|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Arkadaşlar, içinizde Yalım Eralp'a ne olduğunu bilen var mı? Yalım Eralp, biliyorsunuz, ABD'nin Irak'a savaşa niyetlendiği ilk günden beri hepimizi bilgilendiren CNN-Türk yorumcusu. Diplomat olarak edindiği deneyimlerle askerî uzmanlığı birleştirip kamuoyunu şekillendirmeye çalıştı. Bu kadar zahmetten sonra ortalıktan kaybolmasını bir türlü anlayamıyorum... Onun, her fırsatta, "Göreceksiniz, Amerika'nın her dediği gerçekleşecek" demesini özledim. Yanlış giden her olaya, "Tabii, 1 Mart tezkeresini reddettiğimiz için" açıklamasını getirmesini de... CNN-Türk ekranlarında Washington'daki 'savaş lobisi' üyelerinden ilk adlarıyla söz eden de o muydu? Ciddi her konuya yorum getirirken havaya kattığı o samimi içten dokunuşa hayrandım... Kendisine her zamankinden daha çok şimdi ihtiyacımız var, ama Yalım Eralp ortada görünmüyor... İhtiyaç, Irak'ta olup-bitenleri anlamakta zorlanmamız yüzünden... Fikirlerini onun yorumlarıyla oluşturmuş izleyicileri olarak, ortalıktan kaybolduğu şu son bir ay içerisinde Irak'ta meydana gelen gelişmeleri anlayamıyoruz. Paul Wolfowitz teftişlerine de gidiyor, ama Amerikan birlikleri o beklediğimiz üstünlüğü bir türlü sağlayamıyorlar. Ne oluyoruz Yalım Bey? Bir dostum, "Ne demesini bekliyorsun ki?" tepkisini verdi Yalım Eralp'in yorumlarını özlediğimi söylediğimde. Önemli merkezlerde büyükelçi olarak bulunmuş bir diplomatın her halükarda söyleyeceği bir şeyler olmalı. Türkiye'nin Irak işine mutlaka katılmasını arzulamış diğer 'saygın' yorumculara baksanıza... Diplomat da olmadıkları halde, onlar, gerçeklere dönmenin bir yolunu buldular... Biri, dünyanın tek emperyal gücü olarak alkışladığı ABD'ye egemen kadrodan "Şaşkınlar" diye söz ediyor artık... 'Şaşkın Amerika' beyimizi tedirgin ediyormuş, öyle diyor: "20 Ekim 2003 günü yazdığım yazıda ABD'yi şaşkın ördek olarak nitelemiştim. / 1 Mart tezkeresi ile TBMM'den geçen son tezkere arasında Türkiye'yi kararsızlıkla suçlayan müttefik meğerse kendisi beter kararsız, hatta şaşkınmış. / Giderek de densizleşiyor!" Maşallah, maşallah... Daha usta bir diğeri, çok eski bir yazısına gönderme yapıyor: "BUSH Irak fütühatında henüz hücum borusunu çalmamıştı ve daha yığınak aşamasındaydı ki, bu sütunda 'ABD savaşı şimdiden kaybetti' başlığıyla yazı yazdım. / Fakat savaşın önlenebileceği türünden bir 'barışperest'liğe de kapılmadım. / Tam tersine, 'realpolitik' bir yaklaşımla 'tezkere'nin gerekliliğini savundum. / Harekat başlayıp koalisyon kuvvetleri biraz siga siga ilerlediğinde, bizim aklı evveller 'çok uzun sürecek' diye ahkam kesince, onları gerçekçiliğe davet ettim. / 'Yine yanlış ata oynuyorsunuz, iş bitmiştir' diye hafiften ti'ye aldım. / Üç hafta doldu dolmadı, Amerikan - İngiliz birlikleri önünde tabana kuvvet kaçan Saddam ordusu Bağdat'ı altın tepsi içinde hasımlarına teslim etti. / Ama, taktik öngörülerimin de ispatına rağmen ben baştaki statejik hükmümde ısrar ettim ve aslında ABD'nin savaşı kaybetmiş olduğunu tekrar tekrar vurguladım. / Bugün, işte o kaybedilmiş savaşın göz çıkarttığı bir aşamadayız." İşte usta yazarlık diye ben buna derim... Üşenmedim, arşive baktım; gerçekten de 'ABD savaşı kaybetti' diye bir yazı yazmış; hem de ilk kurşun atılmadan neredeyse iki ay önce (25 Ocak 2003)... O yazısında, ABD'nin Irak'a müdahalesinin neden haksız ve adaletsiz olduğuna dair keskin satırlar da yer alıyor... Ancak, savaşa doğru yol alınırken birdenbire çark ederek farklı bir konumu savunmaya başladığını hepimiz biliyoruz aynı yazarın; siz unuttuysanız bile sütunundan bana yolladığı taşlar hâlâ kapımın önünde dizili... 'Geçişi' şöyle yaptı 'usta yazar': "FAKAT, hayalle gerçeği, öznelle nesneli ve ütopyayla da reelpolitiği karıştırmıyorum. / Vicdanen ve siyaseten reddettiğim o savaş benim iradem dışında mukadder olduğuna göre, yine ülkemin çıkarları için, ona 'bulaşmak' zorunluluğunu biliyor ve savunuyorum. / Böyle bir şey çelişki değil! Onun bunun 'uşağı' ve 'mandacı'sı olmak ise hiç değil! / Bu, bugünkü dünya ve bölge konjonktüründe hayatın dayattığı 'gerçek'! (..) "İnsaf, sen hem Amerikan himayeli IMF kredileriyle gırtlağına kadar borca batacaksın; hem Apo'nun yakalanmasından Kopenhag Zirvesine kadar başın her sıkıştığında 'yetiş Sam Amca' diye can yeleği arayacaksın; hem yanıbaşındaki Avrupa dururken dış politikanı Atlantik ötesi eksene oturtacaksın, fakat faturası önüne konduğunda yan çizeceksin..." Bu geçişten sonra savaşı 'haklı' ve 'âdil' göstermek, Washington'dan kamaşan gözlerle Irak'ta muhteşem bir düzen beklemek mümkün olabildi... Nitekim, yazarımızın sütununda, aylar boyunca, Amerikan müdahalesine övgüler okuduk... Demem o ki, Yalım Eralp'in âniden ortadan kaybolması için herhangi bir sebep yok. O da çıkıp geçmişte söyledikleri arasından bazı ihtiyat cümlelerini "Ben demiştim" diye gözlere sokabilir... El-Sahaf'ı ne kadar özlemişsem, Yalım Eralp de o kadar özletti kendini; bu özleme bir son vermeli ve kendisini sevenlerle yeniden buluşmalıdır... El-Sahaf bile Abu Dabi-tv'de boy göstermeye başladı baksanıza... CNN-Türk görevine son mu verdi Yalım Eralp'in ? Aman ağzınızdan yel alsın... Yol olur sonra ha!
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv Bilişim | Dizi | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |