Avrupa Birliği (AB), ülkemizde en hızlı AB taraftarının bile zihninde kendisine karşı 'kuşku' beslediğinin pek farkında değil. Kökü tarihimizin derinliklerine dayanan 'kuşku', şimdikine benzer dönemeçlerde, hepimizi etkisi altına alabiliyor. Daha önce işitilmemiş itirazların, hatta Başbakan Tayyip Erdoğan'ın 'zina cezası' ısrarının altında da muhtemelen aynı 'kuşku' yatıyor...

Kıbrıs o kuşkunun test edildiği en önemli konu.

Annan Planı, Birleşmiş Milletler (BM) genel sekreterinin imzasını taşısa da, AB tarafından da benimsenmiş bir 'çözüm formulü' idi. 2002 sonunda yapılan Kopenhag Zirvesi'nde, AB'nin Türkiye'ye yüklediği ev ödevlerinden biri de, 'Annan Planı çerçevesinde çözüm arayışlarına samimi destek' olarak belirlenmişti. Türkiye o ödevi yerine getirdi; adada yapılan halkoylamasında, kuzeyde yaşayan Türkler büyük çoğunlukla 'Evet' oyu kullanırken, güneyde Rumlar, yine büyük çoğunlukla 'Hayır' demeyi yeğlediler.

Her iki toplum da planı onaylamış olsaydı, Kıbrıs, planda öngörülen nispeten 'âdil' ölçülerde tek çatı altında birleşerek AB'nin üyesi haline dönüşecekti. Kıbrıs bugün AB üyesi, ancak, adanın kuzeyinde yaşayan Annan Planı'nı desteklemiş Türkler üyeliğin imkânlarından yararlanamıyorlar bugün. BM, ABD ve AB de, plana destek çıkmaları karşılığında yapmayı taahhüt ettikleri iyileştirmeleri yerine getirmede zorlanıyorlar...

AB, birazı bizim kabahatimiz olduğu için sineye çekmek zorunda kaldığımız beceriksizliğini telâfi etmek zorunda. Bu, AB'nin Kıbrıs'la sınavı... AB çevrelerinin henüz ciddiyetinin tam farkında olmadığı bir sınav bu...

Eğer sınavın farkına hemen varıp kendine gelmezse, AB, Kıbrıs konusunda takındığı tavır yüzünden, Batılı-olmayan toplumların 'çifte standart' ithamına mâruz kalabilecek. Bu geçtiğimiz günlerde yaşanmış 'zina' konulu ihtilâfa benzemez; Kıbrıs konusundaki sınavda çakması, AB ile üyeliğe doğru yürüyen Türkiye'nin hevesini törpüleyebilir.

Son örnek, Türkiye'nin girişimiyle başlatılan Avrupa Birliği ile İslâm Konferansı Örgütü üyelerini biraraya getiren bir platformun yapısıyla ilgili çıkan ihtilâf... Türkiye, Annan Planı'na 'Evet' dediği halde AB üyesi haline gelemeyen KKTC'nin, planda öngörüldüğü gibi 'kurucu devlet' statüsünde platformda yer almasını istiyor. AB'nin dönem başkanı Hollanda, Rumların itirazı üzerine, İslâm Dünyası ile ters düşme pahasına, toplantıyı boykot kararı aldı; diğer AB üyesi ülkeleri de kendi kararına uydurdu. Pazartesi günü için planlanmış AB-İslâm diyalogu, bu anlamsız tavır sebebiyle, iptal edildi.

Rumların ABD ve AB'nin arkasında durduğu bilinen BM'ye ait Annan Planı'nı işlevsiz kılmak için başvurdukları taktiklerin sonuncusu bu. Rumlar, Annan Planı çerçevesinde barışa ulaşılamadığı halde Kıbrıs'ın bütününü temsilen AB üyesi olmalarını, adada tek taraflı bir egemenlik sağlamak üzere kullanıyorlar. Daha en baştan müsaade edilmeyeceği açıklanan türden bir manevra bu; ancak AB Rumların o yöndeki adımlarına ses çıkartmayarak yalnızca itibarını riske atmıyor; Kıbrıs'ta aranan barışın önünü de tıkamış oluyor...

Kıbrıs konusunda uluslararası câmianın yapması gereken belli: Rumları reddettikleri planı kabule zorlamak, bunun için de Türklerin lehine olan yönlerini tek taraflı da olsa uygulatmak... AB-İslâm platformunda Kıbrıs'ın 'kurucu devlet' statüsüyle ve 'Kıbrıs Türk Devleti' adıyla yer alması, Annan Planı'nın Rumlar istemese de yürüdüğünü göstermesi bakımından önemliydi; Hollanda bunu engellemeye çalışmakla hiç de iyi yapmadı.

Konunun bir de 'diyaloga' dönük yüzü var: KKTC'nin statüsü, Annan Planı'na 'Evet' denmesinden sonra, İKÖ tarafından 'Kıbrıs Türk Devleti' olarak tescil edilmişti; 'diyalog' aranırken, AB, İslâm Dünyası'nın 'adalet' duygusuna uygun bu tercihini de elinin tersiyle itmiş oluyor.

Türkiye'nin AB yolunda ilerlemesi giderek herkes ve her taraf için gerçek bir samimiyet sınavına dönüşüyor.

FEHMİ KORU

Künye

Temsilcilikler

Abone Formu

Mesaj Formu