|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
Edebiyat dünyası, dünden bugüne, -istisnaları muaf tutarsak- daima üç-beş kişinin bir araya gelerek kümeleştiği, gruplaştığı bir yapılaşma özelliği göstermiştir. Küçük çaplı edebiyat/şiir cemaatleri, klikler, loncalar... tersinden bakıldığında, edebiyat/şiir-içi hareketlenmelerin, tartışmaların, polemiklerin, hatta kimi zaman büyüyen kavgaların ilk çekirdeğini, nüvesini oluşturmuştur öteden beri. Edebiyat/şiir tarihimiz, biraz da bu tür, yani yer yer kemikleşmiş anlayışların karşılıklı mücadelesinin tarihidir. Ben, edebiyat/şiir-içi tartışmaları besleyen gruplaşma, kümeleşme eğilimlerini doğal, normal sayıyorum. Zira, benzeri algı dünyalarına ve mîzaç özelliklerine sahip insanların yan yana gelmesi, bir bakıma zımnen ortaklık kurmaları kadar eşyanın tabiatına uygun bir şey olamaz, diye bakıyorum meseleye. Düşünüyorum da, benzeri edebî/poetik anlayışlara sahip değilseniz, nasıl bir araya gelip, örneğin bir dergi çıkarabilir veya yeni bir yayınevi kurabilirsiniz ki?.. Ancak, edebiyat/şiir dünyasındaki gruplaşmalar, kümeleşme ve cemaatleşme eğilimleri, kimi zaman bir fitilin ateşlenmesi sûretiyle, sırf başkalarını veya başka grupları sabote etmek, bozgunculuk yapmak gibi olumsuz, negatif bir işleyişin, işlevin nesnesi hâline dönüşebiliyor. Bunun, edebiyat/şiir dünyasındaki birçok örneğiyle karşılaşmak, hele günümüzde, tam anlamıyla pespayeleşen örnekleriyle yüz yüze gelmek, bizi artık şaşırtmıyor bile. Zira, sahih olana uzak düşülen her durumda/ortamda, bir şekilde güç temini yoluna gidilmesi ve bunun için de etik/estetik dışı alanlardan kuvvet devşirilmesi; meseleyi, -ne olursa, neye mâl olursa olsun- bir 'varlık' bulma dürtüsü sayan kimi anlayış sahipleri nezdinde, kaçınılmaz kılıyor. Bunun en tipik ve belirgin adresi de, her zaman olduğu gibi çeteleşme eğilimleri ve bizatihî çetelerdir. Toptancı yaklaşım ve yargılamalar, tek yönlü algılamalar, fitne-fücur eğilimler, yok sayıcı bakışlar, dedikodu severlik, sahte kahraman yaratmalar, eşitler arasından birini öne, vitrine çıkarmalar... işte tüm bunlar ve benzerleri, grup psikolojisinin güç vehminden kalkılarak çevrilen birtakım dolaplar neticesinde açığa çıkan oldu-bittilerde, seçilen yöntemlerden bazılarıdır. Dahası, tipik çeteleşme işaretleridir. Edebiyatın kendi iç değerlerinin dışlandığı ortamlarda, karşımıza, çeteleşme dürtüleriyle yön kazanan bir anlayış fukaralığının çıkması kaçınılmazdır. Yayınevlerine bakınız, dergilere bakınız, medyaya bakınız, ödül kurum ve kuruluşlarına bakınız, edebî faaliyet alanlarının yapılaşma modellerine bakınız ve daha global ölçekte edebiyat/şiir çevrelerine bakınız; çeşitli çap ve nitelikteki çete grupları, buralarda rahatlıkla at oynatmakta, iyi ile kötünün yan yana gelmesinde veya yer değiştirmesinde fiîlen etkin bir rol oynamaktadır. Hakiki olanla sahte olan, gerçek olanla sanal olan, birinci sınıfla üçüncü sınıf; edebiyat/şiir çevrelerinde öteden beri hakimiyeti bilinen 'değerler kaosu' nedeniyle neredeyse aynı iltifatı görmekte ve dolayısıyla edebiyat/şiir dünyasında tipik bir kuraklık atmosferi yaşanmaktadır. 'Değerler kaosu'nun en belirgin müsebbibi de, sözünü ettiğimiz çete olgusundan başka bir şey değildir.. Bazen, hiç de o taraklarda bezi olmayanlar bile, herhangi bir çetenin odağını teşkil edebilirler; farkında olmadan tabii.. Zaten, asıl komedi buradan fışkırır.. İşte çete budur!
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Röportaj | Karikatür | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |