AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Sartre, Nietzche, Kierkegaard ve tabii ki Mehmet Yakup!

Eskiden, anasının ak sütü gibi helal olan Yakup ismini niçin "Y" harfiyle geçiştirdiğini merak ederdim. Bir arkadaşım, "dinsel çağrışım yaptığı için kullanmıyor" demişti ama, pek de inandırıcı değildi. Çünkü, Mehmet ismi de dinsel çağrışım yapıyordu ve aynı saikle ondan da vazgeçilebilirdi. Fakat Yakup Yılmaz arkadaşımız, "Mehmet" olan ismini özenle korudu ve adeta hafızalarımıza kazıdı.

Bu yazıyı geçen hafta (Hürriyet'in "Mehmet Yakup diyor ki: Her gün önemlidir" anonsundan hemen sonra) yayımlayacaktım. Araya tam sayfa ilanlar ve AB meselesi girince bugüne kaldı.

Evet, Mehmet Yakup diyormuş ki "Her gün önemlidir..." Hürriyet refikimiz, bu çok ilginç, harikulade, hiç duyulmamış, akıllara seza aforizmayı iki gün boyunca birinci sayfanın sol üst köşesinden anonsladı. Sonra da, değerli yazarın, artık günlük yazılarıyla aramızda olacağını müjdeledi.

Bu güzel müjdeyi değerlendirmeye başlamadan önce, Mehmet Yakup'un aforizma, savsöz, darbımesel değerinden öte, bir teze, bir iddiaya, (hadi bir kıyak geçelim kendisine) bir felsefeye işaret eden lafını irdeleyelim azıcık.

Her gün önemlidir, tamam da; bu konuda karşıt bir önerme, bu önermenin istinad ettiği bir felsefe, yahut gözümüzün içine baka baka "Hayır, hiçbir gün önemli değildir" diyen bir müddei mi var ki, Mehmet Yakup bizleri her günün önemli olduğuna inandırmaya çalışıyor.

Hem, Mehmet Yakup kim ki, sıradan bir laf olmaktan öte değer ifade etmeyen bu cümle birdenbire önem kazanıyor? Üstelik bunu Sartre, Nietzche, Kierkegaard filan da değil, Mehmet Yakup söylüyor...

Haksızlık etmek istemem ama, bana birazcık Kenan Evren'in vecizelerini hatırlattı. Evren de, devr-i saadetinde, olur olmaz, "Orman milli servettir", "Ateş felaket getirir" türünden laflar eder, TRT televizyonu da "ibrik" ve "necefli maşrapa" eşliğinde çerçeve içinde sunardı bunları. Anlardık ki, orman milli servettir ve ateş felaket getirir.

Birileri Mehmet Yakup'u kekliyor muydu yoksa?

Belki de Ertuğrul Özkök'ün başının altından çıkıyordu bu çılgın fikirler.

Olabilir miydi?

Neyse... Şimdi gelelim, önce Sabah grubuyla anlaştığı söylenen, sonra da Doğan grubunda kaldığı ilan edilen Mehmet Yakup Yılmaz'ın Hürriyet yazarlığına.

Önceki performansına bakarak çılgın bir Türk yazarı olacağını tahmin ettiğimiz Mehmet Yakup, anlaşılan Fatih Altaylı'dan boşalan yeri doldurmak için konuşlandırıldı o köşeye.

Hayırlı uğurlu olsun diyoruz.

Mutlaka iyi bir insandır, mutlaka başarılı bir gazetecidir, muhtemelen güzel yazılar yazacaktır ve havasını bulduğunda "Her gün önemlidir" türünden hiç kimsenin aklına gelmeyen laflar edecektir ama, bence bir imaj sorunu var değerli yazarın. Nasıl derler, fazla seveni yok. Çünkü, gittiği yerlerde infialle karşılanıyor.

Sabah grubuyla pazarlığa oturduğunda Aktüel yazarı Ahmet Altan istifa etmişti. Hürriyet'te yazacağı kesinlik kazanınca da Murat Bardakçı ("Ben bu adamla aynı çatı altında çalışamam" diyerek) gazeteyle yollarını ayırdı. Medyatava'dan istihbar ettiğimize göre, Ahmet Hakan da rahatsızlığını Ertuğrul Özkök'e iletmiş.

Mehmet Yakup, dün, özür anlamına gelen bir yazı yazdı ve aile boyu ajanlıkla suçladığı Bardakçı'nın gönlünü aldı.

İyi de yaptı.

Kırdıklarıyla bir şekilde halleşmesi gerekiyordu. Bence Ahmet Altan ve Ahmet Hakan'a da bir özür borcu var. İlkini, "Fransız Ahmet" diye manşetten "vatanseverlere" hedef göstermiş, ikincisini de (yine manşetten) yolsuzlukla suçlamıştı. İleriki vadede, iki Ahmet'ten de özür dileyeceğini zannediyorum.

Fakat benim korkum şu: Gittiği yerlerde infialle karşılanan Mehmet Yakup Yılmaz, olur a, bir gün Yeni Şafak'a gelmeye kalkarsa ne yaparız?

Daha doğrusu ben ne yaparım?

İsmi "Ahmet" olan yazarlardan hoşlanmadığını zannettiğim Mehmet Yakup Yılmaz, kendisiyle ilgili olmayan bir benzetmeyi (niyeyse) üzerine alınıp bu satırların yazarını mahkemeye vermiş, o zamanın (5 yıl öncesinin) koşullarına göre "yüklü" sayılabilecek bir tazminat kazanmıştı. Üstelik, normal tahsilat yoluna gitmemiş, bir de "haciz mekanizmasını" devreye sokmuştu. Böylece, "meslektaşının maaşına haciz koyduran ilk gazeteci" olarak altın harflerle Türk basın tarihine geçmişti.

Büyük konuşmak istemiyorum ama, beni "özür" kesmezdi...


5 Ekim 2005
Çarşamba
 
AHMET KEKEÇ


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi
Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon
Ramazan | Arşiv | Bilişim | Dizi
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED