T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
G Ü N D E M 19 ARALIK 2005 PAZARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Mevlana gel dedi dünya icabet etti

Aziz Pir'in yeşil kubbeli türbesini ziyaret ederken, O'nun yine böyle bir Aralık günü, hasta döşeğinde çevresini saran dostlarına teselli edici sözlerle şöyle seslendiğini duyar gibiyim: "Ölüm günü tabutumum yürüyünce, şu dünyanın derdiyle dertleniyorum sanma. Bana ağlama, 'yazık!' 'yazık!' deme."

Mevlana'nın şehrindeyim. Uçaktan seyrettiğim başı karlı dağlar ve beyaz bulutlar geride kaldı. Ortalıkta bahara has serin bir esinti var. Kuşluğun diri ışıkları yoğunlaştıkça gün daha da güzelleşiyor. Güneş parlıyor. Şehrin merkezine doğru ilerliyorum. Bakışlarımın düştüğü her yerde yeşil türbeyi arıyorum. Heyecanlanıyorum. Kalbim küt küt atıyor. Yüreğim, göğün sonsuzluğuna doğru kanatlanmak için çırpınan bir kuşa dönmüş. Üflenince hazin sesiyle inleyen, içi boş bir ney gibiyim. Konya'ya her gelişimde yaşadığım tuhaf hal içindeyim yine. Sanki bütün mevsimlerin dışında bir iklimdeyim. Gönlümün tellerine bir mızrap vuruluyor. Ruhum, ötelere ait şarkılar şakımaya can atıyor. Yüzüm, sararmış hissediyorum. Ama batarken sararan Şems'ten (güneşten) işaretler taşıyor mu? Şeb-i Arus'a (düğün gecesine) hangi hediye ile geldim? Hazreti Mevlana'nın, "Kim olursan ol, yine de gel!" diyen davetine icabet etmek için gönlümün aynasını parlattım mı ki?

Aziz Pir'in yeşil kubbeli türbesini ziyaret ederken, O'nun yine böyle bir Aralık günü, (1273 yılının aralık ayının başlarında) hasta döşeğinde çevresini saran dostlarına teselli edici sözlerle şöyle seslendiğini duyar gibiyim:

"Ölüm günü tabutumum yürüyünce, şu dünyanın derdiyle dertleniyorum sanma. Bana ağlama, 'yazık!' 'yazık!' deme." Sanki bir gün yattığı yerden doğrulacakmış gibi dipdiri. Yaşıyor. Ve hal diliyle şöyle devam ediyor konuşmasına: "Cenazemi görünce, 'ayrılık!' 'ayrılık!' deme. Buluşma, görüşme zamanım o vakittir benim. Beni toprağa verince, 'elveda!' 'elveda!' deme sakın. Mezar, cennetlikler topluluğun perdesidir".

ŞEMS'LE AÇILAN SAYFA

Mevlana caddesinde dolaşırken, 'Şems'le ilk karşılaştığı yer neresi acaba?" diye düşünüyorum. Atın sırtında Hazreti Pir. Dalgın. Ruhu mana aleminin derinliklerinde sema ediyor. Atın yuları talebelerinden birinin elinde. Birden garip bir adam belirip soruyor: "Peygamber Efendimiz mi büyük, Bayezid-i Bistami mi?" Hazret, ürperiyor. Bugüne kadar hiç böylesine garip bir adamla ve böyle ilginç bir soruyla karşılaşmamış. "Elbetteki Peygamber Efendimiz" diye cevap verirken, veli insanın iç alemindeki manevi menzillere işaret ediyor. Sonraki günler herkesçe malum. Anadolu'yu baştan başa dolaşmış ve sert mizacına dayanabilecek öğrencisini bulmak için dua eden Şems, nihayet kendisini anlayacak öğrencisine kavuşmuştur. Ya Mevlana? O ise, onu mest edecek, "Şems"i bulmanın manevi sarhoşluğuyla, büyük bir sorumluluk üstlenmeye hazırlanmaktadır.

