|
T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
| Y A Z A R L A R | 10 ARALIK 2005 CUMARTESİ | ||
|
|
Başlangıçta, "Aslında bana ne, niye bu konuya giriyorum ki" görüşündeydim. Fakat, derinlemesine düşününce, pek de "bana ne" diyebileceğim(iz) bir konu olmadığı kanaatine vardım. Birincisi, olayın kahramanları meslek grubumuzdan insanlardı ve konu bir yönüyle, uzak bir dolayımdan da olsa, bizi de ilgilendiriyordu. İkincisi, kahramanlarımız genelleştirilmemesi gereken, özel kalması iki tarafın da hayrına olabilecek ilişkilerini bizim gözümüzün önünde yaşıyorlardı ve bu da demektir ki, konuşulmayı, tartışılmayı, hatta birileri tarafından "hırpalanmayı" göze almışlardı. Üçüncüsü, "okur hakkı" sözkonusuydu ve kahramanlarımızın yapıp-ettikleri, okur pozisyonlarımızı da bir şekilde etkiliyordu. Tuna Kiremitçi-İclal Aydın aşkından sözettiğim anlaşılmıştır. Bu konuda hırçın, hırpalayıcı ve kahramanlarımızı derinden yaralayan bir-iki yazı okuduğumu hatırlıyorum. Ahmet Hakan, Oray Eğin ve Engin Ardıç'ın sıfır toleranslı yazılarını buna örnek gösterebilirim. (Laf aramızda, güzel yazılardı!) Daha sonra, İclal Aydın'ın edebiyatçı olup olmadığı tartışıldı. Çünkü, (en azından kendi adıma) edebiyattaki yerini ve başarısını bilmediğim İclal Aydın, ilişkilerini müjdelerken sarfettiği "Eşlerinden boşanmış edebiyatçılardık... İkimizin de gamzesi var!" cümlesiyle tartışmayı davet etmiş, kaçınılmaz olarak "İclal Aydın edebiyatçı mıdır" sorusunu sordurmuştu. Uzmanlarca yapılan tespit ve tetkiklerden sonra da edebiyatçı sayılamayacağına karar verilmişti. İclal Aydın, evet, pozitif enerji saçan, insanlığa mutluluğu öğreten birtakım kitaplara imza atmıştı ama, bunlar onu "edebiyatçı" saymamızı gerektirmiyordu. Kontenjandan (Tuna Kiremitçi kontenjanından) edebiyatçı olmak da pek mümkün değildi. Ben bu konuda Enis Batur gibi düşünüyorum: "Edebiyatçı olsaydı duyardık." Boşanmış olmak, yalnız yaşamak, hele gamzeleri bulunmak, olsa olsa başlayan bir ilişkiye mazaret teşkil edebilir ve bu niteliklere uygun kahramanlarımız da bir ilişkiye başladıklarını ilan etmişlerdir. Bize de öncelikle "hayırlı uğurlu olsun" demek, ilişkileri evlilikle sonuçlanacaksa "bir yastıkta kocamalarını" temenni etmek düşüyor. Tabii burada, boşanmış olan, gamzeleri de bulunan, aynı zamanda tanınmış edebiyatçı olan Tuna Kiremitçi'nin durumu önem arzediyor. Kiremitçi, öyle zannediyorum ki, bu şekilde gündeme gelmekten rahatsız. Biz niçin Kiremitçi'nin yazarlığını, romanlarını değil de, ilişkisini, gamzelerini, İclal Aydın için yazdığı sulusepken övgü yazısını konuşuyorduk? Bütün bunlardan bize ne idi? Niçin yazdığı ilk iki romanla "bu iş olacak" dedirten genç bir yazarın kamuoyu önünde paramparça edilmesini, özel hayatının hallaç pamuğu gibi atılmasını derin bir memnuniyetle izliyorduk? Manyak mıydık biz? Fakat, bu durumu biraz da kendisi hazırladı. Boyuyla (gerçekte uzun boyludur), fiziğiyle (gerçekte yakışıklıdır), gamzeleriyle (gerçekte gamzelidir) aslında hangi ihtiyaca cevap verdiğini düşünmediği ve bilboardlarda görünmek suretiyle itildiği "Küçük Ahmet Altan" konumuna teşne olduğunu gösterdiği için bu sonucu hazırlamış oldu. Belki de hiç rahatsız değildir... İclal Aydın'ın rahatsız olabileceğini düşünmüyorum... İkisi de çok satanlar listesinde hafta içinde ilk 10'a girmiş. Tuna'nın kitabı "Şu Çılgın Türkler"le yarışıyor. İclal biraz gerilerde, kendi türünden biriyle çekişiyor ama farkı kapatacak gibi... Fethi Naci olsa, "Pazar ola" derdi. Ben "oh olsun" diyorum. İkisi için de bundan daha büyük bir ceza düşünemiyorum çünkü.
|
![]()
| ||||||||||||||
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
| Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |