|
|
|
Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
|
|
|
|
Cumhurbaşkanlığı tartışmasının her zamankinden daha önce avdet edeceğini ve şiddetli bir tartışmaya sahne olacağını tahmin etmek güç değildi. Her şey gibi bu çatışmanın deneme atışları da 17 Aralık sonrasına bırakıldı. Yılbaşından bugüne kadar yaşanan her politik gerilimden en büyük payı Çankaya'nın istikbaline çıkarmak gerekiyor. Askerlerin konuşmaya başlaması da, üniversitelerin kapısında velilere kadar uzanan akıl ve mantık dışı başörtüsü yasaklamaları da aynı kapıya çıkmaktadır. Başbakanı proteste eden rektör de, Cumhurbaşkanı'nın gerginleştirdiği veto gerekçeleri de aynı amaca hizmet ediyor. Peki bütün bu olup bitenlerin ne anlama geldiği Başbakan ve adamları tarafından biliniyor mu? Biliniyor… Onlar da atılan taşların aslında nereyi hedeflediğinin farkındalar. Daha da derinleşmesi muhtemel bir siyasi çatışmanın tarafı olmaya mecbur kalacaklarını biliyorlar Sürecin koordinatlarını iyi belirlemek lazım… AK Parti, 3 Kasım sonrası süreçte özellikle dış faktörleri akıllıca mobilize ederek meşruiyeti konusunda beklenenden fazla mesafe almıştı. 17 Aralık bunun tepe noktasıydı. Tabir caizse yerel güçler de o tarihe kadar esen özellikle Avrupa rüzgarlarına karşı direnemediler. Sonrasında ise birdenbire herkes, 2007'nin Mayıs ayında Cumhurbaşkanlığı seçiminin yapılacağını hatırladı. Şimdi, bu tazelenen hafızalarla yeni ve erken bir tartışmaya giriyoruz. Aslında, süreç daha önce de başlamıştı ama 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in ustalıklı sunumu tartışmayı alevlendirdi. Demirel, en az üniversite mezuniyet törenine gelen yaşlı kadınları başlarını açmaya zorlamak kadar garip bir istekte bulunarak, eşi başörtülü olanların Cumhurbaşkanı olamayacağına dair bir hükmün devrim kanunlarına dahil edilmesini istedi. "Başörtülü hanımla Çankaya'ya çıkmanın önünde yasal bir engel yoktur" diyerek, bir anlamda konuyla ilgilenenleri önlem almaya çağırdı. Vakit geç olmadan!.. Demirel böylelikle, Ak Parti'nin Çankaya'ya muhakkak surette eşi başörtülü bir ismi çıkartacağı kanaatini de pekiştirdi. Bir başka ifadeyle, Ak Parti'yi de vakti zamanı geldiğinde aynı profilde bir adaya yönlendirdi. Böyle bir aday çıkmazsa partinin yeni bir taviz vermiş olacağına dair bir başka yorumu da çağrıştırarak… Unutmamak lazım ki, Cumhurbaşkanlığı seçimini sorun yapan güçlerin tek takıntısı başörtüsü değil… Onlar için, Çankaya'da bir Ak Partili'nin bulunmasının anlamı sadece başörtüsüyle sınırlı değil. Ak Parti için de Çankaya'da kendilerinin seçeceği bir ismin bulunmasının başörtüsüyle bir ilgisi yok. Ancak iktidar partisi için, bir sebepten dolayı Cumhurbaşkanı'nın seçememek, erken seçimle bunu yeni Meclis'e bırakmak veya baskılardan dolayı kendi adayını Köşk'e çıkartamamaktan daha kötü ve onur kırıcı bir son düşünülemez. Başbakan Erdoğan'ın son günlerde tekrarladığı cümle artık değişmez hedef: "Cumhurbaşkanı'nı bu Meclis seçecek!.." Böylelikle bütün diğer seçenekler reddedilmiş oldu. Ki, zaten Ak Parti için bir başka seçeneğe razı olmak Çankaya'ya istediği ismi çıkartamayacağını kabul etmek demektir. Bundan sonra ne olabilir? CHP'nin bundan sonraki bütün muhalefet stratejisini Tayyip Erdoğan dahil bir Ak Partili'yi Cumhurbaşkanı seçtirmemek olduğunu görmemek için biraz dalgın olmak lazım. Bu stratejiye bazen Demirel, bazen cihet-i askeriye, bazen de irili ufaklı "laikçi" unsurların iştirak edeceğini tahmin etmek de güç değildir. Hal böyleyken Ak Parti'nin yapması gerekenleri yani, erken başlayan tartışmanın önündeki uzun zamanı nasıl yöneteceğini planlamaya ihtiyacı var. Ama bunu yapmasa bile, ateşe barutla yaklaşmamak kendileri için bir ölçüde emniyet sağlayacaktır. Zira, şimdiden sonra her cümle sinir bozucu olabilir. Mesela, CHP sözcülerinin "AK Parti Çankaya'ya bir mollayı oturtmak istiyor" cümlesi bunun en taze örneğidir. İktidar partisinin, Çankaya kavgasının finalindeki şiddetli çarpışmaya enerji saklamasında fayda vardır.
mkaraalioglu@yenisafak.com.tr
|
|
![]() |
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv Bilişim | Dizi | Çocuk |
© ALL RIGHTS RESERVED |