AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Ah, Susurluk!

Türkiye'de son dönem gazeteciliğin iki önemli ayağından birisi 28 Şubat ise diğeri de Susurluk olayıdır. Birçok meslektaşımız bu döneme tanıklıklarıyla kariyer yaptı, birçok genç gazeteci de yine bu iki olayın harmanlandığı dönemde mesleğe adım attılar. Sonuçta, sektörde adı konulmamış bir "Susurluk Kuşağı" oluştu. Ve gerçek şu ki, Türk medyası, 28 Şubat konusunda demokratik değerlere sadakat ve meslek etiği ölçülerinde vurulduğunda sınıfta kalırken; Susurluk'u "yıldızlı pekiyi" ile geçti. Devlet içindeki çeteleşmenin, siyaset-bürokrasi-iş dünyası ağlarını, fotoğraf karesinde flu bir bölge bırakmaksızın ortaya çıkardı.

Susurluk, Türk medyasının başından sonuna kadar övünebileceği, ileriye ışık tutacak en büyük meslek dersi oldu.

İşte bu yüzden, Susurluk'un vardığı yer yani verilen onca emeğin, ortaya çıkartılan binlerce sayfa belgenin akıbeti önemliydi. Bu yalın gerçekler apaçık ortaya çıkmışken, Türkiye'nin kendisiyle dürüst ve cesur bir yüzleşme yapıp yapamayacağı; devletin kendisini bütün hücrelerine kadar sızmış çetelerden arındırıp arındıramayacağı önemliydi.

Olmadı... Sistem ve bir bütün olarak toplum bu fırsatı değerlendirmedi, değerlendirmek istemedi. Devlet, bu fırsatı değerlendirip mafyoz ilişkilerden ilelebet arınmak ve devlet gücünü kullananların bir daha böyle yollara tevessül etmelerini önlemek için ibret olarak görülecek bir tavır sergilemek yerine, örtbası ve aklanmış gibi yapmayı tercih etti. Kocaman bir sistem olan Susurluk çetesinin içinden Korkut Eken, İbrahim Şahin ve birkaç polis memurunu seçip cezalandırmış gibi yapmakla yetindi. Dün de, içinde Abdullah Çatlı'nın can verdiği meşhur Mercedes'in sağ kalan tek yolcusu olan ve ilişkilerin siyaset ayağının sembolü haline gelen eski milletvekili Sedat Edip Bucak'ı beraat ettirerek zaten epeyidir küllenmiş olan umutların üzerine bir kova soğuk suyu boca etti.

Şimdi artık Susurluk ateşinden kalan ve arınma umudunu sürdüren son kor parçacıkları da sönmüştür. Bucak, içinde çete üyesi olmak ve ruhsatsız silah bulundurmak gibi çok önemli anahtar iddiaların bulunduğu üç davadan beraat veya ertelemeyle kurtulurken bir dönemin üzerine sünger çekilmiştir.

Bu dönemi yaşayan ve her adımda bir belgeyle gerçeği ortaya koymaktan çekinmeyen gazeteciler ya da her vesileyle Susurluk heyecanını diri tutan kamuoyunun elbette mahkemenin kararına saygı duymaktan başka seçeneği yoktur. Ama bu saygı duruşu(!) aklananın sadece Bucak değil, devletin terörle mücadele yöntemi ve dahası bu mücadeleye bir şekilde katılanların sonradan içine girdikleri yasadışı ilişkiler olduğu gerçeğini değiştirmeyecektir.

Bucak'ın beraati istenirken ortaya konulan gerekçelerin herbirinin aslında, başka bir yorumla suçun teşekkülü için birer malzeme olduğu gerçeği de değişmeyecektir. Beraatle sonuçlanan ve bu yüzden de Susurluk'un en verimli bölgesini karanlığa mahkum eden Topal Davası'na atfen söylenen şu cümlelere bir bakın:

"Teşekkülün tek eylemi olduğu belirtilen Topal'ın öldürülmesi olayına ilişkin sanıklar zaten beraat etmişlerdir. Ayrıca, TBMM üyesi olarak görev yapan ve zamanının büyük bölümünü Siverek'teki çiftlik işleriyle uğraşarak geçiren Bucak açısından da '313. maddenin (çete kurmakla ilgili TCK maddesi) oluşması, devamlılık ve süreklilik yönünden zaten mümkün değildir."

Yani, çiftlik işleriyle uğraşan Bucak'ın vekillik yapmaya fırsatı olamazken, çete kurmak için vakit bulabilmesinin zaten mümkün olamayacağı söylenmektedir!

Ama, kararın olup bitenleri anlayabilmek açısından önem arzeden tarafı şu cümlelerde gizlidir:

"Sedat Edip Bucak, 200 yıl kadar önce Siverek ve çevresine yerleşen Bucak aşiretinin üyesidir ve aşiretin daha önce Şeyh Sait isyanında devletin yanında yer aldığı Başbakanlık Teftiş Kurulu raporunda belirtilmiştir. Devlet tarafından da kabul edilen koruculuk sistemi gereği, reisliğini yaptığı aşirete üye 1000 kadar korucu bulunmaktadır ve bunların (sadece) 400'ü devletten para almıştır. Bucak ayrıca, (şimdi cezaevinde olan HADEP'li milletvekilli) Leyla Zana ve Sedat Yurttaş ile ilgili bir konuyu (konunun ne olduğu belli deği!) dönemin Cumhurbaşkanı ile görüşerek, onun talimatıyla da istihbarat birimleriyle işbirliği yapmıştır."

Bucak işte bu gerekçelerle beraat etti. "Susurluk" denilen şey ise böyle ilişkiler nedeniyle devletin rutin dışına çıkmasıydı. Problem zaten, bütün bu ilişkilerin ve uzantılarının cezalandırılamamasıydı.

Susurluk vak'asının geldiği, daha doğrusu gelemediği yer bugünlerde herkesin gözünü dikip ikna edici bir mücadele beklediği "yolsuzluk"lar için de önemli bir derstir.

Yolsuzlukla mücadelenin, banka hortumculuğuyla, ihale fesatlarıyla hesaplaşmanın sonunun böyle olmaması gerektiği için, önemli bir derstir.


27 Haziran 2003
Cuma
 
MUSTAFA KARAALİOĞLU


Künye
Temsilcilikler
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED