AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Resepsiyondan notlar (2)

29 Ekim'de Çankaya Köşkü'nde verilen resepsiyona dair gazetelerde yer alan ilginç notlardan söz ediyorduk. Dünkü yazıda, Jandarma Genel Komutanı'nın Kemalizm'i aşılmış bir ideoloji olarak gören yorumları "ahmaklık" olarak nitelemesinden söz etmiştik... Hatırlayanlar vardır; bir komutanın böyle sözler sarfettiğine şahit olmak haddinden fazla şaşırtıcı ve de kaygı vericiydi...

Bugün sıra, Radikal'den Murat Yetkin'in aktardığı resepsiyondan yine ilginç bir "sohbet"te: Söz konusu sohbet, Başbakan Erdoğan ve Danimarka'nın ve İngiltere'nin Ankara büyükelçileri arasında yaşanmış. Danimarka Büyükelçisi, Başbakan'a "Gelişmeleri yakından izliyoruz" diyor. Başbakan'ın cevabı doğrusu çok yerinde: "İzliyorsunuz ama bir yıl kaldı." Tahmin ettiğiniz gibi, sohbetin konusu Türkiye-AB ilişkileri. Daha sonra İngiltere'nin Ankara Büyükelçisi söze karışıyor: "Ama üyelik için önce Kıbrıs'ta çözüm lazım." Büyükelçinin bu sözleri üzerine (Murat Yetkin'in çok yerinde sözleriyle) "Erdoğan'ın Kasımpaşalı damarı" kabarıyor ve şu cevabı yapıştırıyor: "Bana numara yapmayın." Başbakan ve İngiliz Büyükelçisi arasındaki sohbetin şu bölümü de çok ilginç: Büyükelçi "müzipçe" devam ediyor: "Herhalde İngiltere-Türkiye maçını birlikte izlerken Denktaş'ı fazla dinlediniz, etkisinde kalmışsınız." Erdoğan'ın cevabı bu kez bayağı "diplomatça": "Denktaş'a saygı duyarız... Ancak fazla dinleseydik, o maçı almış olurduk. Denktaş sizi yenmemizi, zaferi görmek için o maça gelmişti." Sohbetten son bir bölüm de şöyle: Büyükelçi: "Herkes kazanır inşallah."

Başbakan (gazetecilere dönerek): "Bakın en azından inşallah'ı öğrenmiş."

Evet, hadi bakalım "inşallah"....

Zaten dikkat ediyorsanız, Türkiye ile AB arasında üyelik müzakereleri sürecinin başlaması da giderek "inşallah" ile ifade edilebilecek bir yola doğru gidiyor gibi...

Geçen gün basına sızan, Türkiye'nin AB sürecine ilişkin kaydettiği gelişmelerin yer aldığı İlerleme Raporu'nda yer alan tespitler, beklentilerin "inşallah" ile dile getirilmesini haklı çıkaran nitelikte.

İlerleme Raporu'nda yer alan eleştirilere Başbakan'ın ve Dışişleri Bakanı'nın farklı tepkiler verdiğini de hatırlayalım. Başbakan tepkisini özetle "Hepsi bahane" şeklinde açıklarken, Dışişleri Bakanı daha temkinli bir ifade kullanmayı seçerek "Türkiye'nin uygulamalarına ilişkin problem olduğu söyleniyor. Bunları zaten Başbakanımız da söylüyor. Reformların uygulandığını herkes görecek" diyor.

Buna da inşallah!

İlerleme Raporu'nda yer alan eleştirileri hafife almamak gerekir. Rapor'un ülkedeki "sivil-asker ilişkileri" başta olmak üzere "yargı sistemi", "dinsel özgürlük", "insan ve azınlık hakları", "özgürlükler", "kültürel haklar", "Kıbrıs", "Yolsuzlukla mücadele" gibi sorunlara ilişkin eleştirilerine bakacak olursak, eksikliklerin giderilmesi bakımından müzakerelerinin başlayacağı Mayıs 2004'ün çok erken bir tarih olduğunu söyleyebiliriz. Hükümet bu konuda iyimserliği elden bırakmıyor görünse de, talep edilen "uygulama"nın bu tarihe kadar yetiştirilmesi gerçekten çok zor.

Yanlış anlaşılmasın; bu "gecikme"nin asıl sorumlusu tabii ki hükümet değil. Hepimiz biliyoruz ki, hükümet, tam tersine, bünyesinden arada bir "çatlak" sesler sesler çıksa da, elinden geleni ardına koymuyor. Ama ne yaparsınız ki, Türkiye gibi büyük ve nüfusu kalabalık bir ülkenin bu kadar kısa sürede hatalarından ve günahlarından "arınması" kolay değil. Türkiye, Sovyetler Birliği'nin parçalanmasından doğan küçük ülkelerden birisi gibi olsaydı, iş tabii ki çok daha kolay olacaktı. Ama Türkiye gibi Rapor'da da dile gelen pek çok "kireçlenme" sorunu olan bir ülkede sadece bazı Anayasal ve yasal düzenlemelerle bu işin üstesinden gelebilmek ne mümkün...

Bakın, ülkenin sadece "Sivil-asker ilişkisi" sorunu bile, MGK'nın yasal çerçevesinde bazı ufak tefek değişikliklere gidilmesi dışında öylece ortada duruyor. Yapılan bu ufak tefek değişikliklerle AB'yi ikna edebilmek tabii ki mümkün değil. Önemli bir komutan daha dün, AB'nin aklının almayacağı bir "ideolojik çerçeve"ye ilişkin olarak, bu çerçevenin dışına çıkan yorumları "ahmaklık" olarak adlandırmıyor muydu?

Demek ki, inşallah tahminlerimiz doğru çıkmaz ama, Türkiye'nin "medeni" bir ülke olmak yolunda daha epeyce fırın ekmek tüketmesi gerekecek... Benim bu sürece ilişkin tek korkum, Mayıs 2004'de hayal kırıklığıyla karşılaşması muhtemel olan hükümetin bugüne kadar AB yolunda sergilediği tutarlı ve samimi tavrı bu hayalkırıklığının yolaçtığı öfkeyle terketmesidir... Ama Allahtan "Öfkenin esiri olmayacağız" diyen bir Başbakan var. 80 yıllık bir cumhuriyetin bütün "kötü alışkanlıklarını" üzerinden atıp, iki yıl gibi kısa bir sürede "muasırlaşabilmesi" mümkün mü?!


2 Kasım 2003
Pazar
 
KÜRŞAT BUMİN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED