AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Hamîdullah Hoca'ya karşı olanlar (2)

Reformcu diyerek birçok İslam âlimini ve İslâmî hareket önderini karalayan, iftira hatta tekfir eden bir başka asker emeklisi öğretmen de, "Dinde Reformcular" isimli kitabında (İst. 1969) şöyle diyordu: "Osmanlılar ictihad kapısını kapamadı. Seyyid Kutuplar, Muhammed Kutuplar, Abduhlar gibi ehl-i sünnet düşmanı kara cahillerin, İslam dininin afif harimine, mülevves kalemlerini sokmalarını önlediler... Hindli Hamidullah isimli birinin de, ehl-i sünnet alimlerinin bildirdiklerine uymayan düşüncelerini, İslam bilgisi olarak yaydığını görüyoruz... İslam alimi sanılan bu adamın sapık yazıları Türkçe'ye çevirilerek gençliğin önüne sürülmekte, birçok Müslüman'ın doğru yoldan kaymasına sebep olunmaktadır... (s. 284-285). Hamidullah daha da ileri giderek o yüce Peygamber'i gençlere, yamyam olarak tanıtmaya kalkışmaktadır... (s.289)

Bu kişininin "ehl-i sünet düşmanı kara cahiller" dediği Müslüman alimleri ve mücahidleri bugün artık herkes tanıyor, onların sahih İslam'ı yayma ve yaşatma yolunda canlarını bile verdiklerini herkes biliyor. Bu sözler onları değil, söyleyeni yıpratıyor.

Hamîdullah Hoca'ya yaptığı çirkin, insafsız ve ölçüsüz itham (iftira) ise ona vebal olarak yeter de artar. Çünkü Hamidullah Hoca Hz. Peygamber'e âşık bir büyük İslam âlimi ve Allah kuludur. İftiracının "yamyamlık" olarak isimlendirdiği olay ise, en muteber İslam tarihi kitaplarında (mesela İbn Hişâm, Belâzürî) geçen hoş bir olaydan ibarettir. Hz. Peygamber çocuk ve süt annesi Halîme'nin yanında iken, süt kızkardeşi Şeymâ ile oynarlardı, bir ara Şeyma'nın omuzunu ısırmış ve orada iz bırakmıştı. Yıllarca sonra Şeymâ, esirler arasında O'nun huzuruna getirildi, omuzundaki izi gösterdi, kendini tanıttı, Peygamberimiz de ona ikramlarda bulundu, onun hatırı içir esirleri serbest bıraktı. Bu olay, Kur'an'da da açıklandığı gibi Peygamberimiz'in bir beşer oduğunu ve çocukluğunun da- bazı istisnalar dışında- diğer çocuklara benzer şekilde geçtiğini anlatıyor. Hamîdullah Hoca da bu olayı, önemli tarih kaynaklarından naklediyor (C.I, s. 41, par. 75). Bir çocuğun oynarken diğerini ısırmış olmasını "yamyamlık" olarak niteleyen Hamîdullah Hoca değil, onu karalamak için ne yapacağını şaşırmış bir karalayıcıdır. Diğer söylediklerinin de kıymetini gösteren bu örnekle yetinelim.

"Mi'rac ve Hamidullah" kitabının yazarı şunu söylüyor. "Cumhur-i selefin ve halefin (geçmiş âlimlerin) itikadına göre mirac, ruh ve cesedle birlikte vaki olmuştur. Mescid-i Haram'dan Mescid-i Aksâ'ya seyahat Kur'an-ı Kerimle sabit olduğundan miracın bu kadarına inanmayan kimse kâfir olur.." (s,18). Bu yazara göre Hamidullah Hoca miraca "semâvi bir hadise", "bu dünya ile ilgili değil, ahiret âlemi ile ilgili", "turistik bir geziden ziyade rûhânî ve manevî bir seyahat" dediği için hata etmiştir.

Hamîdullah Hoca mucizeleri kabul etmektedir. Allah'ın peygamberlerine yardım olsun diye yarattığı bu olağanüstü olayların da ilâhî kanunlara (sünnetullah'a) uygun sebeplerinin bulunduğunu, Allah'ın bu sebeplerle onların neticeleri olan mucizeleri peygamberlerinin ihtiyaç duydukları bir anda devreye soktuğunu ifade etmektedir (C. I, s. 120, par. 218 vd).

Mirac olayını en sağlam kaynaklara dayanarak anlatan Hamîdullah Hoca'nın dediği (geniş açıklamasını kitabından okumak gerekir) şudur: "Benim acizane görüşüme göre miracın açıklanıp anlatılması, Allah'ın kullandığı aynı şekil tavsir ve anlatımlarla yapılması gerekir. Kur'an ve hadislerle verilen açıklamalara inanmak ve bunlarda, ahiret âleminin ele alındığı ve insan hayal gücünün hissedebileceği ve fakat ifade edemeyeceği konulardan bahsedildiği daima hatırlarda tutulmalıdır. Mühim olan bir insanın Allah'a doğru yücelişi, yükselişidir... bunun nasıllığı ve nerede cereyan ettiği değildir. Bu mucize tamamen ruhî-manevî alanda cereyan etmiş bir olaydır ve bu olayın da tasavvufî mânada olmak üzere açıklanıp ortaya konması icab eder, asla coğrafi ve turistik bir seyahat olarak değil." (s.133,par. 249). "Miracı maddeten ve fiilen bir yerden diğer bir yere gidiş, bir yolculuk olarak düşünmede ısrar eden evvelki ilim adamlarına hürmetimiz baki olmakla birlikte..." (s.143,par.259).

Görüldüğü gibi Hoca'nın miracı inkar ettiği filan yok, onun ısrar ettiği husus, miracın maddileştirilmemesi, dar fizik kalıpları içine ve beşeri idrak çerçevesine sokulmamasıdır. Hoca'yı destekleyen iki İslam büyüğünden birer nakil ile sözü bağlayalım:

Süleyman Çelebi: "Kim ne hâlidir ne mâlî ol mahal/ Aklu fikr etmez bu hâli fehmü hall" :O yer ne doludur, ne boş, bu hali akıl ve düşünce ile anlamak ve çözmek mümkün değildir.

İmâm-ı Rabbânî: "O'nun (s.a) mirac gecesinde Rabbini görmesi, dünyada değil, âhirette vaki olmuştur. Çünkü O (s.a), mirac gecesi mekan ve zaman dairelerinin dışına çıkınca, imkân âleminin darlığından kurtulunca ezel ve ebedi bir an olarak buldu, başlangıç ve sonu bir nokta olarak gördü..." (C.I,283. mektup).


14 Mart 2003
Cuma
 
HAYRETTİN KARAMAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED