T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
D Ü N Y A 5 ARALIK 2005 PAZARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  Hayat
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Ateşimiz henüz Paris’i yakmadı

Türk kahvesinde konuştuğumuz Mağripli çocuklar ağız birliği yapmışçasına şunları söylüyor: “Biz bu ülkeyi seviyoruz. Ama hakettiğimiz insanca yaşama hakkının artık verilmesini istiyoruz.” Ve ekliyorlar: “Ateşimiz Paris’e, Champ Elysees’ye henüz sıçramadı.”

Fas, Tunus ve Cezayir'den oluşan üç Kuzey Afrika ülkesinin kısaca adı Mağrip. Her üç ülkenin çocuklarıyla Türk gençler daha iyi anlaşıyor. Mağripli çocuklar, Türk kahvesinde buluşuyor. Kahvehanede orta yaşlardaki Türk ve Arap işçiler okey ve kağıt oyunları oynarken biz Mağripli çocuklarla konuşuyoruz.

SEÇİMDE SARKOZY'NİN ALEYHİNDE ÇALIŞACAKLAR

Cezayir kökenli bir Fransız vatandaşı olan Rıdvan, kendilerine serseriler diyen Sarkozy'nin seçilmemesi için tüm güçlerini kullanacaklarını belirtiyor. Rıdvan, "Seçimde elimizden geleni yapacağız ve onu seçtirmeyeceğiz" diyor. Rıdvan birkaç arkadaş birlikte gezdiğimiz zaman Fransızlar, polisi arayarak hırsızlık yapmaya gidiyorlar diye ihbar ediyor. Bu olaylar, 30 yıldır polisin gençlere karşı takındığı tutumun bir sonucu." diyor.

ONURUMUZLA OYNATMAYIZ

Maroc yani Faslı Abdülaziz ise şunları anlatıyor: "Motor sürdüğümüzde polis arabayı üzerimize kırıyor. Hiçbir suçumuz olmamasına rağmen böyle bir muamele ile karşılaşmaya anlam veremiyoruz." Göçmen oldukları ve banliyöde yaşadıkları için hiçbir resmi kurumda işe alınmadıklarını, belediyede, valiliklerde çalıştırılmadıklarını savunan Abdülaziz, havalimanı gibi noktalarda iş bulan arkadaşlarının ise bavul taşıyıcılığı yaptığını anlatıyor. Mahalle polislerinin davranışlarının onur kırıcı olduğunu düşünüyor. Ali şunları söylüyor: Bizim onurumuzla oynamasınlar. Elbette polisin hakkıdır kimlik soracaktır. Ama soru sorma şekli, ortada bir durum yokken, aşağılayıcı, üslupları isyana sürüklüyor. Elimizden başka bir şey gelmiyor."

MAĞRİPLİLER TÜRKLERLE İÇ İÇE

Muhammed Doğan 19 yaşında. İki gencin öldüğü olayda yaralanan Urfalı Muhittin Altun'un ailesinin tercümanlığını yapıyor. Aslında Altun ailesinin durumu, Fransa'daki yapıyı göstermesi açısından ilginç bir örnek. Çünkü en az 20 yıldır Fransa'da olan anne baba Fransızca bilmiyor. Dolayısıyla ne çocuklarının eğitimiyle ilgilenebiliyor ne de onlara iş güç ayarlayabiliyor. Aileler,resmi evrak işlerini yapması için çocuklarının bir an önce ilkokuldan mezun olmasını bekliyor. Polis'in artık mahallelerden geçmediğini belirten Muhammed, "Aileler toplandı ve olayların bitmesi için gençleri sakinleştirdi. Olaylar Paris'in içine sıçramamasının sebebi buydu." diyor. Altun ailesi ise görüşme taleplerimizi kabul etmiyor.

KAÇAKLARIN ELİ KOLU BAĞLI

Paris, içerisinde binlerce kaçak göçmen barındırıyor. Bunlar arasında Türklerin sayısı da azımsanmayacak kadar çok. Banliyölerde, Fransız vatandaşı olan ya da uzun süreli oturma izinleri bulunan göçmenlerin çıkardığı olaylardan en çok onlar tedirgin. Normal dönemlerde Polisten yakayı kurtarsalar bile, bu tür zamanlarda ilk sınır dışı edilenler onlar oluyor. Paris merkezinde Araplara ait bir camide karşılaştığımız Mali'li Amin de 3 yıldır Paris'te kaçak olarak yaşıyor. Ülkesinden, siyasi şartlar yüzünden kaçmış. Yerleşmek istiyorum ama şartlar iyileşirse ülkeme dönerim" diyor.

İSLAM KELİMELİ DERNEK YASAKTI

Fransa'da sosyoloji alanında akademik çalışmalar yürüten İslâm Toplumu Milli Görüş Fransa Genel Sekreteri Dr. Ahmet Bakcan, banliyölere ilişkin şu bilgileri veriyor: "Bu mahallelerde yaşayan insanların şehir merkezine inmelerini önlemek için oralara küçük küçük şehirler kuruldu. Eğlence merkezleri, okulları, çalışma yerleri buralarda oluşturuldu. Bugün karşımıza çok büyük bir mesele olarak çıkan paralel toplum ve entegrasyon meselesinin altında yatan nedenlerden birisi bu politikalardır." Bakcan, Fransız toplumu içinde, kendinden olmayanları yanında görmek istemeyenlerin oldukça fazla bir yüzdeye sahip olduğuna dikkat çekiyor. Göçmenlere bakış açısının zamanla gelişme gösterdiğini ifade eden Bakcan bu gelişmeleri şu cümlelerle açıklıyor: "20 yıl önce isminde İslam kelimesi bulunan bir dernek kurmak mümkün değildi. Bu aşıldı, bu kez de Müslümanlar yer kiralayamaz ve satın alamaz oldular. Her hangi bir yer kiralayacak ya da alacak olsalar, belediyenin istimlak hakkını kullanmasıyla karşı karşıya kaldılar. Belediyelerin istimlak için parası yetmemeye başlayınca izin ve ruhsat engeli konuldu. Bugün 30 yıllık mücadelelerin ardından gelinen noktada ise şehirden 5-10 kilometre dışarısı için ruhsat veriliyor"

FRANSA MÜSLÜMANLARDAN YARDIM İSTİYOR

Bakcan, Fransa'nın zorda kaldığı durumlarda dini kuruluşlara başvurup, yardım istediğini belirterek 2004 Haziran- Temmuz aylarında Irak'ta rehin alınan Fransız gazetecinin kurtulması olayında bunu gördüklerini, bu kez de İslam Konseyi Başkanı'na böyle bir talebin gitmiş olabileceğini belirtiyor. Bölgedeki başta Türk cemaatlerine ait kuruluşlar olmak üzere mescitlerin olayları yatıştırmada önemli rolü bulunduğunu ifade eden Bakcan, şunları söylüyor: "Fransa'nın bu tavrı garipsenecek bir olay. Bir taraftan karşınıza laik prensiplerine sıkıdan sıkıya bağlı olarak çıkan, başörtüsünü yasaklayan bir devlet var. Bir yandan gerek dış, gerekse iç politikada karşılaştığı olaylarda dini cemaatlere başvuran bir anlayış var. Bu yanlış bir tavır bence."

15 MİLYON GÖÇMEN YAŞIYOR

Bakcan'ın verdiği bilgilere göre; Fransa, kültürel sosyal olarak hep içerisinde göçmen barındıran bir ülke. Bu yüzden Fransa, dünya siyasetinde Göçmenler Yurdu olarak da anılıyor. Bu adın verilme nedeni ise Fransa ile BM arasındaki antlaşmalara göre, bir göçmeni dünyada hiçbir ülke kabul etmiyorsa Fransa'nın kabul etmek zorunda olması. Fransa bu yüzden geçmişte, Yahudileri, Rus cemaatlerini, Polanyalıları, Doğu Bloku'ndan gelenleri, İspanyolları ve nihayetinde 1950' li yıllardan itibaren de çok sayıda Kuzey Afrika ve siyahi Afrika'dan çok sayıda insanı göçmen olarak kabul eden bir ülke oldu. Örneğin Strasbourg bölgesinde çok sayıda Müslüman mezarlığı var. 100 bin Cezayirlinin, Fransa'nın toprak bütünlüğünü korumak için Almanlara karşı savaştığı biliniyor. Cezayir'in bağımsızlık savaşı sırasında Fransa'nın yanında savaşan Harkilerin 1960-1970 arasındaki yoğun göçlerinin ardından, siyahi Afrika'daki Fransız sömürgelerinde yaşayan insanlar da bu ihtiyar kıtanın ortasındaki "eşitlik kardeşlik, özgürlük" iddiasında bu ülkeye göç ettiler. Fransa'da görünen ve görünmeyen göçmenler var. Resmi rakamlara göre Fransa bugün 15 milyon göçmeni içinde bulunduran bir ülke. Bunların içinde 5-6 milyonu Müslüman. Yine Müslümanların yarısını da Cezayir ya da Kuzey Afrikalılar oluşturuyor. Geriye kalanlar ise Ortadoğu, Türkiye gibi ülkelerden-bölgelerden gelenler. Fransızlar "Benim vatanıma gelecek olan göçmen, görünmeyecek bir şekilde yaşayacak. Bu farklılıklar kamusal alana yansımayacak." anlayışında. AMGT Genel Sekreteri Bakcan buna entegrasyon demenin mümkün olmadığını, sadece asimilasyon olduğunu söylüyor.

