T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 26 ARALIK 2005 PAZARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv
Yasin AKTAY

Yasalar metinlerinde durdukları gibi durmaz

Yasalar ifade edildikleri metinlerin içinde durdukları gibi durmuyor. Bir savcının diliyle, bir yargıcın kararıyla bambaşka bir şeye dönüşebiliyor. İlk anda ifade edildikleri şekle bakıldığında çok masum durabilen yasalar, bu dilde ve bu kararda iki tarafı kesen keskin bir kılıca dönüşebiliyor.

Bazı yasaların gözettiği amaçlar mefhum-u muhalifi düşünüldüğünde aksi düşünülemeyecek bir değeri de ifade ediyor. Geçmişte kalan 312. madde, mesela, kötü bir şey mi söylüyordu? Bütün amacı halkı birbirine karşı kin ve düşmanlığa sevk etmeyi yasaklamak değil miydi? Bunu kaldırmayı savunmak adeta halkı birbirine karşı kin ve düşmanlığa sevk etmeye hak talebi gibi algılanabilirdi. Veya TM 8. madde... Bunların devamında ısrar edenler zaten hiçbir zaman bu yasaların bazı savcıların dilinde ne hale gelebileceğine dair mevcut uygulamalara bakmayı bile kabullenmeden sürdürdüler ısrarlarını. Oysa insanları birbirine karşı kin ve nefrete sevk edici, terörü kışkırtıcı hareketler de asla kabul edilemezdi. Ancak bunu önleme iddiasıyla işletilen yasalar, halkın kin ve nefretini gerçek anlamda körükleyen bir çok durumu görmezden gelerek, aslında hiç ilgisi olmayan bir çok olaya bu yasanın uygulanabileceğine karar veriyordu.

Tuhaflığa bakın ki, 312'nin uygulandığı her durumda halkın değişik kesimlerinin birbirine olan kini, nefreti ve öfkesi daha da artmıştır. Giderilemeyen bir husumeti özenle işlemiştir bu yasa. Kaldırılması iyi oldu. Ama onun kaldırılmasıyla ortaya çıkan durum, sorunun yasalarda değil, bunların kimin eliyle uygulandığında olduğunu iyice açığa çıkardı.

Demokrasi ve fikir hayatımızın yeni büyük fitnelerinden biri olacağı anlaşılan 301. maddenin esprisi de "Türklüğe hakaret etmeyi yasaklaması" ve vukuu halinde bunu cezalandırmayı öngörmesi. Şu âna kadar uygulandığı 8 davanın her birinde tam tersi bir sonuç vermesi ilginç değil midir? Yasanın amacı Türklüğün onurunu korumak, ama uygulayanlar bunu yapmanın yolunu, uzaktan yakından alakalı görünenin ağzını burnunu dağıtarak, "bulaşılmaz belalılar" imajı vererek bulmuş görünüyor.

Aslında hangi yasanın hangi olaya uygulanabileceğine birilerinin "karar" vermesi gerekiyor. Maalesef bu karar, terazisinde milim şaşma olmayan adalet mekanizmasının kendi duyarlılığının ve inisiyatifinin bir sonucu olmuyor. Yasayla olayın ilgili olduğuna karar vermek için yorum gerekiyor, evet, ama herkesin yorumu da geçerli değil. Olsaydı mesela Orhan Pamuk'un söyledikleri değil, her ne söylemişse, bunu bir dava konusu yapanların "Türklüğe hakaretten" yargılanması gerektiği rahatlıkla savunulabilirdi. Çünkü bütün dünyanın önünde Türklüğü küçük düşüren bir görüntüye yol açmışlardır. Üstelik bu hakaret, îmâ yollu, olası bir hakaret değil, fiilen gerçekleşmiş bir hakaret olarak ortadadır. Türkleri farklı bir fikre asla tahammül etmeyen, farklı bir fikri anında boğmaya çalışan insanlar olarak resmetmiş; adeta "90 yıl öncesine gitmenize ne gerek var, biz aynı şeyi bugün de yaparız" diyen bir görüntüyü üretmişlerdir

Bir de Hrand Dink'in bir TV programında sarf ettiği şu sözlere bakın: "Benim Türklüğe hakaret etmekten dolayı alma ihtimalim olan bir ceza umurumda değil. Tabii ki o da az bir mağduriyet değil. Ama asıl mağduriyetim, benim değerlerimle de hiçbir şekilde uyuşmayan ve asla yapmayacağım bir suçun damgasının alnıma vurulmuş olmasıdır".

Söylediklerini dinlemediği halde linç etmeye kalkışanlardan daha az Türk vatandaşı olmayan Dink'in karşılaştığı muamele, bir yasanın gerektirdiği bir muamele değildir. Ne kadar inkar etsek de, kimliklerin bizim gerçeğimiz olmasının ve bunun inkarına dayalı bir ideolojinin giderek hırçınlaşmasının bir sonucudur. Yasaları Dink gibi, söylediklerini yüksek bir makullük düzeyinde söylemeyi her zaman gözetmiş birine uygulamaya "karar" verenlerin Türklüğe hakaretin âlâsına yol açtıkları açık.

Bunu görmüyorlarsa bir dert, görüp de yapıyorlarsa bambaşka bir derde müptelayız demektir.

Geri dön   Mesaj gönder   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Dizi | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi