüler, yanık ezan sesleri orda duruyor... Sahtekarın veya samimi mü'minin, herkesin dinle bir ilişkisi olur, bütün bunların turnosol kağıdına vurulacağı günler gelir. Herkes yüreğinde varolanın karşılığını alır. Dinle ilişkide zaman zaman içimizi yoklayan bir sapmaya dikkat etmek lazım: Hani ne denir, bir bahane bulsam da, şu işten yan çizsem, gibi... Zaman zaman yoklar bu hisler içimizi. Bence bundan korunmak lazım. Yani kimseye kızıp oruç bozmamak lazım. Ya da birilerinin yaptığı gibi, içinde yaşadığı kaymalar sebebiyle, zaten oruç bozma niyetinde olup da, bunu yapmak için birilerinin davranışlarına sığınmamak lazım. Bekir Coşkun'un Pako sevgisi bilinir. Güzel bir şeydir hayvan sevgisi. İnsanı derinleştirir, insanı daha insan yapar. Düşünüyorum, acaba Hayvanseverler Derneği başkanı yoz bir adam olsaydı, Pako sevgisini sorgulamaya başlamak gerekir miydi? Dinle gelen ruhi derinlik, bana göre gene onun bir ürünü olan hayvan sevgisinden daha kolay vazgeçilebilir olmamalı. Bu yazıyı, "Anne kokulu başörtüsü" gibi güzel bir sözcüğü okuma fırsatı verdiği için Bekir Coşkun'a teşekkür ederek bitirmek istiyorum.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |