AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
ABD ile yanlışlar

-ABD ile ilişkilerde sürekli çatışma hali tercih edilemez.

-Türkiye-ABD ilişkileri için ortak çıkarların buluştuğu bir zemin sağlanmalıdır.

Bence bu iki yaklaşım doğrudur.

Ama son gelişmeler, ABD ile ilişkilerde sağlıklı psikolojik zeminin kaybolduğu izlenimi veriyor.

Mesela bir Başbakan'ın ABD'ye giderken Ana Muhalefet Partisini "Anti Amerikancılık"la suçlaması o davranışa yol açan psikolojik zemin açısından hiç de sağlıklı değildir.

Baykal'ın Başbakan'a yönelik olarak, "Türkiye'yi satmasına mani olduğumuz için bizi suçluyor" sözü yakışıksız olmakla birlikte, "Sayın Erdoğan'ın tavrı suçlu çocukların 'Ben değil o yaptı' psikolojisini yansıtıyor" şeklindeki değerlendirmesinde ne yazık ki haklılık payı vardır.

Son gezi, ne yazık ki "ilişkileri tamir" eksenine oturtulmuştur. O psikolojik zeminin oluşumuna da, yer yer Türkiye medyasının da bol bol tükettiği şu malzemeler yol açmıştır.

"1 Mart tezkeresinde Amerika'yı kırdık, üzdük. Önce adamları ümitlendireceksin, adamlar gemilerini gönderecek, sonra bu iş olmadı diyeceksin. Bu bir stratejik ortağa yakışmaz. Amerika bunun hesabını bizden sorar. Ak Parti'nin işi zor. Asıl önemlisi ABD Ak Parti'nin Türkiye'yi nereye götürdüğünden kuşkulu. ABD, Ak Parti'ye başlangıçta bol bol verdiği primden pişman. Bunun rövanşını mutlaka alır. ABD Erdoğan'a randevu vermekte nazlanıyor. Ak Parti'nin İran ve Suriye'yi kolluyor gözüken çizgisi, ABD'de kuşkuları derinleştiriyor. Ak Parti hükümeti, Türkiye'de gelişen anti- Amerikancılığı önlemeliydi. Bu konuda liderlik üstlenmeliydi. Oysa anti -Amerikancılığı besleyen bir duruş sergiledi."

Bu çerçeveyi daha da genişletmek mümkün.

Bu temaların bir kısmı ABD'de üretildi, Türkiye'ye yansıdı. Bir kısmı ise, Türkiye'de üretilip tüketildi.

ABD'deki üretimin amacı, Türkiye'yi psikolojik baskı altına almak ve bir "özür atmosferi"ne sürüklemekti. "Türkiye'yi yalnız bırakırsak ne AB ile ilişkileriniz gelişir, ne Kıbrıs'ta ilerleme olur, ne bölgesel denklemler içinde güç kazanırsınız!" dendi bir bakıma.

İçerdeki üretimin amacı, iç politika hasadı devşirmekti. "Amerika Ak Parti'yi bıraktı. Hükümetin dış desteği ortadan kalktı. Dış meşruiyyet ortadan kalkarsa içerde onu kündeye getirmek kolay olur. Bundan sonra Ak Parti'nin işi zor."

Bu iç söylem, öylesine gelişti ki, sanki ABD'deki üretim, içeriye malzeme taşır mahiyet kazandı. Yani sanki bir yerde ABD'nin bölgesel politikalarına karşı olanlar bile, ABD'nin Ak Parti'yi terbiye eder bir misyon üstlenmesinden mutlu oldular. Hatta ABD ile ilişkilerin başka kanallardan gelişmesine alkış tutarak, hükümetin daha çok sıkışacağını hesap ettiler. Mesela, son süreçte askeri sözcüler, ABD'nin bölgeye ilişkin (Özellikle İran ve Suriye konularında) stratejik yaklaşımlarına paralel mesajlar verdiler. Bu, "Asker - ABD yaklaşması, barışması" gibi değerlendirildi. Sanki hükümetten ayrı bir "Asker inisiyatifi" gelişiyor ve "Türkiye -ABD ilişkileri bu yolla onarılıyor" gibi bir değerlendirme yapıldı. "ABD kapıdan giremediği yerlere bacadan giriyor" denilmedi de, "Hükümetin ıskaladığı stratejik ilişkiyi asker geliştiriyor" gibi yorumlandı.

Bütün bunlar birikti ve muhtemel ki hükümet, "ABD ile ilişkileri tamir etmek lazım, yoksa...." diye başlayan bir değerlendirme sürecine sürüklendi. "Sürüklendi" kelimesinin ağır olduğunu biliyorum, bir hükümet elbet "sürüklenmemeli", ama son jestlerin psikolojik alt yapısında ne yazık ki böyle bir olgu okunuyor.

Ortaya çıkan sonuçlar:

-GOP'ta ABD ile birebir örtüşen politikalar...
-Suriye konusunda birebir örtüşen politikalar.
-İran konusunda birebir örtüşen politikalar...

Bu alanlarda Türkiye ile ABD politikaları birebir örtüşebilir mi?

Bence "Hayır!"

ABD'de "Türkiye'nin tavrı"nı eğer böyle okumuş ise, yani ABD'ye böyle okuma görüntüsü vermiş isek, orada bir yanlışlık var demektir.

Dışişleri Bakanı Gül'ün bir toplantıda "Suriye bir diktatörlük" sözünü kullandığı yansıdı medyaya. Bunu söylemiş midir, sanmıyorum. "Suriye'nin demokratik gelişimine yardımcı olacağız" demekle "Suriye bir diktatörlük" demek arasında fark var. Aynı tarzda "İran'ın nükleer gücünü bölge için büyük risk olarak görüyoruz" demekle, "İran bizim için stratejik tehdittir" demek arasında da fark var. Ak parti hükümetinin komşularla iyi ilişkiler ve barış ortamı geliştirme politikası ile, ABD'nin gerektiğinde güç kullanarak bölgeyi tanzim politikası birbiriyle nereye kadar örtüşebilir?

Eğer ABD, ortaya konan söz ve jestlerden "Bunlar artık terbiye oldu, ne dersek yaparlar, taleplerimiz karşısında itiraz ederken zorlanırlar" yorumunu çıkarmışsa, ortada gerçekten ciddi bir yanlışlık var demektir. Bu yanlışlık, ileriki günlerde kaçınılmaz olarak ortaya çıkacak politika farklılıkları söz konusu olduğunda, daha ciddi gerilimler doğuracaktır. "Ne istersek verirler" görüntüsü, veremediğiniz her şeyi gerilim kaynağı haline getirecektir. En kötüsü ABD'de var olduğu gözlenen "Karşı konulmaz, talepleri geri çevrilmez bir süper kudret" kanaatini beslemektir. Size karşı kendisini böyle hisseden bir güce her itirazın "isyan" gibi algılanması ve öfke doğurması kaçınılmazdır. Ne yazık ki böyle bir yanlış ilişki gelişimi gözleniyor.


10 Haziran 2005
Cuma
 
AHMET TAŞGETİREN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED