|
AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ |
| |
|
|
|
Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
|
|
|
|
Serdar Turgut'un Akşam Gazetesi'nde Genel Yayın Yönetmenliği görevine başladığı gün, beyin kanaması geçirip yoğun bakıma alınması, bu mesleğin ne kadar stresli bir iş olduğunun en bariz göstergesi. Bu haberin duyulması üzerine bütün genel yayın yönetmenleri, ateş üzerinde oturduklarının bir kez daha farkına vardı. Yakınları büyük ihtimal "aman dikkat et" uyarısında bulunmayı ihmal etmediler. Şimdi bizim Selahattin Bey, üç günlüğüne yurt dışına çıkacak olsa, yerine vekalet edecek birini bulmakta zorlanır sanıyorum. Üç gün kısa bir süre gibi gözükse bile, hiç de öyle sayılmaz. Risk büyük. Allah korusun, daha ilk günden küt diye gelebilir. Beyin kanaması, kalp sektesi farketmez. Bir yerden tuttu mu götürür. Herkes Serdar Bey kadar şanslı değil ki. Gazeteden gazeteye ufak tefek farklılıklar gözlense de, yayın yönetiminin en başındaki koltukta oturmak yaklaşık olarak hepsinde aynıdır. O yüzden şu sıkıntılı günlerde yayın yönetmenleri görevlerini vekaleten de olsa devretmeye niyetlenmemeli. Bir müddet sonra nasılsa gündem değişir ve unutulur gider. Depremi unutmayı başarmışızdır, mesleğin stresli oluşunu mu daima akılda tutacağız!
SİS FARLARI
Havanın gayet normal olduğu zamanlarda sis farlarını yakanlara rastlıyoruz trafikte. Sis yokken sis farlarını yakmak kural dışı bir davranış. Türkçesi yasak. Geçenlerde normal farlarla beraber sis farlarını da açmış bir otomobil gördüm, sis farlarından sadece birisi yanıyordu. O aracı trafik polisi durdursa... - Sis farınız yanmıyor beyefendi dese, ne olur? - Zaten hava sisli değil ki memur bey diye savunma yapar mı? Bence yapar. O zaman da polis şöyle soracaktır: - Madem ki sis olmadığının farkındasınız, niye sis farınızı yakıyorsunuz? Normal farlar yetmiyor mu? - Kem küm... - Şimdi size iki ceza birden yazmam gerekiyor. Biri normal havada sis farlarınızı açtığınız için, diğeri sis farınızın birisi çalışmadığı için. Yakışmaz mı? Lafı bu kadar uzatmamasın sebebi şu: Gereği yokken sis farlarınızı açmayın ve boş yere ceza ödemek zorunda kalmayın.
TRAFİK CEZASI
Empatik dostumuz Şinasi Haznedar anlattı. Bir gün Trabzon'a davet ettikleri rahmetli Recep Yazıcıoğlu ile beraber Anzer Yaylası'ndan dönerken fazla hız yapmışlar ve trafik polisi durdurmuş. Şinasi Bey, bakanların katılacağı çok önemli bir toplantıya yetişmek için hızlı gitmek zorunda kaldıklarını söylemiş polise. Ceza yazmasanız diye ricada bulunmuş. Trafik polisi biraz anlayış göstermeye niyetlenmişken, Şinasi Bey araçtakilerden birinin "Eski Tokat Valisi Recep Yazıcıoğlu" olduğunu söyleyince durum bir anda değişmiş. "Ne" demiş polis, "Recep Yazıcıoğlu arabada mı?" - Evet.
- O adamın sağı solu belli olmaz beyefendi. Aşırı hız yapmanızı görmezden gelip şimdi sizi gönderirsem, yarın beni şikayet eder. Ondan sonra ayıkla pirincin taşını!..
BİTİŞ
Eve gitmek üzere Bakırköy dolmuşu bekliyordum. Sigaramın kalmadığı aklıma geldi. Önünde durduğum Tekel bayiine girecekken minibüs geldi. Apar topar bindim. Şoföre parayı uzatıp, 'Bir Monte Carlo' dedim! Adam birkaç saniye yüzüme bakıp, 'Abi bu Bakırköy'e gider' diye cevap verdi! İşte o an benim ve şoförün bittiği andır. (Muhittin Çuhadar'a teşekkür.)
İNCİLİ ÇAVUŞ
Zulüm ve haksızlık yapmakla tanınmış vezirlerden biri evinin bahçesini tanzim ediyordu. İçlerinde İncili Çavuş'un da bulunduğu birkaç saray erkanına: - Şuraya havuz yaptırayım, şuraya gül, şuraya erguvan diktireyim diye anlatıp danışıyordu. Derken bir incir ağacını göstererek, - Şu ağacı söktürüp atacağım deyince, İncili Çavuş dayanamayıp şöyle dedi: - Efendim bu incir ağacını bırakınız dursun, elbette bir gün birinin ocağına dikersiniz.
GÜNÜN SÖZÜ
İhtiras, ihtisası döver.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |