|
|
|
Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
|
|
|
|
Keşf-i Kadim (geleneğin keşfi) kolay değil; zira zaman istiyor, imkân istiyor, gayretli, sevdalı ve dikkatli âşıklar istiyor. Kendi ilim ve irfan geleneğimize, yabancılardan daha da yabancıyız ve ne yazık ki henüz yolun başında bile değiliz. Hiç mi gayret yok? Elbette var ve fakat çok yetersiz! Tercüme bahsine gelince, artık susmak sanki daha doğru gibi görünüyor. Çünkü cahil ve ehliyetsiz gayretkeşler tarafından cânım eserler katledilmekle kalmıyor, vâ esefâ, bir de acımasızca tekmeleniyor. Küçük bir misâl olması bakımından, ilim ve irfan geleneğimizin büyük ustalarından İbn Sina'nın küçük bir eseriyle ilgili notlarım arasında geçenlerde farkettiğim bir iki hususu şimdiden kayda geçirmekte fayda mülâhaza ediyorum. Kimbilir belki bu bu notlar genç araştırmacıların dikkatini çeker de kendilerinin fikir mirasımızı gelecek nesillere daha az noksanla aktarmalarına yardımcı olur. (I) TDV İslâm Ansiklopedisi'nin "İbn Sina" maddesinde, filozofun eserleri tanıtılırken, 'et-Temcîd' (el-Hutbe fî't-Temcîd) adlı eserinin, "modern dönemde Said-i Nefisî tarafından 1954'de Ömer Hayyam'a nisbet edilen Farsça tercümesiyle birlikte Tahran'da neşrolunup Abdülbaki Gölpınarlı tarafından da 1953'de Hayyam'ın şerhiyle birlikte Türkçe'ye tercüme edildiği" belirtiliyor. (XX/344, İstanbul, 1999) Türkçe neşir için verilen mehaz ise şu: - Rubâiyyât içerisinde, İstanbul 1953, s. 175-185. Madde'nin kaynakçasında izine bile rastlanılmayan bu künyede, ne gariptir ki diğer ayrıntılar doğru olmasına karşın, kitabın adı doğru değildir; zira Gölpınarlı'nın kitabının adı, "Rubaîler ve Silsilat-al-Tartîb, İbn-i Sînâ'nın Tamcîd'i ve Tercemesi" (İstanbul, 1953) şeklindedir. Peki bu "Rubâiyyât" adı nereden çıkıyor?! Kitap, Gölpınarlı'nın Farsça yazmış olduğu geniş bir mukaddimeyle birlikte orijinal metinlerin (Tarab-hâne'nin) neşrini de ihtiva ettiğinden, kitabın sağ kapağındaki başlık, tabiatıyla Farsça olarak "Rubâiyyât-ı Hakîm-i Hayyam" şeklinde yazılmış ve hemen altında diğer metinlerin başlıkları da zikredilmiştir. Madde yazarının, açıklamasını, kitabı dikkatlice tedkik etmek yerine sayfalarını gelişigüzel karıştırıp yazdığında hiç kuşku yok. Çünkü Abdülbaki Gölpınarlı mezkur metinleri sadece Türkçe'ye çevirmekle kalmamış, üstelik aynı kitapta hem Topkapı yazmalarıyla karşılaştırmak suretiyle İbn Sînâ'nın Arapça metnini, hem de Osman Nuri Ergin'in tavassutuyla fotoğrafyasına ulaştığı Ömer Hayyam'ın Farsça terceme ve şerhini aynen neşretmiştir. Hâl böyle olunca, metnin ilk neşrinin Said-i Nefisî tarafından 1954'de Tahran'da gerçekleştirildiğine ilişkin yapılan açıklamanın da hiçbir kıymeti kalmamaktadır. Çünkü Gölpınarlı'nın çalışması 1949'da yayıma hazır hâle getirilmiş ve fakat kağıt sıkıntısı yüzünden kitabın basımı 4 yıl gecikmiştir. Buna rağmen bu çalışmanın neşri, Said-i Nefisî'nin neşrinden 1 yıl öncedir. (II) Gerekli özen gösterilmediği takdirde bu tür hataların yapılması gayet tabiidir. Nitekim "İbn Sina" maddesinin eksikleri saymakla bitecek türden değildir. Lâkin Temcîd hikâyesi burada bitmiyor. Bu maddenin neşrinden 5 yıl sonra, Dimitri Gutas'ın "İbn Sînâ'nın Mirası" (İstanbul, 2004) adlı eserinin sonunda, kitaba ek olarak, İbn Sina'nın eserleri hakkında, kitabın mütercimi tarafından, "İbn Sina'nın Türkiye'de Neşir ve Tercüme Edilen Eserleri" (s. 199-209) başlıklı bir bibliyografya daha yayımlanıyor. Bu listenin girişinde, genç mütercimin okurlarına verdiği bilgi şöyle: - "Türkiye'de İbn Sina'nın 57 eseri neşir ve tercüme edilmiş olup bunlardan 19'unun sadece neşri, 20'sinin sadece tercümesi, 18'inin hem neşri, hem de tercümesi yapılmıştır. Bunun dışında filozofun muhtelif eserlerinden toplam 6 bölüm de Türkçe'ye tercüme edilmiştir." İbn Sina'ya ait muhtelif eserlerden yapılan tercümelere yer verildiği halde, bu listede İbn Sina'nın 'Temcîd' metninin ne orijinalinin, ne de Türkçe çevirisinin yayımlandığına dair tek bir kelime bile sarfedilmiyor. Böyle bir liste hazırlanırken, mezkur ansiklopedi maddesinden -birçok kusurla malul olsa dahi- istifade edilseydi, bu hata daha önce düzeltilmiş olurdu. Sanırım artık kimsenin mazereti kalmamış olmalı!
|
|
![]() |
Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon Sağlık | Arşiv | Bilişim | Dizi |
© ALL RIGHTS RESERVED |