AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Onur Öymen sanki bir 'film' anlatıyor...

Geçen pazar günü kitapçıları dolaşırken iki kitap aldım Bunlar, Hıfzı Topuz'un "Türk Basın Tarihi" adlı çalışmasının genişletilmiş ikinci baskısı ile Onur Öymen'in "Türkiye'nin Gücü" adlı kitaplarıydı. Topuz'un çalışmasının önceki baskılarını daha önce okumuştum; bu yüzden sadece yeni bölümlere göz attım. Öymen'in 500 sayfaya yakın kitabının ise henüz bazı bölümlerini okuyabildim. "Türk Basın Tarihi"nin "genişletilmiş" baskısında yer alan bölümlerin ne tür bir "genişleme" süreci geçirdiğine ilişkin düşüncelerimi geçen hafta Kronik Medya sayfamızda yazmıştım. Korkutucu bir "genişleme"ydi doğrusu! "Mütarake basını"nın günümüzdeki temsilcilerine basbayağı "sopa gösteriyor"du.... Hem de, Nurettin Paşa'nın İzmit'te linç ettirdiği Ali Kemal "kâbusu"nu hatırlatarak... Bugüne kadar görülmüş bir şey değildi; böylesiyle ilk kez karşılaşıyorduk... Tahmin ettiğiniz gibi Kronik Medya'daki bu yazı da "güme gitti", yani hiçbir gazeteci konuya ilgi göstermedi, açmaya çalıştığı tartışmaya katılım olmadı. Oysa Topuz'un "Amerikancı" olarak niteleyip kendilerine "Ali Kemal kâbusu"nu hatırlattığı gazetecilerin önemli bir bölümü kendilerinden oluşuyordu! Her neyse de, biz üzerimize düşen görevi yaptık ve bazı gazeteciler ne kadar "Amerika yanlısı" olursa olsun, kimsenin onlara "Ali Kemal kâbusu"nu hatırlatmaya hakkı olmadığını, bunun çok çirkin, asla kabul edilemez bir davranış olduğunu söylemiş olduk. Aslında bir iki gün daha bekleyip, konuya Kronik Medya'da tekrar dönmeyi düşünüyorum.

Gelelim Onur Öymen'in kitabına:

Söylediğim gibi, kitabın önemli bir bölümünü henüz okumuş değilim. Ama bir bakıma "test" kabilinden, kitabın özellikle bazı bölümlerini hızla okudum. Okuduğum ve göz attığım bölümleri hatırlayarak, kitaba ilişkin şöyle bir tespitte bulunabilirim: Onur Öymen kitabında, dünyada ve Türkiye'de olup bitenleri sanki bir "film" anlatıyormuş gibi sıralamış... Kitaba hakim olan "bakış" da şöyle özetlenebilir: Tamam, Türkiye'nin eksikleri yok değil ama bu dünyada mükemmel olan bir ülke var mı ki?!

İşin bu yönü önemli, çünkü biliyorsunuz; bu "bakış"ın benimsendiği bir çalışmada nasıl bir tabloyla karşılaşacağınızı çok iyi biliyorsunuz...

Kitapta aradığınız her şey var; ekonomi, diplomasi, dünya siyasi tarihi, Türk siyasi tarihi, "insan hakları", "demokrasi" gibi tematik bölümler, hemen hemen herşey... Kitabı elime alıp şöyle bir karıştırınca gözüme ilk olarak 12 Eylül faslı takıldı. "Buradan başlayayım" dedim kendi kendime, "Bakalım Öymen, bugün içinde yer aldığı partinin de kapısına kilit vuran 12 Eylül'ü nasıl değerlendiriyor?"

Şöyle cümlelerle karşılaştım: "Türk Silahlı Kuvvetleri bu ortam içinde 12 Eylül 1980 tarihinde devletin yönetimine el koydu. Amaç bu defa da askeri bir diktatörlük kurmak değil, güvenliği ve düzeni sağladıktan sonra çok partili demokrasiyi daha sağlam temeller üzerine oturtmak ve iktidarı sivil politakacılara teslem etmekti. "

İlginç fikirler doğrusu... Üşenmeyip Öymen'in hayat hikayesine baktım. 1980 yılında Prag Büyükelçiliği müsteşarlığı görevini sürdürüyormuş... Siz şu işe bakın; demek 12 Eylül'ün amacı "demokrasiyi daha sağlam temeller üzerine oturtmak"mış.... (Kendisine en kısa sürede Serbestî dergisinin "Diyarbakır 5 No'lu Askeri Cezaevi" konulu dosyanın yer aldığı son sayısının ulaştırılması için gerekeni yapacağım!) 12 Eylül yorumunda "Amaç bu defa da" ifadesinin geçmesi de ilginç değil mi? Demek ki (artık yavaş yavaş anlaşılıyordu!) yazarın gözünde ülkede gerçekleşen bütün askeri darbelerin "her defasında" amaçları demokrasiyi daha sağlam temeller üzerine oturtmaktan başka bir şey değildi!

Kitabın 12 Eylül'e ilişkin bu bölümünü okumam iyi olmuştu; "Amaç bu defa da" dendiğine göre, bundan sonra yapılacak ilk iş kitabın önceki askeri darbelere ilişkin bölümlerini bulmak ve okumaktı. Hadi bakalım, bakalım Öymen, 27 Mayıs'ın siyasi tarihimizdeki yerini nasıl yorumluyor. Şöyle:

"Bu ortam içinde ordu 27 mayıs 1960 günü ülke yönetimine el koydu. (...) Ancak askerlerin amacı, diğer ülkelerdeki askeri darbelerden farklı olarak, ülke yönetimini devralacak bir diktatörlük kurmak değil, demokrasiyi daha da güçlendirecek yeni bir anayasa yapılmasını sağladıktan sonra iktidarı sivillere devretmekti."

Görüyorsunuz burada, 12 Eylül için söylendiği gibi, "demokrasiyi daha sağlam temellere oturtmak" teşhisi de yetersiz kalmış; yazar "daha"nın yanına bir de "da" eki takarak "demokrasiyi daha da güçlendirecek" bir askeri darbeden söz ediyor!

"Daha", o yetmedi "daha da", belki o da yetmeyecek "daha daha da!"... Ne problemli, ne başa bela bir şeymiş bu "demokrasi"; bir türlü güçlenemiyor, bir türlü yerine oturturamıyor!

Onur Öymen'in kitabını gözden geçirmeye devam edeceğiz...


9 Kasım 2003
Pazar
 
KÜRŞAT BUMİN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED