AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Avrupa olmadı, 'küçük Amerika' verelim...

Türkiye'nin rotası galiba hiç değişmeyecek. Ülkeyi ekonomik ve toplumsal anlamda dibe vurduran o "derin" hastalıklarımız bizi hiç terketmedi, ebediyyen de terkedecek gibi gözükmüyor. Gerek içeride gerekse uluslararası arenada elimizi kolumuzu bağlayan "güvenlik politikaları" yüzünden bir kez daha duvara dayanmış bulunuyoruz.

Seçimler yapılıyor, iktidarlar değişiyor, siyasetin kartları yenibaştan karılıyor ama korkularımız hiç değişmiyor. Kendi ellerimizle kendi sorunlarımızı çözümsüzlüğe mahkum ettikçe etrafımızdaki kuşatma çemberi de gittikçe daralıyor.

Bakın, "siyasi irade"yi devredışı bırakma esasına dayalı devlet politikaları Türkiye'yi nasıl bir noktaya getirdi. Yıllardır Denktaş'ın ellerinde çözümsüzlüğe terkettiğimiz Kıbrıs sorunu, sonunda elimizde bir bomba gibi patladı. Ve şimdi Avrupa Birliği rüyasına veda etme zamanı...

Hafta içinde AB sözcüsü Flori'nin, "Mayıs sonrası Türkiye, tanımadığı bir ülkenin (Kıbrıs Cumhuriyeti ya da Güney Kıbrıs) içinde bulunduğu bir topluluğa üye olamaz, ayrıca işgalci duruma düşer..." sözleri umutlarımızı söndüren acı bir sürpriz oldu.

Kopenhag zirvesi öncesinde Tayyip Erdoğan'ın Avrupa turunda ortaya koyduğu cesur "Kıbrıs vizyonu"nun üzerinden daha üç ay bile geçmeden ortaya çıkan karamsar tablo, maalesef Türkiye için vahim bir dönemin habercisi.

Sonunda her zaman olduğu gibi "resmi politikalar" galip geldi ve Tayyip Erdoğan da "şahinler" cephesine geçti. Ve Kıbrıs'ta çözümsüzlüğün "ebedi lideri" Denktaş Lahey'de son noktayı koydu. Artık AB projeksiyonunu unutabiliriz. Bundan sonra demokratikleşme de, "Kopenhag Kriterleri" de her zamankinden daha çok "güvenlik politikaları"na endeksli olacak demektir.

Nitekim, Anayasa Mahkemesi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne "misilleme" yaparcasına oybirliğiyle HADEP'in temelli kapatılmasına karar verdi. 49 ay sonra karara bağlanan davada, 46 HADEP'liye de 5 yıl siyaset yasağı getirildi. Bütün Anayasa değişikliklerine rağmen hâlâ bu ülkede partilerin kapatılıyor olması, doğrusu demokrasi adına bir talihsizlik.

Anlaşıldığı kadarıyla, bundan sonra Türkiye'nin rotası Avrupa ile bütünleşme projeksiyonunda değil, "Amerika-İsrail ekseni"nde ilerleyecek. Bu durum, ne yazık ki Türkiye'nin "küçüm Amerika" olmasını da hızlandıracaktır. Avrupa ufkunun kararmasıyla birlikte artık "SS" kuralı geçerli olacak. Yani sizin anlayacağınız, bundan sonra Amerika'nın kucağına daha fazla oturacağız demektir. Dolayısıyla yeni bir "savaş tezkeresi"nin kaderi maalesef şimdiden belli...

Şimdi önümüzde tek umut var, o da Tayyip Erdoğan. Çünkü Tayyip Erdoğan'ın, nihai olarak Türkiye'nin 2004 AB perspektifini yokedecek bir sürece sonuna dek tahammül etmesi mümkün değildir. Erdoğan, eninde sonunda bugün "resmi politika"ya teslim olmuş gibi görünen tavrını değiştirecektir.

Artık herkesin malumu ki, Kıbrıs sorunu çözülmeden Avrupa Birliği hayal. Dolayısıyla Erdoğan'ın "iktidarını" kanıtlamasının en önemli göstergesi de Kıbrıs olacaktır. Eğer Erdoğan önündeki bu "duvar"ı aşamazsa, gerçek anlamda bir "iktidar" olma şansını yakalayamayacağı gibi Türkiye de demokratikleşme iddialarından tümden vazgeçecek demektir.


14 Mart 2003
Cuma
 
MEHMET OCAKTAN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED