|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
1970'lerin sonlarına doğru Türkiye bir iç savaşın eşiğine geldiğinde siyasi liderler kısır çekişmeler ve uzlaşmaz tavırlarını sürdürerek parlamenter demokrasiyi işlevsiz hale getirdiler.
2 Haziran 1979 tarihinde Cumhuriyet Senatosu üyeliğinden istifa eden diplomat ve siyaset adamı Kamran İnan 1979-1983 yılları arasında tanık olduğu olayları kaleme aldı. TİMAŞ Yayınları'ndan çıkan "Cenevre Yıllarım" başlıklı anılarında kısır siyasi çekişmelerin ve siyasal şiddet olaylarının Türkiye'yi askeri darbeye götürdüğünü anlatan İnan, 12 Eylül'den sonra Avrupa'da Türkiye aleyhtarı gelişmelere ilişkin önemli ayrıntılara yer veriyor. 1979-1983 yıllarının Türk demokrasisinin bunalım yılları olduğunu kaydeden İnan, "Kavga ve kamplaşma rayları üzerinde yürüyen siyaset treni, yol üzerindeki kırmızı ışık, uyarı ve alarma rağmen, fren yapmamış, makas değiştirmemiş, 1980'e doğru süratle yol almıştır. 1982 Anayasası ve 1983 seçimleri ile demokrasi treni yeniden yola çıkmıştır" diyor. Anılarına, "Hayatım Türkiye'nin dış kavgasını vermekle geçti. İçerde istediğimi veremedim; şartlar müsaade etmedi. Kendi memleketime hizmet edebilmek için kendi insanımla mücadele etmek bana ağır geldi. Yabancılara karşı milli menfaatlerimizi savunmada zorluğum olmadı, zevkle, heyecanla, inançla yaptım, yapmaya devam ediyorum" diyerek başlayan İnan, "Dışardaki mücadelemde, karşıma -çok defa- kendi memleketi aleyhine faaliyet gösteren insanlarımızın çıkması beni üzmüştür. Türkiye için çalıştım, Türkiye için kavga verdim; bu çizgiden ayrılmadan yoluma devam ediyorum" diyor. Türkiye'nin iç savaşa sürüklendiği ve demokrasinin raydan çıktığı gerekçesiyle senatörlükten istifa eden Kamran İnan, Cenevre'ye Daimi Delege-Büyükelçi olarak atandı. İnan o günleri şöyle anlatıyor: "11 Haziran 1979'da veda ziyaretlerine başladım. Prof. Turhan Feyzioğlu, Türkiye için bir çıkış yolu görmediğini, memleketin büyük bir sarsıntıya mahküm olduğunu, kendisi için de politikadan çekilmenin zamanı geldiğini söyledi. "Size vazife düşecek" Partiler arası transferleri eleştiren Kamran İnan, istifasının ardından, 19 Haziran 1979 günü Genel Kurmay ikinci Başkanı ile görüşür. Devlet Başkanının hakemlik görevini yapmamasından şikayet eden Genelkurmay İkinci Başkanı, askeri bir müdahaleyi düşünmediklerini, ancak işlerin kötüye gitmekte olduğunu belirterek, AP Lideri Süleyman Demirel'in tutum ve beyanlarından yakınır. İnan ise, parlamenter çıkış yolunun ancak iki büyük partinin milli meseleler gündemi üzerinde anlaşmaları ile gerçekleşebileceğini, ancak mevcut liderlerle bunun mümkün olmadığını vurgulayarak şöyle devam eder: "Geriye ya sokağın müdahalesi veya Ordu'nun istemeyerek de olsa görevle karşılaşması kalıyor dedim. Muhatabım bu görüşlerime katıldı. Türkiye için Batı dışında geçerli alternatif bulunmadığını, Yunanistan'ın Türkiye'ye karşı uzun vadeli akıllı bir politika güttüğünü söyledim. 'Bu kadar iç ve dış problemi bulunan bir devlet böyle idare edilmez' dedim. 20 Haziran 1979 günü Kara Kuvvetleri Komutanı'nı ziyaret ettim. Parlamento'dan çözüm çıkmayacağını, Si1ahlı Kuvvetlerin ittifak halinde olduğunu, memleketi maceraya terk etmeyeceklerini söyledi. İlk etapta iki büyük partiyi, liderlere rağmen anlaşmaya zorlamalı; o da olmazsa, daha radikal yollara gitmeli' dedi. Bana yine hizmet imkanı doğacağını söyledi. Akılla olmazsa kılıçla 27 Haziran günü bir kokteylde karşılaştığım Senatör Fahri Çoker "Sizin yaptığınızı biz yapamıyoruz; yaşımız müsait değil." dedi. Gelişmeler hakkında görüşlerimi sordu. "Ya bu Parlamento, kendi iradesi ile kendini bir Kurucu Meclis hüviyet ve rolüne sokar, Devlete sahip çıkar veya Kurucu Meclis doğar" dedim. "İş düğümlenmiştir. Akıl ile çözülmezse kılıç ile çözülür" diye ilave ettim. 28 Haziran günü, uzun zamandan beri toplanamayan meclis tatile girdi. Ne iktidar, ne de muhalefet meclisi toplayacak çoğunluğa sahip değil. Mekanizma tümü ile felce uğradı. 5 Temmuz 1979 günü Amerikalı gazeteci Rowland Evans ve eşi bize geldiler. Gene1 Kurmay Başkanımız ile Amerikan Savunma Bakanı görüşmesinin nasıl geçtiğini biliyordu; kendi bakanlarını tenkit etti. AP Lideri ile görüştüğünü ve onu uzlaşmaz bir tutum içinde bulduğunu söyledi. U-2 uçakları konusunu sordu. "Washington'da büyükelçi olsaydınız Amerikan Hariciyesi'ne ne derdiniz?" diye sordu. "Biz üs değil, bir müttefikiz. Bize o gözle bakmadıkça, devamlı bir ittifakın gereklerini yerine getirmedikçe ilişkilerimiz normale dönmez. Yunan menfaatleri savunucusu olursanız, kendi menfaatlerinizi kaybedersiniz, derim" dedim. 'Mecliste çözüm yok' 9 Temmuz 1979 günü AP Liderine veda ziyaretinde bulundum. Dünyanın durumu ve Türkiye meseleleri hakkında görüşlerimi sordu. Bu sistemin tükendiğini, artık çözüm üretemediğini kendisini yenilemesi gerektiğini, yeni bir anayasa ile işe başlamak icap ettiğini söyledim. "Türkiye idare edilebilmelidir" dedi. "Bu kadrolarla olmaz, güçlü kadroları politika ve idareye getirmeli" dedim. 17 Temmuz günü Cumhurbaşkanımız kabul buyurdular. Hükümetin beni Madrid'e göndermekte ısrar ettiğini, kendilerinin Cenevre'yi kararlaştırdığını söylediler. "Türkiye ne olacak, Adalet Partisi ne olacak? Bana seçenek verebilir misiniz?" diye emrettiler. AP'yi mevcut ekibin elinden legal yoldan çıkarmanın mümkün olmadığını, partilerin işleme tarzının ve lider hakimiyetinin demokrasiyi dejenere ettiğini belirterek "Bu Parlamento'dan çözüm çıkmaz" dedim. Başta Anayasa olmak üzere bazı temel reformların yapılması gerektiğini, bunu ancak bir Kurucu Meclisin yapabileceğini söyledim. Sayın Cumhurbaşkanı "Memleketin yeni bir 27 Mayıs'a tahammülü yoktur. Ordu müdahalesi iyi olmaz. Demokrasi içinde çözüm bulmalıyız" dediler. AP