|
T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
| Y A Z A R L A R | 17 ARALIK 2005 CUMARTESİ | ||
|
|
Utanç verici olaylar yaşandı dün. Şişli Adliyesi'ndeki davada Orhan Pamuk'a, davayı izlemeyi gelen yazar ve aydınlara, Avrupalı parlamenterlere fiili saldırıda bulunuldu... Televizyonlarda toplumsal tepkiden söz edenler vardı... Ne tepkisi! Hangi toplum! Şiddetten başka dil bilmeyen, örgütlenmiş bir grup serseri mi toplumu temsil ediyor? Yoksa onları örgütleyenler mi? Ya da her fırsatta düşünce insanları, yazarlar ve toplantılar için savcılara suç duyurusunda bulunan, açılan davalara müdahil olarak mahkeme salonlarını siyasi şov yerine çevirmeye çalışan, derin ve ince bir kaos politikasının maşaları mı? Dün Orhan Pamuk'u tartakladılar, bindiği arabaya hücum ettiler. Mahkeme salonunda bir grup saldırgan Hırant Dink'e "Senin varlığın bizi tahrik ediyor" diye bağrıyordu. Kızıl Elmacılar da oradaydı. Bedri Baykam onlar adına konuşma yapıyordu. Önceden hazırlanmış pankartlarda yazar ve çizerler "misyoner" olmakla suçlanıyordu. Orhan Pamuk'u desteklemek için gelen insanlara "vatan hainleri", "satılmış aydınlar" diye bağrılıyordu. Bu mu toplumun tepkisi? Ne zamandan beri tahrikçilerin tahrikleri tepki adını aldı? İşin vahim tarafı, bir ülkede bir sersesi güruhu ve provakatör grubunun bulunması değildir... İşin vahim tarafı, "bu gelişmelere kamu otoritesi tarafından davetiye çıkarılması, uluslararası arenada, ülke sathında yapacağı yankıya bile bile göz yumulması"dır. Bu celsenin nasıl seyredeceği, ne tür bir gerginlik zemini oluşturacağı günler önceden kestirilmesine rağmen, emniyet güçlerinin hiçbir tedbir almamış olmaları nasıl açıklanabilir? Gerek duruşma salonunda gerek Adliye önünde Pamuk için gelen destekçilerle protesto için gelen saldırganların öbek öbek yan yana olması, hemen her köşede bir bağrışma, bir itişme yaşanması nasıl mümkün olabildi? Bu ülkenin içişleri bakanı, emniyet müdürünün "kırmızı bölgeler" oyunu oynayacağına, asıl dikkat etmesi, önlem alması gereken hadiseler bunlar değil midir? Utanç verici olan budur... Aslında böyle "bir davanın görülüyor olması da Türk demokrasisi ve Türkiye imajı için başlı başına utanç verici"dir. Peki şunu nasıl izah edeceksiniz: Orhan Pamuk için iki ayrı soruşturma açıldı. Biri İstanbul Adliyesi, diğeri Şişli Adliyesi tarafından. İstanbul Adliyesi takipsizlik kararı verdi. Şişli Adliyesi ise dava açtı... Bitmedi... Şişli Adliyesi, suçun işlendiği tarihe göre eski TCK hükümleri dikkate alınarak davanın görülebilmesi için Adalet Bakanlığı'nın izninin olması gerektiğine karar verdi ve Adalet Bakanlığı'na yazı yazdı. Bakanlık cevabında, yeni TCK'ya göre işlem yapılsın, dedi. Ama Adliye eski TCK'ya göre yargılama kararında ısrar edip tekrar Adalet Bakanlığı'na başvurdu... Ama bu kez cevap gelmedi... Cevap gelmeyince duruşma 7 Şubat'a ertelendi... Şu açık: Adalet Bakanı'nın buradaki işlevi hukuki değil, siyasi... Bakanlık siyasi irade olarak "böyle bir konuşmadan böyle bir davanın açılmasını özgürlükler düzeni, ülke imajı açısından uygun görmüyorum, Pamuk'un yaptığı konuşmada 'Türklüğü alenen aşağılamak' niyeti görmedim" deseydi, tartışma biterdi... Türkiye'nin AB ilişkisinde yola engel dizmek işini üstlenmiş, yapılamamış bir toplantının katılımcılarına meclis kürsüsünden "milleti arkadan hançerleyen hainler" diye bağıran bir Adalet Bakanı'ndan ne beklenebilirdi ki? Ama artık bu iş Adalet Bakanı'nı aşıyor... Mesele önce hükümetin, sonra Türkiye'nin meselesi... 7 Şubat'a kadar siyasi iktidar kararını vermeli: Otoriter bir ülke mi istiyor yoksa açık bir toplum mu?
|
![]()
| ||||||||||||||
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
| Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |