|
T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
| Y A Z A R L A R | 8 ARALIK 2005 PERŞEMBE | ||
|
|
Ekonomi basını son günlerde hayli hareketli. Daha ardı ardına gelen özelleştirme ve TMSF satışları vesilesiyle başlatılan yerli - yabancı çekişmesinin yaraları sarılmadan yeni bir tartışmaya sahne oluyoruz ekonomi sayfalarında. Tartışma, Türkiye ekonomisinin işsizlik sorununa çare olacak bir büyüme sağlayamadığı eleştirisinden neşet ediyor. Yeni bir eleştiri değil bu. IMF programının sonuçlarının ortaya çıkmaya başladığı 2003 yılından beri dillendiriliyor bu eleştiri, ben de dâhil olmak üzere kimi iktisatçılar tarafından. Bu eleştirinin bugünlerde yeniden alevlenmesine ve eleştiriyi eleştirenlerin harekete geçmesine sebep olan şey, ekonomi basınının "popüler" ismi Asaf Savaş Akat'ın saf değiştirmesi oldu. Geçen haftaki bir yazısında Akat, istikrar sürecinin işsizliğe çare olamadığını ve gidişatın hayra alamet olmadığını yazmıştı. Büyüme cephesİ Şüphesiz ki, söz konusu karamsarlar taifesinin tümü aynı gerekçe ve mülahazalarla ifade etmiyor bu eleştirilerini. Tabii olarak, çözüm önerileri de bir değil. Kimi enflasyona aşırı yoğunlaşan mevcut programın Türkiye'nin değişen koşullarına ve artan nüfusuna uygun, sürdürülebilir bir büyüme temin edemeyeceğini savunuyor. Böyle bir açıklamayı benimseyenler için çözüm, kendilerince çok açık: faiz oranları düşürülerek hem hızlı büyümenin devamı sağlanmalı, hem de kurlar üzerindeki baskının kalkmasına olanak sağlanmalı. Ancak bu yorumun ne kadar yeterli, bahsi geçen önerinin ne ölçüde sonuca götürücü olduğu tartışmalı. Türkiye ekonomisinin bugün cari açık ve işsizlik gibi iki makro göstergede sıkıntılı sinyaller verdiği bir gerçek. Ancak bu ikisini birden bağlayan bir çözüm olarak faizlerin aşağı çekilmesi önerisinin ne ölçüde etkili olacağı sorusu havada kalıyor. Zira cari açık da, işsizliği azaltabilecek ölçüde büyüyemiyor olmamız da, Türkiye'nin reel kesimindeki yapısal bozukluklardan ve yeni sürece adaptasyon kabiliyetimizin yetersiz kalmasından kaynaklanıyor. Türkiye büyürken açık veriyor, çünkü reel kesimin mal ve hizmet üretiminde ithal bağımlılığı önemli bir yer tutuyor. Türkiye, son yıllarda büyürken işsizliği azaltamıyor, çünkü istikrar ortamında ölçek ekonomilerinden faydalanamıyor. Enflasyon cephesİ Enflasyonla mücadeleyi ekonominin birinci meselesi addedenler bu tartışmanın karşı tarafında yer alıyor. Büyümecilerin taarruzu karşısında canhıraş Merkez Bankası'nın faiz politikasını savunuyorlar. Hatta son günlerde enflasyonda yeniden yukarı seyir ikazları yapıp, aba altından sopa gösteriyorlar. Ancak bu iki uzlaşmaz gibi gözüken cepheyi orta noktada bir araya getirmek mümkün. Son birkaç aydır beliren manzara, enflasyonunun daha da aşağı çekilmesinin öyle kolay olmayacağını ortaya koyuyor. Nitekim Serdengeçti'nin enflasyon hedeflemesi olarak % 7'ye çıkan bir bant tasvir etmesi, kendisinin de bu konudaki karamsarlığını ortaya koyuyor "gibi". Kanaatimce % 8'lik bir enflasyon oranını, reel kesimin yapısal bozuklukları göz önüne alındığında, ekonominin tabii enflasyon seviyesi olarak görmek gerek. Bundan sonra da enflasyonu bu seviyelerde tutarak söz konusu bozuklukların üzerine gitmeli. Bu ikincisi sandığımızdan zor olacak, çünkü burada özel kesime devletten daha fazla rol düşüyor.
|
![]()
| ||||||||||||||
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
| Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |