|
|
|
Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
|
|
|
|
Geçen hafta pazartesi günü yayınlanan yazım hakkında sanal mektup (*) yazan Kudret BÜYÜKCOŞKUN isimli bir okuyucum, "işsizliğin hangi türde bir sorun olduğunun (yani somut-kantitatif mi, yoksa soyut-kalitatif mi?) irdelenmesi gerektiğini diye getiriyor ve şunları söylüyor: "İstihdam ile ilgili yazdıklarınızı okudum (12 Eylül 2005, Yeni Şafak'tan). Ez cümle, 1.Çözüm uzun vadeden en fazla orta ve bilhassa kısa vadeye çekilmeli, 2.Büyüme şarttır, 3.Bölge yerine sektör teşviki çözüme daha fazla katkı sağlayıcıdır, 4.Mesleki eğitime özel itina zorunludur, diyorsunuz. Yetmişli yıllarda İ.Ü. İşletme Fakültesi'nde öğrenci idim. Bir gün bir Japon konferans verecek dediler. Anfiye doluştuk. Japon geldi, konuştu, asistanlardan biri de ara ara tercüme etti. Konu işsizlik idi. Adamın tezi ise işsizlik kantitatif bir sorun değil, kalitatif bir sorundur. İddiası şu fikirlerin reddini öngörüyordu: Elimizde bu kadar işsiz var, binaenaleyh bu kadar adama iş bulabilmemiz için şu kadar iş, işyeri meydana getirmemiz lazım, bu da şu kadar yatırım, (rakamsal) büyüme vesair demektir, diye düşünüyorsak, biz bu sarmaldan kurtulamayız. Bu yaklaşımla hedef (tam istihdama azami yaklaşma) hiçbir zaman gerçekleşmez. Asıl olan her işsiz için kantitatif tedbirler almak değildir. Gerçekte işsizlik, işsizlerle işleri doğru, isabetli, geçerli, verimli ilah. (kalitatif değerlerle) bir surette eşleştirememekten kaynaklanır. Ben iktisat insanı, adamı değilim. Fakat iktisat yazıları okuyucusuyum. Yukarıda kalitatif-kantitatif yaklaşımlarını karşılaştırırsanız memnun olurum." Okuyucumun "işsizliğin işsizlerle işleri eşleştirememekten doğduğu" vurgusuna ben de aynen katılıyorum. Ancak bu vurgunun da kantitatif-kalitatif özellikleri birlikte barındırdığını kabul etmeliyiz. Zaten bunun için de mesleki eğitim çok önemlidir. Ve bunun için her düzeyde verilecek eğitim sürecinin başında, kişilerin bilimsel ve pratik kabiliyet ve beceri analizlerine göre eğitilmeleri zarureti öne çıkmaktadır. Diğer bir ifadeyle, her birey, eğitim-öğretim döneminde mutlaka evrensel anlamda geçerli mesleki bilgi ve uygulamalarla donatılmalıdır. Ancak bu şekilde meslekli bireylerle üretilmiş işlerin mukayesesi yapılabilecektir. Yoksa evrensel normlara uymayan ve meslekli birey yetiştirmeyi de beceremeyen eğitim sisteminin diplomalı işsizler üreteceği kuşkusuzdur. Bu, çok maliyetli bir eğitim sürecini işlevsiz hale getirmektedir. Her bireyin aktif üretim sürecinde direkt rolü olmasa da, indirekt olarak mutlaka üretim sürecine katılabilmesi gerçekleşebilmelidir. Aile reisinin sağladığı gelirin, bir işte çalışabilir yaşa gelmiş olmasına rağmen, eğitim dönemini tamamlamamış, örneğin 15 yaşını hatta 18 yaşını geçmiş aile bireylerinin eğitim ve iaşe giderlerini karşılayabilmesi, gelişme düzeyi açısından oldukça önemli bir gelir dağılımı sorunu. Bu sorun aşılarak, ülkemizin gelecek perspektifine uygun mesleki ve kültürel eğitim alan bireylerin diplomalı işsizlere dönüşmemesi mutlaka başarılarak, genç işsizliği gibi fevkalade önemli sosyal sorunu önleyebilmeliyiz. Bugün Türkiye'nin yaşadığı diplomalı genç işsizler sorunu, elbette birçok ihmal ve tutarsızlığın bileşkesidir. Tutarlı iktisat ve eğitim politikalarıyla böyle bir sorunun doğmaması sağlanabilmelidir. Zaten gelişmişlik de kanımca budur. Gelişmiş toplum yapılanması süreçlerini iyi analız edebilmeli, bu analizlere göre davranabilmeli; hatta bu yapılanmayı çok isabetli bir felsefi tutarlılıkla planlayabilmeliyiz. Özel sektörün dünya ile yarışan üretim yapılanmasına destek olacak insan kaynakları donanımı ancak bu şekilde oluşturulabilir. Gelişmişliğin bu düzeyi tutturmak ve işsizliği yenmekle özdeş bir sosyo-ekonomik oluşum olduğunu kabul etmeli ve bu doğrultuda yön alışımızı belirlemeliyiz. Bilhassa 9. Plan'a da, serbest piyasa ekonomisi şartları içerisinde, bu doğrultuya göre felsefi boyut kazandırmalıyız. * Bir okuyucum, e-mail kavramının Türkçe'de ifadesinin zorluğu nedeniyle, (kendim meyl olarak okuyup) mail olarak kullanmama itiraz ediyordu ve elektronik posta-mektup- kavramını veya e-mail kavramını kullanmanın doğru olacağını savunuyordu. Ben de bu iki kavramı da Türkçe'ye yakıştıramadığımdan bugün "sanal mektup" kavramını kullandım. Okuyucularımın tepkisi, nasıl olacak, bilemiyorum.
|
|
![]() |
Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon Sağlık | Arşiv | Bilişim | Dizi |
© ALL RIGHTS RESERVED |