Olgunluğa dönen manevi yol

Sema, Allah'ın mahlukata "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" sorusuna tüm hücrelerin: "Evet Rabbimizsin" deyişini duymak ve mest olmaktır. Zerreler, güneşin ışığında sema eder, ama nasıl bir enstrümanla sema ettiklerini insanlar bilmez. Sema, diri insanların canlarına dinginliktir, huzurdur. Denilir ki: Sema ehlinin biri doğuda, öbürü batıda da olsa, birbirlerinin hallerinden haberdardır. Mevlana'nın ilhamıyla oluşan ve gelişen sema, olgunluğa doğru yapılan manevi yolculuğu temsil eder. Ruhun adeta miracıdır. Yedi bölümdür. Her bölümün ayrı bir manası vardır. Sema, kulun hakikate yönelip, akılla, aşkla yücelip, Hakk'ta yok oluşu ve olgunluğa ermiş, kamil bir insan olarak tekrar kulluğuna dönüşüdür. Bütün varlığa, bütün yaratılanlara yeni bir ruhla, sevgi için, hizmet için dönüşüdür. Semazen hırkasını çıkarmakla, manen ebedi aleme, hakikata doğar, orada yol alır. Başındaki sikkesi nefsinin mezar taşı, üstündeki tennuresi nefsinin kefenidir.

Mevlana hayranı Sudanlı bakan

Şeb-i Arus'un bu yıl Sudan'lı konukları da vardı. Bakan Atilla Koç'un davetlisi olarak Türkiye'ye gelen Sudan Kültür Gençlik ve Spor Bakanı Muhammed Zeyn Ahmed'in tam bir Mevlana hayranı olduğu ortaya çıktı. Sudanlı Bakan, Konya'ya ve Mevlana'ya gelmenin şimdiye kadar bir türlü kısmet olmadığını, sonunda bu amacına ulaştığı için çok mutlu olduğunu söyledi.

  • Hamit CAN

    Erdoğan ve Baykal hoşgörüde buluştu

    Mevlana Celaleddin'i Rumi Hazretleri, vefatının 732. yılında dünyanın dört bir yanından gelen Mevlana hayranları tarafından dualar eşliğinde anıldı. Ölümünü Allah'a ulaşma olarak gören ve "düğün günü" ilan eden Mevlana için düzenlenen Şeb-i Arus törenleri siyasilerin de ilgi odağı oldu. Son günlerde birbirlerine karşı sert sözler sarfeden Başbakan Erdoğan ile CHP lideri Deniz Baykal, "gel" çağrısına uyarak Mevlana hoşgörüsünde buluştu.

  • Erhan SEVEN

    Göğün derinliğinde parlayan bir yıldız

    Mevlana'nın asıl adı Muhamed Celaleddin'dir. Bugün Afganistan'ın kuzey sınırında bulunan Belh'te doğdu (1207. Muhammed Celalleddin, henüz çocuk yaştayken, ailesi ile birlikte Belh'ten çıkar. Babası Sultanü'l-Ulema Bahaeddin Veled, saygın bir ilim adamıydı. Düz yazılardan oluşan Fihi Mafih adlı kitabında, Semerkant'ın Moğollar tarafından kuşatılmasını izleyen çağda çocuk olduğuna dair bilgilere rastlarız.

    Bahaeddin Veled, 1219 yılında Belh'i terk etmeye karar verdi. Horasan'ı aşarak İran'a göç etti. Belh şehri tarumar edildiğinde, Mevlana, ailesiyle birlikte Ortadoğu coğrafyasındaydı. Ailenin yolculuğu anlatılırken, Nişabur'da yaşayan bilge ve şair Ferideddin Attar'dan söz edilir. Mevlana, babasıyla birlikte Ferideddin Attar'ın yanından ayrılırken, Attar'ın, Mevlana'yı bir ummana benzeterek, arkalarından şöyle dediği söylenir: "Subhanallah! Bir umman, bir ırmağı izliyor!".

    Bahaeddin Veled'in, ailesiyle birlikte Konya'ya yerleşmeden önce bir süre Suriye'ye yerleştiğini öğreniyoruz. Yıllar sonra Mevlana ailesi, Anadolu'yu geldiğinde o zamanlar adı Larende olan Karaman'da konaklar. Dönem Selçuklu dönemidir. Konya, başkenttir. Sultanu'l_Ulema, Bahaddin Veled, medresede ders vermek üzere Konya'ya tayin edilir.

    Anadolu, Mevlana'yı derinden etkiler. O'nun yaşadığı dönem birçok ünlü düşünür, şair ve alimin de yaşadığı bereketli bir çağdır. Muhyiddin İbn Arabi, Şam'dadır. O'nun üvey oğlu Sadreddin Konevi Anadolu'da. Yine Yunus Emre, Hacı Bektaşı Veli, Hacı Bayram Veli, Sadi, Razi, Attar... Ve daha nice veliler ve bilgeler. Göğün en yükseğinde parlayan yıldızlar gibidirler. Hepsinin ortasında ve en çok parlayan yıldız Mevlana'dır.

    Geri dön   Yazdır   Yukarı


  • ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar
    Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
    Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi