AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Albaraka Türk

Y A Z A R L A R
Böyle gelmiş, böyle gidecek mi?

Belki,olmazsa da gam yemem...

Bir nesil böyle geçti... Bir ömür bu yolda tüketildi.

Amma sonuçta, öyle bir noktaya vardık ki, evlere şenlik.. Asırlara dirlik oldu.

Değil mi ki birlik ve dostluk hakim oldu, mahkum olanlar bitti. Eriyip helâk oldular.

Ve bir karar noktasında bir bir eriyip gidenleri toprak bile kabul etmedi.

Fakat arta kalanların kin ve husumetleri hâlâ bitmedi.

Çağı yakalayalım ve Türkiye'yi "muasır ülkeler seviyesi"nde bir konuma getirelim istediler.

Bunu şimdiye kadar hiç kimse başaramadı. Birtakım adımlar atıldı. Amma çoğu yerli bağnazlar tarafından sabote edildi.

Ne zaman ki, 3 Kasım Seçimleri sonrasında, 58. Hükümet kuruldu ve Sayın Gül'ün kabinesi ile, Türkiye yeni bir umut içinde, demokratik atılımlara başladı. Tabandan umudu kesmek için, devlet yönetiminde yer alan bir- takım, çıkrık ve mafsalların, teklemeye başladığı görüldü.

Artık kılcal damarlara kan gitmemesi için her türlü palyatif engellemelere girişildi.

Bu durum, 59. Hükümet'le de devam ediyor.

Devlet bürokrasisinde elli yıldır, yerinden oynatılamamış bir "tufeyli takımı" hakim...

Bunlar, yerinden oynatılamaz ve her zaman, hayırlı işler yapanları engellemek için, kör-topal yürüyüp, kafasını güneşli zamanlarda kuma sokup, sisli havlarda ortaya çıkıp, tarla faresi gibi, genç fideleri ve meyva vermesi beklenen ağaçları kökünden kemirip kurutmak isterler.

Son aylarda, bunun sıkça görüntülerine şahit olmaya başladık.

Geçmiş dönemlerde, bunları çok gördük. Ve "iki yüzlü/müraî" simalarla çok karşılaştık.

Onun için, Ak Parti'nin kurmaylarının arkasından gidenlerher güler yüze, her önünü ilikleyen bürokrata biraz teenni ile bakmalı ve "mülahazat hanesi"ni iyice kontrol etmelidirler.

Bu durumu bir iki örnekle belgeleyelim:

D-8'lerin kurucusu ve 54. Hükümet'in Başbakanı muhterem Erbakan'ı sık sık hava alanlarından almak için, VİP Salonları'nda, gelmesini beklerdik. Bir kısım partili arkadaşlar da VIP salonuna girer, gerek vali ve gerekse emniyet/istihbarat mensuplarının iltifatına (!)mazhar (?) olurlardı.

Ve "bizim adamlar"ın çoğu;

"Baksanız a, bunlar ne hoş adamlar... Biz bunları yanlış anlamışız" diye diye överlerdi.

Hatta havaalanı VIP salonundaki odalardan biri "mescid" olunca "hacı amca namaz mı kılacaksın?" diye yer gösterip iltifat ederlerdi.

Eh, gel zaman git zaman 54. Hükümet düştü. Artık VIP salonlarını papatyalar, fingirdek şovmenler işgale başladı.

Bu sefer de " bizim arkadaşlar" kapıda kaldı. 54. Hükümet'in Başbakanı geliyor, gene VIP'ten geçiyor amma, bizim "iyi niyetli partili adamlar" kapıda Hoca'yı karaşılamak zorunda kalıyorlardı. Çünkü o vali ve emniyet mensupları ile korumacı/istihbaratcılar, onları, ana kapıda bekletiyor, tanımıyorlardı.

Hatta bunun bir başka acıklı yönünü söyleyelim:

FP'nin Genel Başkanı muhterem Racai Kutan ile başta Cevat Ayhan, genel başkan yardımcısı ve İstanbul İl Başkanı Doç.Dr. Numan Kurtulmuş olduğu halde, bir heyetle "20 Temmuz Kıbrıs Barış Kutlamları" törenine katılmak için, Atatürk Havaalanı'ndan tutulan bir "özel uçak"la bir türlü uçamıyorlardı. Çünkü hava alanı kontrol amiri veya sorumlu kimse, Kıbrıs'a uçuş izni vermiyor, amma etrafta "Moğol bıyığı" ile dolaşıp duranlar, sanki hava alanı için bir güvenlik hattı oluşturmuş gibi hava atıyorlardı. Neymiş efendim, uçuş için yolcuların "kimlik beyanı" yapmaları gerekiyormuş... İlle de "nüfus kağıdının aslı" gerekliymiş. Bir iki saat sonra, Ankara'dan bir "müsteşar"ın himmetiyle(!) uçabiliyorlar. Adamın kule amirine, hava alanı sorumlu kişisine, herhalde diyesi şuydu:

"İnsaf; bu adamları biz tanıyoruz. Bakanlık yapmış hükümet etmiş zevat, bizce tanıdıklar. İzin verin de Kıbrıs'a uçsunlar. Kıbrıs Harekatı'nı gerçekleştiren hükümetin üyeleri bunlar..." diyerek, ikna yoluna gitmiş oldular...

Bugün de böyle şeyler oluyor gibi geliyor bize...Polis ve zabıta... En olmadık baskıları uyguluyor halka... Çünkü amirleri böyle emretmiş...

Uyum yasaları, sosyal barış gibi yeni alışkanlıklardan haberleri yok.. Zaten bunlara da kaşarlanmış kafaların kafası basmıyor.

Bunun sonucudur ki, erkekler tarafından, kadınları ilgilendiren bir "başörtüsü meselesi" giderek, Köşk ve üniversiteden sonra "mahkeme salonları"ndan dışarı atıldı.

İşte bunların özgürlük ve demokrasi anlayışı bu... Küçük bir azınlığın, geniş kitlelerin ve milyonlarca seçmenin oy ve desteğini almış kadroları umursamazcasına, bağnazca tutumu, yasama ve yürütmenin önüne geçmeye çalışırsa, buna "çağdaş bağnazlık" denmez de ne denir.?..

Hükümetin dışa açılma politikası ve Batı ile entegrede gösterdiği engin cesaret ve feraset kadar, içteki huzur ve asayışı sağlamada, ayak bağı olan ve sürekli yaltaklanma ile hükümet üyelerinin iş yapmasını engelleyen "kaşarlanmış bürokrat"ları tez elden "dinlenme"ye çekmeleri gerekir.

Yoksa, bayramdan sonra, kafası iyice duman olmuş kişiler, sorumluluklarını aşar birtakım "na-beca/yersiz"girişimlerde bulunursa, bunun faturasını topyekün millet öder, vebali de bugünkü hükümetin omuzlarında kalır.

"Ramazan Bayramı" kavramını anlamamış olanların, bu bayramda anlayacakları dille, atlara verdikleri "koşu şekeri" gibi "bayram şekeri" ile uğurlanmaları gerekir.

Yoksa her yeri "kamusal alan" sayanların çok geçmez, evlerimizi kuşatıp, mahremiyetimize de el atacaklarını gösteren eylemleri, ahtapot gibi "sessiz gemi"yi kuşatmayı işaret eden emareler var.

Tez elden; bu engelleri ve maniaları kaldırmak gerekir.

Noel Babalar'ı gelmeden, Hızır yetişmeli, diyoruz. Çünkü bu toplumun vaftize değil, birlik ve vahdaniyyet için, tahlil ve analize ihtiyacı var.


www.sadikalbayrak.com

9 Kasım 2003
Pazar
 
SADIK ALBAYRAK


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED