AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Müziğin gücü

Sanatlar arasında müziği en yükseğe koyan görüşler var. Ben de buna katılıyorum. Bir milletin fikrî, ahlakî, ruhî, estetik seviyesi için o milletin musikisine bakmak lazımdır.

Biz eskiden dine dayalı yekpare bir hayat yaşardık. Günlük hayat gibi mimari de, musiki de, edebiyat da bu hayatı tanzim eden ilkeler üzerinde yükseliyordu.

Zaman içinde bu zemini kaybettik. Artık başka bir iklimi, başka bir atmosferde yaşıyoruz.

İlginçtir eski sanatlarımızdan belki de sadece musiki canlılığını koruyarak günümüze ulaştı.

Bu belki onun ele avuca sığmayan soyut yapısından; belki de inanç köklerimizin kurumamış olmasından kaynaklanmaktadır.

Medeniyetimizin görünen en mühim unsuru mimariden sözetmek, bugün artık neredeyse imkânsız. Hat sanatı harf inkılabı ile kesintiye uğradı, günümüzde eski itibarını yakalamaya çabalıyor. Tam bu noktada, bu sanatın gerçek bir zemin bulması için bir hususu önemle belirtmeliyim:

Mimari açıdan başarısız olan yeni camilerimizin hatları, yaşayan hattatlarımıza ısmarlanarak bu konuda kayda değer bir hamle yapılabilir. (Keşke mimari açıdan da aynı başarıyı gösterebilsek). Böylece acemi nakkaşların şablon yazılarından veya hazır (konfeksiyon) çinilerle hat meselesini halletmiş olmanın pratik ama kişiliksiz çözümünden farklı bir yol buluruz. Bu alan mahalle mescitlerinden, büyük camilere kadar uzanırsa hattatlarımız hem bir piyasa bulur, isim yapar; hem de bu sanat sağda-solda tezhib ile ağır-aksak (meraklısına) yürüyen küçük ebatlı sergilerden öteye taşınmış olur. Cami inşaatına harcanan onca para yanında hat sanatına ayrılacak bütçeyi de gözetmeliyiz. Bunu ihmal edersek caminin bütününü ihmal etmiş oluruz.

Eski musikimizin zirveleri irfanî müzik diyebileceğimiz tasavvuf temelli eserlerden oluşuyor. Bu bestekârları yetiştiren müesseseler (Başta Mevlevî tekkeleri olmak üzere) bugün artık ortadan kalkmış gibidir.

Yeni bestekârların yetişmesini sağlayacak zemin yokedilince meydan 'piyasa müziği'ne kaldı. Ancak asırların mirası 'meşk usulü' karınca-kaderince devam etti. Medeniyet dairemizi resmen değiştirmiş olsak da, bu musiki bir ara resmen yasaklanmış olsa da: o ritm, o ruh, o nağme, o aşk zihinlerde saklandı. Divan edebiyatı aruz vezni ile birlikte sona erdi, ama Klasik Türk Musikisi hâlâ icra ediliyor; bunun yanında Türk Halk Müziği de en çok dinlenen türler arasında bulunuyor.

Lakin şurasını hatırda tutalım: Eskilerin sürekli tekrarı bizi ileri bir merhaleye taşımaz. Geleneğin yenilenmesi şarttır. Yenilenmeyen gelenek kurur. Kuruyan obje hayattan çekilir, müzelik olur. Ara sıra yurt içinde ve yurt dışında sergilenir. İrfani müziğin serpintisinden beslenen piyasa müziği gazinoların ve plak sanayinin desteği ile bestekârlarını, hanende ve sazendelerini korudu (Bunda birer okul addedilen radyoların, musiki cemiyetlerinin ve koroların dahli vardır).

Sonunda gazinolar da kapandı.

Dünya ile birlikte biz de değiştik. Hakim kültür, hakim sermaye ile beraber, kendi müziğini bütün dünyaya empoze etti.

Artık Yusuf Nalkesen'lerin, Avni Anıl'ların temsil ettiği son nesil de ortadan çekilmişti. Düşünüyorum da son otuz yıl içinde topluma mal olan bir bestekâr adı aklıma gelmiyor. Elbette ki bu işin kökü kurumadı. Birileri, bir yerlerde meşke devam ediyor, beste yapıyor, icra ediyor. Konservatuarlarda eğitim sürdürülüyor.

Ancak bu mevzi gayretlerin toplumun ruhuna, ahlakına, fikrine, zevkine tesir edecek bir yaygınlığa ve etkinliğe kavuştuğu söylenemez.

Yarışmalar, TV. programları, CD'ler yaraya merhem olmuyor. Bu müzik sanki öldü, sanki yaşamıyor. Oysa biliyoruz ki, sadece metropolde değil taşrada dahi pek çok resmî ve gayrı resmî koro kuruldu, pek çok musiki cemiyeti faaliyet gösteriyor.

Ülkede bir müzik kargaşası yaşanıyor (Bu kargaşanın tozu-dumanı içinde kalan gençliğin nasıl bir fikrî, ruhî, ahlakî, estetik seviye kaybına uğradığını takip edebiliyoruz). Musikinin bu manzarasına bakınca şehirlerdeki çarpık yapılaşmayı, edebiyatımızın sükutunu, mimarînin taklit yapılara, ruhsuz gökdelenlere teslimiyetini, ruh asaletinin günlük hayatta, siyasette, üniversitelerde, basında nasıl can çekişmekte olduğunu görüyorum.

Bize bir hamle, bir atılım lazım.

Ama ne?

Büyük şair ve düşünür Sezai Karakoç dergisine ve yayınlarına 'Diriliş' adını boşuna vermedi.

Nurettin Topçu'nun fikriyatı 'Hareket' adı altında boşuna toplanmadı.

Herşeyin dünya görüşüne ve bunun biçim verdiği 'hayat tarzına' gelip dayandığı ortada. Bugün için sürdüregeldiğimiz hayat tarzı ile Klasik Türk Sanat Musikisi'nin inkışafı mümkün müdür?


15 Haziran 2005
Çarşamba
 
MUSTAFA KUTLU


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED