|
T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
| Y A Z A R L A R | 17 ARALIK 2005 CUMARTESİ | ||
|
|
Demokrasilerde "muhalefet ve muhalifler"den, otoriter-totaliter sistemlerde "rejim düşmanlığı ve rejim düşmanları"ndan söz edilir. Bu tespiti ilk kez ne zaman paylaştım ve aktardım, tam olarak hatırlamıyorum. Ama bir 20 yılı vardır mutlaka... Bazı düşünür ve yazarlarca öne çıkarılan bu tespitin yapıldığı yıllar Sovyetler Birliği'nin (ve onun himayesi altındaki "sosyalist ülkeler"in) ayakta olduğu yıllardı. Sovyetler Birliği'nde insan hakları mücadelesi veren entellektüeller yönetim tarafından birer "rejim düşmanı" olarak nitelenerek hapishane ya da akıl hastanelerinin yolunu tutuyorlardı. Bu ülkede yöneticileri ve yönetim tarzını eleştirenler-itiraz edenler demokrasilerde olduğu gibi "muhalif" olarak adlandırılmıyorlardı. İtiraz edilen konu o kadar önemli değildi. İtiraz, yönetim tarafından kabul görmüş resim, müzik ya da edebiyat tarzına ilişkin olabilirdi. İnsan hakları ve özgürlükler gibi siyasi-felsefi meseleler ise bağrından en çok "rejim karşıtı" çıkaran alanlardı... Son umutlarını Rus Devrimi'nden hemen sonra gelen "yirmili yıllar"ın ilk yarısında hepten kaybeden Rus entellektüelleri "Duvar"ın yıkılışından önceki son 10-15 yıl içinde "rejim düşmanlıkları"nı iyiden iyiye artırdılar. Bu çabanın sistemin çöküşünde çok önemli bir yere sahip olduğunu söylemek yanlış değildir. Hatırlayın, Soljenitsin'in tek başına Sovyetler Birliği'nin başına ne dertler açtığını hatırlayın. Romancının dev eseri Goulag Takımadaları sadece bir roman gibi okunmakla kalmadı. Claude Lefort gibi seçkin siyaset felsefesi filozofları bu eseri Sovyet sisteminin siyasi-felsefi bir analizi olarak da baş tacı ettiler. İlerlemiş yaşına rağmen insan hakları için mücadele veren Saharov'u hatırlayın. Felsefeci-mantıkçı-romancı Zinoviev'i hatırlayın. Sovyet sistemini mizahla alaşağı eden "Işıldayan İstikbal" adlı romanını hatırlayın... Bugün AB yetkilileri ve yabancı parlamenterlerin Orhan Pamuk'un duruşması için Türkiye'ye akın ettiklerini görünce, ister istemez, zamanında başta Saharov olmak üzere Rus "rejim düşmanları"na yapılan ziyaretleri hatırladım. Sovyetler Birliği'ne Batı'dan resmi sıfatlı kim gelirse bu "düşmanlar"ı mutlaka ziyaret ederdi. Bu işe artık -sanki- Ruslar da alışmıştı... Önce ekonomik vs sorunlar, sonra bir "rejim düşmanı" ziyareti... Ama hakkını vermek lazım: Sovyetler Birliği'nden bu "rejim düşmanları"na yönelik bir "işkence" haberi gelmezdi. Tamam, "akıl hastanesine kapatmak" gibi (hani bir zamanlar Said Nursi'ye de uygulanan) bugün artık "işkence" tanımına giren uygulamalar eksik değildi. Ama (ben öyle hatırlıyorum) bu totaliter sistem bile "düşmanlarını" filistin askısı-elektrik verme vs gibi işkencelerden geçirmiyordu. Ayrıca unutmadan: Saharov gibi "rejim düşmanları"na yapılan ziyaretlerde ziyaretçileri yuhalayan sovyet vatandaşlarına da rastlanmazdı. Bugün artık doğusu ve batısıyla Avrupa'da -Rusya'da dahil olmak üzere- hiçbir ülkeye eskinin "insan hakları ziyaretleri" benzeri seferler düzenlenmiyor. AB yetkililerinin ya da parlamenterlerinin birliğin 25 ülkesinden birisine -ve Rusya'ya- giderek "Siz ne yapıyorsunuz, bir romancı hakkında böyle bir dava açılır mı?" diye çıkıştığına şahit olmuyoruz. Türkiye hariç tabii ki! Türkiye, Avrupalı olduğunu ısrarla vurgulayan Türkiye hariç! Bu manzaranın ülkemiz için kara bir leke olduğunu kabul etmeliyiz. 25 yıl önce Saharov'a yapılan ziyaretlerin bir benzerinin bugün Orhan Pamuk'a yapılıyor olması bizi utandırmalı. "Rejim düşmanları" sıfatının yerine "muhalifler"i koyamamış olmamız bizi ciddi olarak düşündürmeli. Koskoca Sovyetler Birliği'nin bile taşıyamadığı bu "çağ dışı" zihniyet bizim de yakamızı bırakmalı.
|
![]()
| ||||||||||||||
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
| Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |