|
T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
| Y A Z A R L A R | 17 ARALIK 2005 CUMARTESİ | ||
|
|
Baştan uyarayım: Bu yazı meslek liselilerin Açık Öğretim Lisesi mezunu olarak üniversiteye girmeleriyle ilgili; ancak ben bu konuda müthiş önyargılıyım. Önyargım temel bir kabule dayanıyor. 'Dünya sistemi'nin belli konularda kesin kararlı olduğuna inanıyorum. Kararlılık alanlarından biri de İmam Hatip Liseleri... Dünya sistemini ikna etmeden ya da dünya sisteminin etkisini sıfırlamadan bu alanda herhangi bir gelişme yaşanabileceğine inanmıyorum... Hükümet üyeleri, Ak Parti mensupları kusura bakmasınlar, isterlerse benim önyargıma versinler, ama "İmam Hatip mezunlarının Açık Öğretim Lisesi diplomasıyla üniversiteye girişte önlerinin açılması" haberine, daha duyar duymaz, "Bu imkânsız" tepkisini verdim ben. İzleyenler hatırlayacaktır; Kanal-7'de Erhan Çelik konuyu yorumlamamı istediğinde de, bu yolla herhangi bir iyileşmenin söz konusu olamayacağını açık seçik ifade ettim... İmam Hatip'te okuyan gencimiz mezun olduktan sonra Açık Öğretim Lisesi'ne kayıt olup bir de oradan diploma alacak... Ya da, İmam Hatip'te okurken ara sınıflardan birinde yatay geçiş yapıp Açık Öğretim'den mezun olacak; sonra üniversite sınavına girecek... İlk durumda, beli bükülmüş bir ihtiyar olarak, ikinci durumda ise İmam Hatip Lisesi değil Açık Öğretim Lisesi mezunu olarak üniversiteye girmenin câzip nesi var Allah aşkına? Eğitim alanında uzmanlaşmış bir gazeteci, Milliyet yazarı Abbas Güçlü, konuya eğildiği dünkü yazısında, "Neyi tartışıyoruz ki?" diyordu. Tespitini birlikte okuyalım isterseniz: "Geçen yılın resmi rakamları ortada. ÖSYM verilerine göre, 2005 ÖSS'ye 52 bin 885 açık lise mezunu girdi ve bunlardan sadece 1290'ı 4 yıllık fakültelere yerleşti. ÖSYS'ye giren imam hatip mezunu sayısı ise 53 bin 52'ydi. Bunlardan da 1638'i 4 yıllık lisans bölümlerini kazandı. / Yani imam hatip ve diğer meslek lisesi mezunları için can simidi olarak atılan açık lisenin başarı oranı, imam hatiplerinkinden düşük. / Bu yüzden neyin müjdesi veriliyor, neyin paniği yaşanıyor, gerçekten anlayabilmiş değilim." Siz anlayabilmişsinizdir umarım. Medyanın "İmam Hatip kıyağı" diye sunduğu yeni düzenleme ile meslek liselerinden mezun öğrencilerin dertlerine çare bulunmuş olmuyor. Dört yıl daha okumayı göze alan veya son yılını Açık Öğretim Lisesi'nde okumaya razı olan birkaç meslek lisesi mezunu üniversiteye girmeyi başarabilir; onlar da hangi fakülteye? Hükümet kurulduğundan beri katsayı engelini aşıp meslek lisesi mezunlarına düz liselerle eşit hak tanımayı sağlamak için çaba harcıyor. Bütün girişimler akim kaldı, püskürtüldü. Köklü çözüm YÖK yasasında değişiklik yapmak, ama bunun için de anayasa duvarı var. Anayasayı değiştirmeye kalksa çoğunluğu bulamayacağı endişesinde. Bu yüzden de, 'Abdülmucit Kesbiçer' formülleriyle sorunun etrafından dolaşmayı deniyor... Bana sorarlarsa yazık ediyor. Dostlarıma göre ise ayıp ediyor. Baştaki önyargımı tekrarlarsam ben de ayıp etmiş olur muyum: İmam Hatip mezunlarının üniversiteye girişte uğratıldıkları ayrımcılık 'yerli' bir projeyle ilgili değil; bunu Kemal Gürüz başlatmış Erdoğan Teziç devam ettiriyor olabilir, ama şu anda 'uluslararası bir proje' bu... İmam Hatipleri dünya sistemi tarafından kara listeye konulmuş eğitim kurumları arasına aldırmayı başardılar. Bu sebeple olumlu sonuç almak çok zor. "Bir yabancı irade yerli dinamiklerden daha etkili olabilir mi?" sorusu eşliğinde huzursuzluk duyduğunuzu biliyorum. Maalesef durum böyle. İslâm Dünyası'nda varolan 'medrese' eğitimi dünya sistemi tarafından hedef olarak seçildi; bizden birileri de İmam Hatipleri o listenin içine sokturdu. Bana öyle geliyor. Bu sebeple de, burada gösterilen çabalar sonuç alamıyor... Bu noktaya yeni gelmiş değilim; daha Ak Parti iktidara ulaşmadan edindiğim izlenimi pek çok kişiyle paylaştım, esintilerini de zaman zaman burada yazdım, İmam Hatip Liseleri ile ilgilenen kişilere aktardım, dernek yöneticilerine çıtlattım. Her düzeltme çabasında içimden "Başarılı olsunlar" diye duamı esirgememekle birlikte hiçbir umuda kapılmadım. Dahası, bu konuyla özel olarak ilgilenen bazı yetkililer önünde, "Ne kadar önyargılısın" denmeyi göze alarak, "Daha farklı bir yöntem benimsemez, konuyu 'katsayı' sorunu olarak görüp onun üzerinde yoğunlaşmayı sürdürürseniz, sonuç alamazsınız" demeyi ihmal etmedim. Önyargımı sizlerle paylaştığıma göre çözüm yolu özetimi de sunabilirim: Sorunu 'din-devlet ilişkisi' çerçevesindeki yerine oturtmadan, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın konumunu gözden geçirmeden, Alevilerin durumunu hukukî bir sonuca bağlamadan, zorunlu din dersi uygulamasını ele almadan çözmek mümkün görünmüyor bana. Aksi halde, hep hayal kırıklığına uğrayacak, hep aldatıldığınızı hissedeceksiniz.
|
![]()
| ||||||||||||||
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
| Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |