|
AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ |
| |
|
|
|
Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
|
|
|
|
AB Komisyonu'nun "İlerleme Raporu"nda yer alan "Müzakerelere başlamayı tavsiye eder" cümlesinin, ve komisyon yetkililerinin (Verheugen - Prodi) bu yöndeki açıklamalarının, şu anda Türkiye'de tüm rezevleri gölgeleyeceği açık; çünkü böyle bir umuda kenetlenen bir psikoloji oluşturuldu. Bu sevinç biraz soğuduğunda, rezevlerin tartışmasının başlayacağı da açık; çünkü rezevler bir başka ve soğuk gerçekliği Türkiye'nin önüne koyuyor. Bu, AB'nin "B planı gerçekliği"dir. AB Türkiye'ye "müzakere başlasın" ama, "Bir şartla" diyor. İlginç olan şu ki, bu şartlar bir yerde "almama, ama peşinden koşturma bahanesi"ne dönüşme riski taşıyor ve Türkiye de bundan kuşkulanıyor. İlerleme Raporu'nda en kritik not, hiç şüphesiz Verheugen'in "Bunlar katılım müzakereleri, açık uç yok" demesine rağmen, "müzakerelerin tam üyelikle sonuçlanmayabileceği" tesbitidir. İşte buna ben AB'nin açıktan ifade edilen "B planı" diyorum. "A planı" üyelik için müzakerelere başlamak ise, ve müzakereler normalde tam üyelik için yapılan işlemlerse, AB'nin herkesle müzakeresi bunun için yapılıyorsa, önünüze "müzakerelere başlayalım ama bu, üyelikle sonuçlanmayabilir" demek, taa baştan önümüze "B Planı"nın konması demektir. AB bunu, açık oynayarak ifade ediyor, çünkü kendini çok çok yüksekte, herkesin kaderini etkileyebilir nitelikte görüyor. İlerleme Raporu'nda yer alan, serbest dolaşımla ilgili önleyici kayıtlar, "belli şartlarda müzakereleri askıya alma" ihtimali, "her safhada denetleme" notu... bunlar, her an "tam üyeliğe götürmeyen yapı"nın girizgahları niteliğine bürünebilir. Yani İlerleme Raporu'nu "müzakerelere başlama tavsiyesi"nin ötesinde düşündüğümüzde AB'nin "B Planı"nı gösteren bir metin olarak okumak mümkün. Bunu böyle kabul ettiğimizde, Türkiye'nin de bir "B Planı" geliştirmesi zarureti ortaya çıkar. Yani "müzakere süreci tam üyelikle sonuçlanmadığı"nda ne yapacak Türkiye? Bu soru şöyle de sorulabilir: AB, müzakere sürecini üyelikle sonuçlandırmamak için Türkiye'nin önüne kabul edemeyeceği şartlar sürerse Türkiye ne yapacak? Bir "B Planı" olmalı Türkiye'nin... Bunun, yukarda belirttiğim gibi sadece "AB'nin yan çizmesi" sonucu olması da gerekmeyebilir. AB - Türkiye müzakere sürecinin en az 10 yıl sürmesi öngörülüyor. Bu süre sonunda AB'nin ne olacağı, Türkiye'nin o dönemde AB ile tam üyelik düşünüp düşünmeyeceği de ihtimal olarak değerlendirilebiliyor. Ya o günkü şartlarda Türkiye, AB tam üyeliğini, kendi vizyonunu - ufkunu örten bir yapı olarak görürse... Neden olmasın! Türkiye, hem stratejik konumu, hem tarihi birikimi, hem kültürel ilişkileri itibariyle potansiyelleri AB kadar büyük bir ülkedir. Şu andaki sıkıntı, Türkiye'nin tarihin bir kesitinde bu yükü taşıyamaz hale gelmesinden kaynaklanıyor. Bu aşıldığı takdirde Türkiye'nin büyük ufku orada duruyor. Başbakan Erdoğan "B Planı olmayan siyasetçi olmaz" diyor; haklı. Haklı ama bunu, AB'nin şu andaki tavrının negatif olması durumu için söylüyor. Şu anda ortaya çıkan sonuç, bütünüyle negatif olarak değerlendirilmese bile, Ak Parti'nin gelecek tüm zamanlar için AB'nin iyi niyetinden emin olması beklenebilir mi? Kim nasıl telafi mekanizması işletirse işletsin, sonuçta "ucu açık bir süreç" kime güven verebilir ki? Öyleyse Türkiye de her halükarda bir "B Planı" geliştirme zorunluluğunu hissedecektir, hissetmelidir. Burada temel kıstas, her ilişkide olduğu gibi AB ile ilişkinin de Türkiye'nin hayrına olmasıdır. Bu sebeple müzakerelerde Türkiye'nin AB kıstaslarını dikkate almakla birlikte, nihai olarak Türkiye'nin çıkarını düşünmesi en tabii hakkıdır. Bunu, "AB hedefi söz konusu olduğunda olmazsa olmazımız yoktur. Her şey verilebilir, çünkü AB herşeydir, uygarlıktır vs'dir. Korunacak şey ileri sürmek, AB hedefini baltalayabilir, bu da Türkiye için hüsrandır" tarzındaki teslimiyetçi tavırlar bulunduğu için ifade etme gereği duyuyorum. Türkiye için "B Planı" na sahip olmak neyi gerektirir? "Türkiye'nin asla vazgeçemeyeceği çıkarları nelerdir?"in tesbitini gerektirir. Yani bir "olmazsa olmazlar listesi"nin, bilinç birikimi halinde saklanmasını... "Nihai planda AB olmazsa Türkiye'nin güçlü bir ülke olarak varolma şartları nelerdir?"in cevabını netleştirmesi... Türkiye'ye özgü bir büyüme, yarınlara hazırlanma stratejisi oluşturmak, AB'yi de artı ve eksileriyle bunun içine yerleştirmek... AB bizim adımıza her şeyi planlar, AB uygarlaştırma projesi olarak teslim olanı bir adama benzetir yaklaşımlarından sakınmak... AB'nin taleplerini belli bir kuşku hassasiyetinde değerlendirmek... Uzun vadede gerçekleştiği için yeterince gözlenemeyen kayıpların farkına varmak... Medeniyet farkını gel - geç propagandalara feda etmemek... Ülke içinde, yanlış sistem kurgulamaları sebebiyle birbirine hasım hale gelmiş çevrelerin, ülkenin kadim çıkarları için uzlaşma alanları oluşturması... Türkiye'nin büyük potansiyel taşıdığına inanıyorum. Bu potansiyel hayata geçirilebildiği takdirde Türkiye büyük hamlelerin ülkesi olacaktır. Tarihin bir kırılma noktasındayız. Ülkedeki herkes, oturup, Türkiye'nin birkaç on yılını yeniden düşünmek, değerlendirmek zorunda... Bütün bunların bir "B Planı"na vücut vermesi halinde AB ile ilişkilerimiz de daha sağlıklı bir nitelik kazanacaktır. Türkiye'de böyle bir zihni süreç oluşturmak Ak Parti'nin de sınavıdır bana göre... "Günün Avrupalısı" olmak ya da "Türkiye'yi AB kapısına taşıyan bir muhafazakar" diye tanımlanmak, tüm zamanların alkışlayacağı bir madalya olmayabilir. Bir zaman gelir, bunlar gene Başbakan'ın Avrupalıların tavrı için kullandığı kelimeyi kullanalım, bir "ironi"ye dönüşebilir.
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |