T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 26 ARALIK 2005 PAZARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Kulis
Taha KIVANÇ


Güvence

Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, yeni elden geçirilmiş Türk Ceza Kanununun (TCK) 301. maddesi uygulanarak açılan dâvâlar kendisine her hatırlatıldığında, "Türkiye'de sanki fikir özgürlüğü yokmuş gibi bir hava estiriliyor, bu vebaldir" diyor ve ekliyor: "Dâvâların sonucunu beklemek lâzım; göreceksiniz, TCK 301'den fikir suçu ve mahkumiyet çıkmayacak..."

Bu açıklama her karşıma çıktığında, "Bu kadar kesin konuşturan güvenceyi bakana kim verdi acaba?" düşüncesi aklımdan geçiyor... Öyle ya, neredeyse hergün açılan dâvâlardan hep beraat kararı çıkacağından bu kadar emin olmak biraz fazla. Çünkü, benim baktığım pencereden tam tersi bir manzara görülüyor: TCK 301. maddeye göre açılan dâvâların çoğu hapis cezasıyla sonuçlanabilir...

"Dâvâ açılması önemli değil, siz sonuca bakın" mantığı da, sonuçta gerçekten beraat kararı çıkacak olsa bile, olağanüstü mahzurlu.

TCK'da yapılmak istenen son değişikliklerin tartışıldığı ortama, ben de, 'fikir suçu' kavramına haklılık verecek bazı maddeleri eleştirerek katılmıştım. Eleştirdiğim maddelerin başında da TCK 301 geliyordu. O maddede her anlama çekilebilecek esnek tanımlamalar var, "Yargıçlar o tanımlamaları sanık aleyhine kullanacaktır" görüşündeydim...

Bir sabah, yasakçı maddelerin kanunda olması gerektiğini medyada savunan bakan aradı beni. Düşüncemin yanlış olduğunu, madde o biçimle yasalaşsa bile fikri açıklamanın önünde bir engel olarak kullanılmayacağını anlattı. Dediği şuydu: "Gerekçeden mahzurlu cümleleri çıkardık. Bu yasanın Avrupa Birliği ile uyum amacıyla çıkarıldığını savcılar ve yargıçlar da biliyor. Konu önlerine geldiğinde savcılar tâkipsizlik kararı verecektir. Diyelim dâvâ açıldı, yargıcın kararı ceza verme yönünde olmayacaktır. Diyelim, bir mahkeme ters bir karar verdi, Yargıtay faslında durum düzeltilecektir. Hiç merak etme."

Sözcüğü sözcüğüne aynı olmasa da, arayan bakanın bana anlattığı buydu. Kendisine verdiğim şu cevabı o da hatırlıyordur herhalde: "Siz dalga mı geçiyorsunuz" dedim. "Bir yazarın, görüş açıklayanın ağır ceza mahkemesinde yargılanması, o insan, ailesi, yakınları, tanıdıkları üzerinde nasıl bir etki yapıyor, habersizmiş gibi konuşuyorsunuz. Her duruşma o insanlar için 'Babamız mahkum olur mu?' tedirginliğine yol açıyor..."

Şimdi bir başka bakan, "Dâvâlar açılıyor, ama göreceksiniz mahkumiyetle sonuçlanmayacak" diyor... Ben de, "Acaba bu kadar keskin konuşturan güvenceyi ona kim verdi?" diye kendi kendime soruyorum...

Bu 'güvence' olayı önemli. Çünkü, TCK üzerinde tartışmalar devam ederken, 'yasakçı maddeler' eleştiri alınca, Başbakan Tayyip Erdoğan, "Bu tür maddeler Avrupa ülkelerinde de var" demişti. Sadece TCK 301'den şu bir ay içerisinde 100'e yakın dâvâ açıldı; çok merak ediyorum, AB üyesi ülkelerin herhangi birinde, bir söz söyledi veya düşündüğünü yazdı diye hakkında dâvâ açılan tek kişi oldu mu son on yıl içerisinde?

Başbakanı "Başka ülkelerde de var" diye konuşturan kendisine verilen 'güvence' olmalı. O güvenceyi kim vermişti acaba?

Türkiye'nin AB'den müzakere tarihi alma amacıyla yasalarını elden geçirdiği günlerin o ünlü 'zina' maddesini hatırlıyor musunuz? Durduk yerde bir madde icat edilip yasaya konulmuş, AB eksenli itirazlara rağmen Meclis'ten geçirilmek istenmişti. Herhalde hatırladınız. O maddeyle ilgili tartışmalar sırasında da, Başbakan Erdoğan, "Bu tür maddeler Avrupa ülkelerinin ceza kanunlarında da var" açıklamasını yapmıştı...

Brüksel'e kadar o maddenin Avrupa ülkelerinde de varolduğunu iddia ederek gitti Türk heyeti, ancak görüşülen AB heyetinden gelen "Hangi ülkede, hangi yasada?" sorusuna cevap verilemediği için, dönünce, madde üzerindeki ısrardan vazgeçildi.

Başbakan Erdoğan'a "Bu tür maddeler AB ülkelerinde de var" açıklamasını yaptıran 'güvence'yi kimin verdiğini o zaman da merak etmiştim. Anlamsız ısrar yüzünden, Türkiye, müzakere tarihi almak istediği AB'nin kuşkularını üzerine çekmiş ve muhtemelen pazarlıklarda alta düşmüştü.

Şu yakınlarda olana çevirin dürbününüzü: TÜSİAD yöneticileri Ömer Sabancı ve Mustafa Koç'un açıklamaları üzerine, Başbakan Erdoğan, cebinde taşıdığı kitapçıktan anayasanın 138. maddesini okuyarak savcıları göreve çağırdı. Akşam çıktığı bir programda da, "Bu bir suç duyurusu mu?" sorusuna "Elbette" cevabını verdi. Merak bu ya, kendisine o konuşmaların 'yargıya müdahale' anlamına geldiği ve bu yüzden Anayasanın 138. maddesine aykırı olduğu 'uzman görüşü'nü kim verdi acaba?

Bu akılları veren Adalet Bakanı Cemil Çiçek olamaz herhalde. Başbakanın TÜSİAD'la kavgasının hemen ertesinde ortaya atılıp, "Hükümetle TÜSİAD arasında arabuluculuk üstlenen" o çünkü...

Ben 'güvence' vereni gerçekten merak ediyorum. Ya siz?

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi