|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Avrupa'da Türk izleri dediğimiz zaman, pek çoğumuzun aklına Büyük Hun imparatoru Atilla'dan başlayarak, eski Türk kavimlerinin ve bilhassa Osmanlıların Avrupa'da bıraktıkları eserler gelir. Bu konuda bir çok kitap yazılmış, film çekilmiş ve televizyonlarda programlar yapılmıştır. Fakat, Avrupa'da günümüz Türkiye'sinin izlerini araştırmak ve bunun üzerine programlar yapmak kimsenin aklına gelmemiştir. Oysa bu gün Avrupa'da yaşayan Türklerin izleri, atalarımızın bıraktığı eserlerden çok daha fazladır. Ancak, bunların kimse farkında değildir. Bu izlerin tespit edilip, duyurulması iki yönüyle önem taşımaktadır; İlk olarak bu, sadece tarihiyle öğünen bir millet olmaktan çıkıp, bugünkü haliyle de öğünen bir millet olduğumuzun ispatı olacaktır. Böyle bir çaba, Avrupa'nın üstünlüğü karşısında, eziklik hissi duyan milletimizin başını dik tutması sonucunu doğuracaktır. İkinci etkisi, Türkiye'yi, Avrupa Birliği'ne, sadece askeri gücü ve stratejik avantajları dolayısıyla almayı düşünenlerin, gafletlerinden uyandırılması olacaktır. 1969 yılından beri, Avrupa'ya gitmediğim bir ay olmadı. Bu vesileyle, uğramadığım heim, cami, dernek kalmadı. Orada gördüklerimi elimden geldiğince, başkalarına da anlatmaya çalıştım. Fakat, iliklerimize işlemiş vurdumduymazlığı bir türlü aşamadım. Gördüklerim, öğrendiklerim hakkında ciltlerle kitap yazabilirim. Ancak bu yazımda sadece bir konudan bahsedeceğim. Frankfurt'ta, İslam İlimleri Enstitüsü isimli bir kuruluş var. Bu Enstitünün başında bir Türk ilim adamı var; Prof. Fuat Sezgin…Fakat böyle bir kuruluşun varlığından ne hükümetimizin, ne basınımız ve medyamızın ne de üniversitelerimizin haberi var. Hatta, Frankfurt'taki temsilcilerimiz dahi burayı ziyaret etmiş değiller. Bu Enstitü İslam Dünyasının ilim ve medeniyete katkılarını incelemek için kurulmuş. İslamlar tarafından yapılmış keşifler hakkında binlerce cilt kitap yayınlamış. İslam medeniyetine mensup milletler tarafından yapılan keşifler üzerine bir müze kurmuş. Burada, binlerce yıl öncesinden beri, İslam alimleri tarafından yapılan keşiflere ait alet ve makinelerin birer proto-tipi yaptırılmış, sergilenmekte.. Bunları gördüğünüz zaman, sadece büyülenmiyorsunuz, bir Müslüman olarak, bir Türk olarak göğsünüz kabarıyor. İçinizde, Batı medeniyeti karşısında bir eksiklik duygusu varsa, bu hissi bağrınızdan fırlatıp atıyorsunuz. Bundan bir süre önce Sayın Erdal İnönü bu müzeyi ziyarete gitmiş. O da bir rastlantı icabı… Bu müzeyi tanımakta bu kadar geç kaldığından dolayı hayıflanmış ve bunu tanıtmak için elinden geleni yapacağını söylemiş. Erdal İnönü gibi bir ilim adamının bu ziyareti ve orada söyledikleri çok önemlidir amma, bu ziyaretin sadece bir rastlantı sebebiyle olması düşündürücü değil mi? Enstitüyü gezerken, orada hediye edilmiş kıymetli eşyalar görüyorsunuz. Fas Kralından, Suudi Arabistan Kralından başlayarak bütün İslam ülkeleri devlet adamları tarafından sunulmuş hediyeler var. Sayın Sezgin bu hediyeleri anlatırken, bizim hediye ettiğimiz küçük Kütahya işi çini panoyu gösteriyor ve "İşte Türkiye'den gelen tek hediye budur." diyor. Bu Enstitü tarafından yapılmış müze, UNESCO tarafından, 2003 yılında sekiz ay süreyle Paris'te sergilenecek. Bunun için 500,000.- Dolar tahsisat ayrılmış. Şimdi bu sergiye ait broşürler basılıyor. İşin daha ilginci, bu müzeyi sergilemek için İtalya ve Rusya dahil ona yakın ülke sıraya girmiş… Bu sergilerin programları hazırlanıyor. Ancak, bu ülkeler arasında Türkiye yok. Paris'teki serginin açılışını, Fransa Cumhurbaşkanı ile Almanya Cumhurbaşkanı birlikte yapacaklar…Bu sergiyi düzenleyenlerden UNESCO yetkilisi bana mektup yazdı. Mektupta "Davet edilse, Türk Cumhurbaşkanının açılışa katılıp katılmayacağı" soruluyordu. Ben bu mektuptan, hem eski ve hem de yeni Kültür Bakanı'na bahsettim. Her ikisi de yakın arkadaşımdı. İkisi de ilgi göstermedi. Bu mektubun bir suretini, Dışişleri Bakanlığımız görevlilerine verdim. Hiçbir ilgi gösterilmedi. Sayın Prof. Fuat Sezgin, çalışmalarının Türkiye tarafından bilinmemesinden üzgün. Hatta, bizim bunu bilmemize rağmen, kimseye anlatmamış olmamıza sitem de ediyor. Fakat biz de, politikacılarımızın, bürokrasimizin, medyamızın ve üniversitelerimizin vurdumduymazlığını görerek üzülüyoruz. Avrupa'da Türk izlerini görmek isteyenler, Gülbaba türbesi kadar, bu Enstitünün çalışmalarını görsünler. Bu Enstitünün, dünya coğrafya tarihini altüst eden yayınlarını görsünler… Avrupa tarihinin çehresini değiştiren Batlamyüs Haritasının, 200 yıl önce Müslümanlar tarafından yapılmış olan haritanın bir kopyası olduğunu görsünler. Bunlardan daha önemlisi, Prof. Fuat Sezgin ve onun en büyük yardımcısı Ursula Sezgin'in bu davaya nasıl hayatlarını vakfettiklerini görsünler. Emininim burayı görenler, bir yandan Türk ve Müslüman olmanın gururunu duyacaklar, diğer yandan, bu güne kadar böyle bir müesseseyi tanımamanın utancını hissedeceklerdir.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
© ALL RIGHTS RESERVED |