Liderinin tutumundan yakınarak "şap-şeker karışımı" sözünü tekrar ettiler. "ORDU DEMİREL VE ECEVİT'İ ZORLAYACAK" 26 Haziran 1979 günü Başbakan Yardımcısı Faruk Sükan'ı ziyaret ettim. Muhatabım AP liderini çok iyi tanıdığını, başbakan çapının da Devleti idareye yetmediğini söyledi. Devletin bir felakete gitmekte olduğunu belirtti. Güvenlik Kurulu toplantısından sonra Kara Kuvvetleri Komutanı ile görüştüğünü ve ordunun iki büyük partiyi bir hükümet kurmaya zorlamasını telkin ettiğini söyledi. Paşanın da bu görüşü paylaştığını ilave etti. Cumhurbaşkanı'nın hakem vazifesini yerine getirmemesinden şikayet etti. ABD'nin U-2 ısrarı Mevcut hükümetin devam edemeyeceğini kabul etti. Aynı gün Hava Kuvvetleri Komutanı'nı ziyaret ettim. Dünyadaki gelişmelerden, Türkiye'deki zorluklardan söz etti. Yargıtay Başkanı'nı ziyaret ettim, kararımı isabetli buldu. Aynı gün Genel Kurmay Başkanı beni kabul ettiler. Henüz döndükleri Amerika seyahat ve temaslarını anlattılar. Amerikan ileri gelenlerinin U-2 uçuşları için ısrar ettiğini söyledi. Amerika Savunma Bakanının da aynı konuyu açtığını ve aldığı menfi cevaptan memnun kalmadığını ifade etti. U-2 uçuşları için ümit görmeyince Temsilciler Meclisi'nin 50 milyon dolarlık hibe yardımını reddettiğini söyledi. Amerikan tutumunun ve diğer sıkıntılarımızın iç tablo ve zaaflarımızdan kaynaklandığını söyledim. Buradan iç duruma geçtik. Paşa, bu anayasa ile devletin idare edilemeyeceğini, her iki liderin devleti idare edemediğini, 1971 müdahalesinin eksik olduğunu, Cumhurbaşkanı'nın üzerlerine düşeni yapamadığını ifade ile "Siz gidin, memleketin ihtiyacı olacak, çağrılırsınız. Siz vatanseversiniz. Hep iyi örnek verdiniz" dedi. "Zorluk Demirel'den geliyor" İngiliz Sefirinin yemeğinde karşılaştığım bir CHP Senatörü, basın mensuplarının benim sonbaharda başbakan olarak döneceğimi ileri sürdüklerini, istifamın sebebinin de bu olduğunu ve emrivari bağımsız başbakan olmak için önceden hazırlandığımı söyledi, hem de Büyükelçinin önünde. Bir gün sonra ziyaret ettiğim içişleri Bakanı "iki parti anlaşmadıkça anarşinin içinden çıkmanın mümkün olmadığı"nı söyledi. Güvenlik Kuvvetleri imkanlarının kısıtlı olmasından şikayet etti. Kendisinin de zaman zaman politikadan çekilip hakimliğe dönmeyi düşündüğünü söyledi. Görüştüğüm Milli Eğitim Bakanı, mevcut durum ve çıkış yolları ile ilgili görüşlerimin hepsine katıldığını, iki parti işbirliğinin şart olduğunu, CHP büyük çoğunluğunun buna inandığını, Ecevit'in de icabında fedakarlık yapabileceğini, ancak zorluğun Demirel'den geldiğini söyledi. Sokakta karşılaştığım bir vatandaş "Bizi kurtaramadın gitti; ama yalnız başına ne yapabilirdin?" dedi. Bu arada parlamenter transferleri devam ediyordu. Bir ara kendi köyüme gidip vefat etmiş ve yaşayan büyüklerime, hemşehrilerime veda ettim.
YARIN: Türkiye'nin dış manzarası
|
|
|
|
|
|
|