TÜRKLER NEDEN KARIŞMADI?

Fransa'daki Türk toplumu diğer ülkelerdeki Türk toplumlarına nazaran daha geç gelmiş bir toplum. Bugün Almanya'da göçün 44. yılı yaşanırken Fransa'da ise 30-35. yılı yaşanıyor. Türkiye'den gelenlerin sayısı Fransa'da doğanlarla birlikte 500 binin üzerinde. AMGT Genel Sekreteri Bakcan, Türklerin gettolardan daha çok topluma entegre yaşadıkları için sorunları olmadığını belirtiyor. Fransa'da Türk mahallesi denilebilecek yerler çok nadir. Türkler, bir Türk çocuğu yaralanmış olmasına rağmen, genellikle olayların dışında kaldılar. 450 ye yakın insan tutuklandı. Bunların içerisinde 4-5 Türk var. Yüzde 20 ile 25 i, Kuzey Afrikalı Müslümanlar. Türklerin olaylara karışmamasının en önemli nedenlerinden birisi henüz üçüncü kuşağın tam olarak kendini ifade çabasının olmaması. Hem Türkiye'de hem Fransa'da aidiyetlik hissedemeyecek 3. kuşak Türklerin, önümüzdeki yıllarda Arap ve Afrika kökenli arkadaşlarına katılması halinde Fransa'yı daha büyük sorunların bekleyeceğini düşünenler ağırlıkta.

LİCEP ALTERNATİF SUNUYOR

Fransa'da göçmenlerin yasadığı bu çıkmazın alternatifini ise Türkler tarafından kurulan gençlik dernekleri sunuyor. Fransa'da Paris, Strasbourg, Lyon basta olmak üzere 22 şehirde örgütlenmesi bulunan Halk Eğitim

Federasyonu (LICEP-COJEP ) Genel Başkanı Muhammed Çavuş, 1500'ün üzerinde aktif üyeleriyle, mahalle gençlerine dönük çalımsalar yürüttüklerini belirtiyor. Çalışmalarının ana başlığının "aktif yurttaşlık" olduğunu vurgulayan Çavuş, "Göçmen gençlere siyasette ve sivil toplum örgütlerinde aktif olmalarını ve sorumluluk almalarını öneriyoruz. Çünkü Fransa'da gençlerin haklarına kavuşabilmesinin başka çaresi yok" diyor. Mahallelerde gerçekten ayrımcılık olduğunu, gençlerin eşit şartlarda yaşayamadığının altını çizen

Çavuş, "Kağıt üzerinde haklara sahibiz ama pratikte bu böyle değil. Pratikte bunu kazanmak da yakarak yıkarak değil, aktif yurttaşlıkla mümkün" diyor.

"GÜÇ BİZİZ"

Clichy Sous Bois'de hava karardıktan sonra dolaşmak gerçekten cesaret istiyor. Karanlıkta üzerindeki kıyafetinin şapkasını başına geçirmiş bir Afrikalı genç sigaram olup olmadığını soruyor. Bir sigara uzatıp adını ve nereli olduğunu soruyorum ama hemen yanımdan uzaklaşıyor. Binaların duvarlarında "Güç biziz, düzen biziz, düzensiz sizsiniz" gibi bir çok yazıya sıkça rastlamak mümkün. Kahveci Recep Sapmaz, gazetecilerden yakınıyor.. Bir çok Türk gazeteci gelip gitmiş. Ancak hiç kimse gerçek sorunlarla alakadar olmamış. Yalnızca yaralanan gencin durumunu sorup, olayların nasıl başladığını öğrendikten sonra çekip gitmişler. Recep Bey, "Evimizin durumunu, ödediğimiz kirayı, yaşadığımız şartları kimse görmüyor" diyor.

SAYGI İSTİYORUZ

Gençlerin liderlerinden biri olan Zic takma adlı Senegalli genç ise elektrik okumuş. İşi yok. Hep geçici işlerde çalışmış. Gençlerin zihinleri bulundukları topraklara ait olmadıklarını ifşa etse de, giydikleri kıyafetler, ayakkabılarla "tüketim" kültüründen fazlaca nasiplendiklerini gösteriyorlar. Göçmenler arasında geleneksel kıyafetleri yalnızca yaşlılar ve kadınlar giyiyor. Zic'e geleneksel kıyafetlerini neden giymediklerini soruyorum. Şunları söylüyor: " Biz Müslümanız. Kültürümüz neyi gerekiyorsa öyle yaşamak isterim ama bu yüzden yargılanıyoruz. Bize karşı saygılı olmuyorlar."

  DİĞER BÖLÜMLER
  • 1. Bölüm : Sessiz ölmek istemiyoruz
  • Geri dön   Yazdır   Yukarı


    ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar
    Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
    Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi