|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Bir alet bozulmuşsa onun onarılması gerekir. Onarmadan o aleti kullanmak isteyen kimse, o aleti kullanmakla elde edeceği başarıya ya ulaşamaz veya yanlış bir sonuçla karşılaşır. Bir tüfeğin göz-gez-arpacık doğrultusu bozulmuşsa, o tüfekle isabetli biçimde nişan almanın imkânı da ortadan kalkmış olur. Daha girift aletlerde ve örneğin bir motorda kimizaman mevcut bozukluğu umursamadan onu çalıştırmaya devam edilebilir. Fakat kısa sürede bozuk bir motoru çalıştırarak verim elde etmenin imkânsızlığı anlaşılır. O motoru bir an önce onarma zorunluluğu kendini dayatır. Ülkelerin yönetimlerini aletlere, mekanizmalara veya organizmaya benzetme geleneği yeni değildir. Her ne kadar toplum yapısı ile organizma arasında benzerlikler kurulursa da, bu benzerlikleri işaret edenler de yaptıkları işin nihayet bir benzetmeden ibaret olduğunun farkındadır. Ama gene de, insan, böyle benzetmelerin kolaylığından istifade etmekten geri durmuyor. Bozulan bir toplumsal yapının da, tıpkı bir makine gibi onarıma ihtiyaç duyduğunu ileri sürmekten vazgeçmek istemiyor. Toplumu bir makine veya bir organizma gibi düşünüp onun bozulduğuna hükmedenler, ister istemez toplumsal yapıya da bir makine gibi muamelede bulunmak ister. İşte fecaat denilen şeyle de o zaman karşılaşılır. Ufak tefek bozukluklarda fark edilmeyen sakıncalar, onarım ihtiyacı biraz büyük boyutlara ulaştığında ve toplumun bünyesine ille de bir makineymiş gibi muamelede bulunulmak istenildiğinde, sakıncalar, hasarlar, marazlar ve iflah olmaz bozukluklar birbiri ardındın sökün etmeye başlar. Öyle ki, onarımın bittiği sanılan noktada bir yenisiyle karşılaşılır. Makine, gene bir makinedir. Ve ne kadar büyük olursa osun, icabında bozuk parçayı tümüyle kaldırıp yenisiyle değiştirme imkânı her zaman mevcuttur. Fakat toplumu makineye benzeterek ona müdahale etmek isteyen, bozulduğunu düşündüğü parçayı oradan nasıl söküp çıkaracak ve onu nasıl yenileyebilecektir? Saçma, hatta imkânsız gibi görünen bu durum, bu milletin tarihinde defalarca denenmiştir. Islahat veya Tanzimat gibi adlandırmaların da işaret ettiği gibi, değinilen maksatla yapılan müdahaleler, toplumu makine olarak telâkki etmenin ifadesidir. Tak, çıkart; olmadı bir daha tak, bir daha çıkart! Daha da olmazsa, bazı parçaları tümden gözden çıkart! At! Yerine yenisini tak! Tanzimat, meşrutiyet.. bu zihniyetin ürünüdür. Cumhuriyetle, aynı zihniyet, bu kez cumhuriyet platformunda devam etmiştir: '60, '71, '80 ve nihayet 28 Şubat müdahaleleri aynı zihniyetin manipülasyonuyla gerçekleştirilmiştir. Bu kadar müdahaleye rağmen, müdahalecilerin elde etmek istediği netice elde edilememişse ve elde edilemiyorsa, acaba bu müdahalelerde bir yanlışlığın bulunduğu akla gelmeli değil midir? Hayır, öyle bir şey akla gelmiyor. Yanlışı kendinde araması gerekenler dikkatlerini başka istikametlere çevirince doğallıkla yanlışlığın nerde bulunduğunu teşhis etmeyi de başaramıyor. Bir sıkıntının yaşandığı sezinleniyorsa, sıkıntının kaynağı (sebebi), müdahale edenlerin müdahale ettiği yerde midir, yoksa sıkıntının kaynağı bizzat müdahillerin yanlışlığında mıdır? Yönetici irade ile maşerî vicdan arasında giderilmesinin üstesinden gelinemeyen bir çatlak ve giderek bir çatışma varsa, acaba bunun çaresi çatlağın bir tarafını tümüyle ortadan kaldırmakta mı aranmalıdır? Çatlağın bir tarafını tümden gözden çıkartmak suretiyle çatlağın ortadan kaldırıldığı sanılabilir, fakat son tahlilde o bütünün tümü de ortadan kaldırılmış olur! Bunun böyle olduğunu fark etmeyen kendi varlık sebebini de fark etmemiş olur.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |