AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
One way ticket to love...

Strasbourg'ta, 40 yıldır süren Avrupa Birliği aşkımız için önemli bir bilet aldık. Tıpkı, La Guns grubunun kendi adlarını taşıyan şarkılarındaki "One way ticket to love" dizesindeki gibi... Şimdi mutluyuz ama biraz da hüzünlü. Bu aşk için zorlu yollardan geçtik. Zaman zaman Avrupa'nın depreşen "Haçlı ırkçılığı"na bile aldırmadan, demokratikleşmede ve insan haklarında önemli adımlar attık.

Bu alınan mesafelerde ve adımlarda elbette bütün geçmiş siyasal iktidarların payı var. Ancak, devrim niteliğindeki değişimlerin mimarı olan bir isim var ki, ona şapka çıkarmak gerekiyor. O da Başbakan Tayyip Erdoğan... İlerleme Raporu'nun açıklanması öncesinde ve sonrasında Erdoğan'ı dinlerken müthiş bir coşku yaşadım. Avrupa'nın diplomasi koridorlarındaki bütün "ırkçı" çığlıklara rağmen tam bir devlet adamı duruşu sergileyerek hepimizi gururlandırdı.

11 Eylül sonrasında bütün dünyada özgürlüklerin birer birer askıya alındığı bir ortamda, Türkiye'deki siyasi iradenin kararlılığı sayesinde işkence yasaklandı, idam cezası kaldırıldı, düşünce ve ifade özgürlüğünün önündeki barikatlar kaldırıldı, 'askeri vesayet' dönemi sona erdi ve Kürtçe konusundaki engeller aşıldı. Hiçbir komplekse kapılmadan belirtmek gerekiyor ki, bu şeref Başbakan Tayyip Erdoğan'a aittir.

Ancak... Bütün umutlarımıza rağmen, hâlâ Avrupa'nın zihniyet kodlarında bazı arızalar var. İlerleme Raporu da gösteriyor ki, Avrupa Birliği Türkiye'yi "öteki" olarak görme zihniyetini henüz aşabilmiş değil. Mesela, raporun gerek insan hakları, gerek eğitim, gerekse dini haklara ilişkin bölümlerinde Türkiye'deki "başörtüsü yasağı"na ilişkin tek kelime yok.

İşte Avrupa ile bütünleşmenin en kırılgan ve de en hüzün verici süreci tam da bu noktda başlıyor. Çünkü, bugüne kadar milyonların yaşadığı mağduriyetler konusunda hep, "hele bir 17 Aralık'ta tarih işi hallolsun, bu sorunlar çözülür" yolu seçildi. Ancak görünen o ki, 17 Aralık'tan sonra da bu mağduriyetler yaşanmaya yine devam edecek. Muhtemelen o zaman da, "hele şu on yıllık müzakere dönemini bir aşalım, aman Avrupa'yı kıllandırmayalım" denilecektir. Adım gibi eminim ki, başörtüsü ile ilgili özgürlükler konusunda atılacak her adım, aynen Türkiye'deki "laikçiler" gibi Brüksel'in karar merkezlerini rahatsız edecektir.

Şimdi esas soru şu, Avrupa, evrensel anlam taşıyan özgürlük değerlerini sadece Batı'nın "özel malı" gibi algılayıp aynen Amerika gibi Türkiye üzerinden bütün İslam dünyasına karşı "ötekileştirme" yolunu mu seçecek, yoksa yüzyıllara dayanan bir mücadelenin ürünü olan "haklar" ve "özgürlükler" bağlamında bir medeniyetler buluşmasının önünü mü açacak?

Biraz hüzün verici ama, İlerleme Raporu, Türkiye'yi hala "öteki" olarak görmenin getirdiği arızalarla dolu. Türkiye'de özellikle Kürt sorunu konusunda önemli adımlar atılmasına rağmen ve de Lozan Anlaşması'nda olmadığı halde Kürtler'in "azınlık" olarak tanımlanmasını anlamak mümkün değil. Daha işin başında, 'zaten Türkiye'yi almaya niyetimiz yok' anlamına gelebilecek böyle bir yaklaşım, tamamen İslam dünyasına yönelik endişeden kaynaklanan bir "medeniyet ayrımcılığı"nı içermektedir.

Doğrusu buna bir de "Fransız usulü oryantal" eklenince işi tadı biraz kaçıyor. Bilindiği gibi Chirac, müzakereler bitiminde imzalanacak "giriş anlaşması"nın parlamento yerine, Fransa'da referandumla onaylanmasını zorunluluk haline getirecek bir yasal düzenleme yapılması talimatını vermişti.

Ancak Avrupa'ya rağmen, Türkiye'yi AB yolundan döndürmek mümkün değildir. Çünkü, bu bir "dünya projesi"dir ve Avrupa Birliği Avrupalılara bırakılmayacak kdar ciddi bir iştir. Bunu herkesin zihninin bir tarafında not etmesinde yarar var.


8 Ekim 2004
Cuma
 
MEHMET OCAKTAN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED