|
|
|
Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
|
|
|
|
Zaman: 4 Haziran 2005. Yer: Saraçhane Parkı. Konu: Açe'li çocukların depreme dair yapmış oldukları resimler. Amaç: 35 bin civarında bulunan anasız-babasız kalmış Açe'li çocuklar için İstanbul halkının duyarlılığını harekete geçirebilmek. Meydanda on beş- yirmi tane resim var Açe'li çocukların yapmış olduğu. Geçip gidenler de var resimlerin yanından, bakıp geçenler de. On-on iki yaşlarında iki "delikanlı" (çocuk denmesine en şiddetli isyanı gösterecekleri yaş) kollarını birbirlerinin omzuna atmış olarak bakıyorlar resimlere. Daha ilk resme bakarken birisi hükmü bastırıyor: " Ne var lan! Ben de yaparım bunları." Ne resimlerin altına konmuş olan deprem haberlerine takılıyor gözleri, ne de depremin şiddetini en yalın ama en derin şekilde hissettiren "Her şey yarım kaldı" cümlesine. Serginin adı bu: "Her şey yarım kaldı" Bu cümle aslında "gök ekin biçilmiş"cesine gelen bütün ölümlerin ifadesi. Hayatı tamamlamak herkesin nasibi değil çünkü. Her ölüm sıralı ölüm değil . Çocukların hemen yanıbaşında iki adam var. Yaşları 35-40 arası. Geçip giderken gözleri takılanlardan. Gözleri takılmışken korsan konferans imkanı yakalamışlardan. "Bunlar var ya bunlar" diyor gömleğini pantolonunun dışına çıkarmış olan, "bunlar temizlikte bize en yakın olanlar. Bunlar da bizim kadar temiz." Hac intibalarını anlatmaya başlıyor ve yerdeki kola tenekesi, kağıtlar "biz ne kadar temiziz, öteki Müslüman ülkeler bizim gibi temiz" değil konulu konferansını etkilemiyor. "İşte "temizlik konusunda bize çok yakın" olan küçücük Endonezyalılar, öksüz ve yetim elleriyle acıyı resmedip gönderiyor, mektup niyetine. Mektubu okuyabilen var mı? Ağaçlara tırmanan çocukların, dalgaların arasında ölümle boğuşan adamların ağzından baloncukların içine "Help me Allah" yazılmış olan resmin önünde tesettürlü bir genç kadın ve yanında bir adam. Resmi yapanların kimliğini tartışıyorlar. İsmi okuyorlar, yabancı geliyor isim. Resimdeki yazılara bakıyorlar. Kadın "Bak diyor Türkçe değil yazdıkları." Adam itiraz ediyor: "Olsun Allah demişler." Yıkıntı ve ölüm resimlerinin yanında muhkem bir ev resmi var. Tek katlı bir ev. Çizgiler bir mühendis elinden çıkmış gibi. Üzerinde Ace Evi ibaresi var İngilizce. Böyle evlerimiz vardı diyor sanki resmin sahibi. Şimdi acz içinde olabiliriz ama bizim bir zamanlar böyle evlerimiz vardı. Göbeklerini açıkta bırakan tişörtleriyle iki genç kız bu evin önünde duruyor. Öteki resimlere bakmamayı tercih ediyorlar nedense. Kendilerini üzecek hiçbir şey görmek istemiyorlar. "Demek ki" diyor saçları pembeye çalan kırmızılıkta olan genç kız, "bu ev depreme dayanıklıymış, bak hiç yıkılmamış." Arkadaşı onun bu tespitine katılıyor. Ölen insanlardan çok "ölmeyen nesneler" daha yakın ikisine de. Gelip geçenler ve bakıp geçenler arasında bir kadın köşede bekleyen görevlilere doğru ilerliyor. Teneke kumbaraları görüyor. "Buraya mı atacağız" diyor çekinerek. "Demir para ise evet" diyor görevli kızlar. "Kağıt para ise biz alıyoruz." Kadın bir an tereddüt geçiriyor. Makbuzsuz para vermeyeceğine dair aldığı kararı hatırlayıp. Sonra Allah'a emanet deyip parasını uzatıyor.
|
|
![]() |
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |