AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

Y A Z A R L A R
Hukuku toplumun hizmetine vermek

N.Ç. bu kez de Haftalık adlı derginin kapağında. "13 yaşındaki N.Ç. ilk kez Haftalık'a konuştu" yazıyor. Oysa biliyoruz ki bu duyuru doğru değil; N.Ç. ilk kez Hürriyet'e konuşmamış mıydı? Haftalık adlı dergi N.Ç.'nin "Oyuncaklarımla oynayamıyorum" açıklamasını da öne çıkarmış. N.Ç.'nin içinden artık eskisi gibi oyun oynamak gelmiyormuş. Tamam, belki talihsiz çocuğa bu da söyletilmiştir. Ama N.Ç.'nin bu ve benzer açıklamalarının alt alta dizildiği dergi kapağı, bana sorarsanız ciddiyetten çok uzak... Derginin kapak tasarımcıları bütün hünerlerini göstermiş ve bu talihsiz çocuğu neredeyse bir "kapak kızı"na dönüştürmüşler. Bravo doğrusu, bu işi bayağa iyi biliyorlarmış...

N.Ç.'nin basına ve dinleyicilere kapalı duruşmada verdiği ifadenin Hürriyet'in manşetine taşındığı günün hemen ertesinde konunun tartışıldığı bir televizyon programında bu yüzkızartıcı yayını ne tür bir müeyyidenin beklediğinden de söz etmiştik. Programa telefonla katılan avukat Canan Arın, gazete hakkında "gizli duruşma tutanaklarını yayımlamak" suçundan açılacak bir davanın az miktarda bir para cezasıyla geçiştirilebileceği, ama savcının dosyaya "porno yayın" gibi iddia da eklemesi halinde işin renginin değişebileceğini açıklamıştı. Ama bakın, yayının üzerinden şu kadar gün geçmesine rağmen bu konuda "tık" yok. Vazgeçtik "porno" ya da daha doğrusu "çocuk pornosu" yayımlamak yolunda bir soruşturmayı, gizli tutanakların gazetede olduğu gibi yayımlanmasını bile bugüne kadar hiçbir savcı akıl etmedi. "Serbest, ama tamamiyle serbest insanlar ülkesi" denilen yer Türkiye olsa gerek...

Söz konusu televizyon programında bu tür yayınların nasıl önüne geçilebileceği üzerine konuşuldu. Ben, aşağı yukarı yirmi yıldır hemen her fırsatta söylediğim gibi burada da, hukuk sistemimizde N.Ç. yayını gibi toplumu doğrudan ilgilendiren olaylarda konuyla ilgili sivil toplum örgütlerine de "davacı" olma "müdahil" olma gibi hakların süratle verilmesi gerektiğini savundum. Bu uygulama bazı Batı ülkelerinde mevcut. Bu ülkelerde, ulusal düzeyde örgütlenmiş ve tanınmış sivil toplum örgütlerinin başta medya olmak üzere ülkenin güçlü merkezleri karşısında özellikle her türden ayrımcılığa karşı mücadele verirken doğrudan "davacı" olma ya da açılmış bir davada "müdahil" olma hakları var. Yani mesela, diyelim ki bir gazete siyah derili birisine hakaret etmek için "Yamyam!" manşetini attı... Böyle bir durumda işler bizde olduğu gibi sadece, "kamu davası" açması beklenen "savcılar"a ya da hakkında bu ırkçı yayının yapıldığı kişinin şikayetine bırakılmıyor; ırkçılıkla mücadeleyi iş edinmiş bir sivil toplum örgütü de kendi başına, basbayağı davacı olabiliyor. Bu "medeni" işleyiş tarzı pekçok alanda karşımıza çıkabiliyor. Aynı şekilde doğrudan davacı olma hakkı, bir "tüketici" derneği için olduğu gibi, "çevreci" ya da "kadın hakları savunucusu" bir dernek için de geçerli.

Görüyorsunuz, ne güzel bir işleyiş... Toplum, "hukuk"u çok iyi kullanarak kendisini, her türden değerini nasıl koruyor. Bizde olduğu gibi savcının "kamu davası" açması için dua etmek yok... Bizde olduğu gibi, bir vatandaşın bir uygulamadan dolayı davacı olabilmesi için illâ ki "kişisel zarar" görmüş olması aranmıyor. Toplum, pekçok alanda örgütlenmiş sivil toplum örgütleriyle herkesin yakasına yapışabiliyor.

Türkiye'de -madem ki AB'ye uyum süreci iyiden iyiye ısınmaya başladı- artık bu tür, yani hukukun toplumdan kalkarak anlaşıldığı ve uygulamaya konduğu bir sistemi hızla yakalamalıdır. Aslında bildiğim kadarıyla bu yönde bazı gelişmeler de yok değil. Mesela 15 yıl kadar önce, İzmir'de çevreyi kirleten bir işyerinin cezalandırılması için "kişisel zarar"dan dolayı dava açan bir vatandaşın davasına o zamanki Yeşiller Partisi'nin de "müdahil" olarak katılması, mahkeme heyetince uygun görülmüştü. Bakın işte size yepyeni, ufuk açıcı bir içtihat!

Eğer bu yolda bir düzenleme gelmezse toplumun işi her yerde olduğu gibi Türkiye'de de zor. Düşünün; eşek etinden sucuk imal eden bir imalathane hakkında davacı olabilmeniz için bu sucuklardan bizzat tüketip zarar görmeniz gerekiyor! Çevre kirliliğine neden olan bir işyeri hakkında şikayette bulunabilmek için de benzer nedenler lazım... Kadınları küçültücü yönde yayınları âdet haline getirmiş bir gazetenin yakasına yapışabilmek için, "o kadın"ın illâki "siz" olmanız gerekiyor... Eğer "savcı"nın gönlü olmazsa, "Ermeni köpekler" diye manşet atabilen bir gazetenin yakasına da yapışamıyorsunuz...

Ve tabii bu şartlarda, N.Ç.'nin gizli duruşmada verdiği en mahrem ifadeleri manşete taşıyabilen bir gazete de "Bu yayın hakkında inanın tek bir şikayet telefonu aldık" diye övünerek elini kolunu sallayarak rahatça dolaşabiliyor... Oysa düzen dileğimiz yönünde olsaydı, bu iş bu kadar kolay mıydı?


7 Temmuz 2003
Pazartesi
 
KÜRŞAT BUMİN


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Karikatür | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED