AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Sedat Bucak'ın oyunu

Sedat Bucak'ın elinde Abdullah Çatlı'ya ait bir çanta ve onun içinde de mahkemenin seyrini değiştirecek belgeler olduğunu avukatı bile bilmiyormuş... Gazeteler böyle yazıyor... Mahkemeye sunulan fotoğraflarda bazı generallerin de görüldüğü duyulunca, Güneydoğu'da adı 'Tamburalı Paşa'ya çıkan emekli korgeneral Hasan Kundakçı, 'Fotoğraflardakilerden biri ben olabilirim' demiş... Bunu da gazeteler yazdı...

Biz millet olarak Susurluk'un peşini bıraktık; işte görüyorsunuz, Susurluk bizim peşimizi bırakmıyor. Yıllar önce bir kamyon bir Mercedes'e Susurluk'ta çarpınca üç kişi hayatını kaybetmişti; kazanın ortaya döktüğü 'gerçekler' pek çoğumuza, 'Bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmayacak' dedirtmişti. Oysa her şey eskisi gibi devam ediyor... Sedat Bucak gibi biri bile hepimizle oynayabiliyor...

Bu tür eksiklikleri itiraf etmek zordur, ama ben alışığım: Çok uzun yıllar milletvekilliği yapmış olmasına rağmen, ismini pek çok kez işittiğim Sedat Bucak'ın yüzünü ilk kez Susurluk kazası sonrasında televizyon ekranlarında gördüm... Güya aranan bir 'yasadışı' kişi ve onu güya arayan bir emniyet müdürü ile birlikte seyahat ediyorlarmış... Diğer ikisi ve yanlarındaki kadın kazada hayatlarını kaybettiği halde, Sedat Bucak'ın otomobilden sağ çıkması olağanüstü bir olaydı...

Sedat Bucak'ın mârifetli biri olduğu ölümcül kazadan sağ çıkmasından da belliydi. Kazada hâfıza kaybına uğradığı iddiasıyla bildiklerini sakladığında şaşırmamıştım. Sekiz yıl suskunluğunu koruduktan sonra, şimdi, 'Elimde belgeler var' diye mahkemeye başvurması yeni bir mârifeti...

Elindekilerin mahkemeye sunduklarından ibaret olmadığı hissini veriyor -Bucak. Abdullah Çatlı gibiler, her an yakalanma endişesi taşıdıkları için, arşivlerinin bir bölümüyle gezerler; özellikle de yakalayanlar üzerinde etki yapacak bölümüyle... Ancak, bütün arşivi de yanında taşıyacak değildi ya!.. Bu açıdan, kendisi 'Elimde daha neler var, neler' bilgiçliğine sarılsa da, Sedat Bucak'ın zuladan çıkartacağı daha fazla malzeme olmayabilir de...

Susurluk konusunda malzemeye ihtiyacımız var mı sizce? Bilmediğimiz ne kaldı? Kutlu Savaş'ın imzasını taşıyan 'Susurluk Raporu' okunduğunda devletin oluşturduğu alternatif örgüt yapısının ana hatlarını öğrenmiş oluyorsunuz. O bilgilere Türkiye gibi ülkelerde varolan benzeri örgütlenmelerle ilgili bilgileri de eklediğinizde, her şey çırılçıplak ortaya çıkıyor zaten...

Başkaları farklı görebilirler, ama Susurluk'un ana hatları başka ülkelerde varolan 'Gladio' yapılanmasını ele vermiştir. 'Gladio', NATO üyesi ülkelerde, 1950'li yıllarda oluşturulmuş bir örgüttü. Amacı, örgütlenilen ülkenin 'düşman' sayılan (bu eski dönemlerde 'Komünistler' anlamına geliyordu; yakın zamanda 'düşman' farklılaştı) güçlerin eline geçmesi durumunda uyuyan milisleri hareketlendirmekti. Bu yapılanmaya, 'Stay Behind' (Geride kalanlar) adı bu yüzden verilmişti zaten... Milislerin kullanımı için gerekli silâh ve teçhizat ülkenin değişik köşelerinde depolanmıştı; zaman zaman kullanılıyordu o silâhlar...

Türkiye'de, devlet eliyle örgütlenen yapı sonradan gayr-ı millileşti ve uluslararası istihbarat birimleri örgüt elemanlarını tepe tepe kullandılar... Son olarak da geçmişte silâhşor olarak çalışmış tipler kendi hesaplarına çalışmaya başladılar; yani örgüt bütünüyle kontroldan çıkarak özelleşti...

ASALA veya PKK terörüyle mücadeleyle o yapılanmayı irtibatlandırmak ciddi bir hatadır. Bu yüzden, Hasan Kundakçı'nın 'Ermenilerle mücadele ettiler' anlamına gelen sözleri fazla bir anlam taşımıyor. O konuyla ilgili devletin resmi biriminin önemli bir ismi, 'Bir ara düşünüldü, görev de verildi, ama bir sebeple sonradan vazgeçildi' açıklamasını yapmıştı. 'Teröre karşı mücadele etmiş milli güçler' yakıştırmasının pratikte fazla bir değeri yok...

Susurluk'un yakamızı bırakmamasının sebebi ne olabilir? Neden zaman zaman karşımıza çıkıyor Susurluk sayesinde varlıklarından haberdar olduğumuz kişilerin maceraları? Neden bazı çevreler gerçeklerin ortaya çıkmasından fazla gocunmazken bazıları olağanüstü rahatsız oluyor, hatta kendiliğinden ortaya atılıp hedef şaşırtmaya çalışıyor? Bunlar önemli sorular...

Bu soruların cevabını ancak gözümüzü işaret edilen yerden farklı yönlere çevirmeye başlarsak verebiliriz. Bilinen tehditlerle veya devletin resmen mücadele ettiği örgütlerle bunları irtibatlandırmaktan vazgeçmeliyiz...

Elimizde o yapılanmanın bilinen iki örneği var: Biri, 12 Eylül öncesinde, Ankara/Bahçelievler'de gerçekleştirilen bir katliâma fiilen katılmıştı; diğeri de 12 Eylül sonrasında yabancı bir ülkede uluslararası bir figürü öldürmeye kalkışmıştı, ama 12 Eylül öncesinin en fazla ses getiren siyasî suikastında tetikçilik yaptığı için daha önce yakalanmış ve kapatıldığı cezaevinden kaçırılmış biriydi...

Bu iki tipi yukarıdaki cümlede buluşturan, her ikisinin de 12 Eylül'e meşruiyet kazandıran bir hareketlenmenin parçası oluşlarıdır... Onların çabaları olmasaydı 12 Eylül darbesi yapılamazdı...

Bu hüküm cümlesinden sonra yazının biraz daha yukarısına tırmanıp 'Gladio' tipi yapılanmayla ilgili bölüme göz atın...

Sedat Bucak oyununu iyi oynuyor...


2 Ekim 2004
Cumartesi
 
TAHA KIVANÇ


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED