T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 8 ARALIK 2005 PERŞEMBE
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  Hayat
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Rasim ÖZDENÖREN

Romancının kaç kişiliği var?

Konunun böylesine dallanıp budaklanacağını aklımdan geçirmiyordum. Şuradan başlamıştık.. diyordum ki, romancı pencerenin arkasına bakan kişidir. Bununla da, kısaca, onun meraklı biri olduğunu dile getirmek istiyordum. Okuyucu olarak bizim de, onun merak edip gördüklerini görme isteği (merakı) içinde bulunduğumuzu anlatmaya çalışıyordum. Burada, elbette sıradan romancılar değildi benim aklımda tuttuğum, büyük romancılardı. Başka bir deyişle, insanı tanıyan, onun ruh halini bilen, o ruh halinde olan insanın hangi davranışları sergileyebileceğini dahiyane bir sezişle ortaya koyabilen romancılardı… Gerçi bu son birkaç cümlemiz o yazının sınırları içinde ifade edilmiyordu, ama ifade edilmese bile durumun doğallıkla böyle anlaşılacağı kabulünü esas almıştım. Böyle bir romancının eserine filozofların ve psikiyatristlerin da atıfta bulunduğunu söylemiş ve iki filozofun adını zikretmiş (Nietzsche, Bergson), Freud'un da Dostoyevski'nin eserine atıfta bulunarak kendi teorisine destek sağladığını belirtmiştim (Yeni Şafak, 27Kas.05/Paz.).

Sen misin bunu söyleyen? Bir psikiyatrist okurumuz, psikiyatristin esere bakarak roman kahramanı üzerine tahlil yapamayacağını, onun esere bakarak ancak yazar hakkında yorum yapabileceğini ileri sürmüştü. Ona olan cevabımız bu sütunda 1Ara.05/Per. günü Roman Ve Psikiyatri başlığı altında yayınlandı. Bir başka psikiyatri uzmanı okurumuz, bu kez, bu ikinci yazıdan hareketle bizim psikiyatrinin alanına tecavüz ettiğimiz varsayımına dayanarak bizi eleştirdi. Bu eleştiriye de, bizim kendi alanımız içinde kalarak olaya baktığımızı hatırlatarak 4Ara.05/Paz. tarihinde gene bu sütunda yayınlanan Gene Roman, Gene Psikiyatri başlıklı yazımızla cevaplandırmıştık.

Konuya ilgi duyulması beni elbette memnun eder, ediyor. İşte bu kez, bir başka okurumuz (Hakan Yazıcı, Allah'tan o psikiyatr değil), bu kez 1Ara.05/Per. günkü Roman Ve Psikiyatri başlıklı yazımıza atıfta bulunarak "İzninizle bir iki yorumda bulunmak istiyorum. Roman psikolojisi üzerine güzel tespitlerin devamında, son iki paragrafa takıldım biraz. Şöyle ki; genel hatlarıyla haklı olmakla birlikte, romancının ruhî sıhhati ve romancı-karakter bağlantısı (vurgu benden, R.Ö.) hakkındaki düşüncelerinizin biraz daha tartışma götürebileceği kanaatindeyim." diyor ve ekliyor: "…Ama naçizane fikrim, ana karakterle yazar arasında tamamen inkâr edilmesi mümkün olmayan bir bağ vardır (vurgu, R.Ö.) genel hatlarıyla. (…)Diğer taraftan,[romancının] kendisi ile çok da barışık olması yaratıcılık açısından arzu edilir bir husus değildir; ayni durum terapist-psikiyatrist açısından da geçerlidir. Biraz uçuk, biraz sıradışı olmalı ki iyi eser verebilsin. Kanaatimce romancı, nevrotik hatta psikotik aşamaları bizzat atlattıktan sonra bu durumları tiplemelerinde yansıtan insandır." (Sayın okurumuzun kullandığı nevrotik ve psikotik kelimelerinin yerindeliğinden emin değilim, sözlükte bu kelimeleri bulamadım. Ancak onun meramını anladığımı farz ediyorum.R.Ö.).

(Pazar günü sürecek)

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi