|
|
|
Bugünkü Yeni Şafak |
|
|
|
|
|
|
27 Ekim 2005... Paris'in Clichy-sous-Bois Mahallesi'nde hırsızlık ihbarı üzerine denetim yapan polisten kaçan biri 15 diğeri 17 yaşında iki Müslüman genç elektrik akımına kapılıp ölüyor. Aynı gece polisi sorumlu ilan eden 400'e yakın mahalleli genç ile 250 polis arasında çatışma çıkıyor. Çatışmalar sürerken 30 Ekim günü polisin Clichy-sous-Bois'da bir camiye gözyaşartıcı bomba atması olayları azdırıyor. Çatışmalar Aulnay-sous-Bois'dan sonra önceki gece Val-d'Oise, Seine-et-Marne, Hauts-de-Seine, Bondy ve Yvelines semtlerine de sıçrıyor. Sadece 3 ve 4 Kasım geceleri Paris'te gençler tarafından 600 araba, 27 otobüs yakıldı. 500'den fazla yerde yangın çıktı. Olaylar hâlâ devam ediyor... Aslında devam eden bir isyan... Paris'in kuzeyini çevreleyen varoşlarda patlayan bir gençlik isyanı... Daha doğrusu çoğu Fransız vatandaşı olan Müslüman gençlerin isyanı... Sık vurgularız: Her yasak bir yenilginin ifadesidir. Yaşadığımız çağın kaçınılmaz hallerinden olan çok-kültürlü toplum modelinin önüne set çeken, tek kimlikli vatandaşlık anlayışını dayatmalarla zorlayan yasaklar, o yasakları üreten sistemler için ağır sonuçlar içeren bozgunlara yol açarlar. Fransa bu denklemin en açık sergilendiği ülkedir. Fransız modeli açık iflas bayrağını liselere yönelik dini sembol yasağını başlattığı gün açmıştı. Bu yasak Fransa'nın yaklaşık yüzde 10 civarındaki Müslüman vatandaşını kendi sistemine entegre edememesinin bir sonucu olarak ortaya çıkmış, mevcut bir toplumsal ikiliği, ayrımcılığı iyice pekiştirmişti. Daha doğrusu bu yasak ondan önceki onlarca diğer ayrımcı uygulamanın doruk noktasını oluşturmuştu. Meseleye bu açıdan bakınca Fransa'nın Türkiye'nin AB üyeliğine aktif bir şekilde karşı çıkması boşuna değildi. Kendi kimlik sorununu Türkiye üzerinden çözeceğine, Türkiye üzerinden pekiştirmeyi tercih etmişti Fransa. Bu tercihin başını çeken isimlerden birisi olan İçişleri Bakanı Nicolas Sarkozy'nin bugün toplumsal ve kültürel yönleri ayyuka çıkan bu ağır kimlik sorununu salt bir asayiş meselesi olarak tanımlaması ve "gençlere sıfır tolerans" açıklamasını yapması boşuna değil. Ayrıca isyancı gençlerin "Bu henüz bir başlangıç, Sarkozy istifa edene kadar sürecek demesi" de anlamsız değil. Sorunun derinliği ve niteliğini gösteren başka bir gelişme de olayların büyümesinin ancak Müsüman cemaatlerin ve derneklerin yardımı mümkün olabilmesidir... Fransız gazetelerindeki haberlere göre, Clichy-sous-Bois Mahallesi'ndeki Bilal Camii'nin Yönetim Kurulu Başkanı Muhammed Buhut, Maurice Audin Camii İmamı Meshih Dhau ve Müslüman Dernekleri Başkanı Muhammed Bellahsen'in başını çektiği "akil adamlar grubu" gençleri sukünete davet ediyor ve otoritelerle işbirliği yapıyor. Seine-Denis Bölgesi Polis Şefi'nin "Bu mahallerde Müslüman cemaatlerin desteği olmadan belediyeler ve polis hiçbir şey yapamaz" sözleri, diğer bir polis yetkilisinin "Beğenelim beğenmeyelim Müslüman dernekleri uzun süredir bu mahallerdeki sorunların çözümündeki yegane muhatap haline gelmiştir" demesi, "akil adamlar heyeti"nden Bellahsen'in "bir kamu görevimiz var, gençlerle diyalog kurup onları sakinleştirmeliyiz" açıklaması şunları açık bir şekilde ortaya koyuyor: 1. Fransız cumhuriyetçi sistemi git gide etnik ve dinsel bir ton kazanarak ağır bir gettolaşma hali üretmiştir. 2. Bir kültürü yok sayarak, onun hakemliğine başvurmadan çıkılan her yol tıkanır. 3. Yüzde 10 civarında Müslüman yurttaşı olan bir ülke onların haklarını tanımadan, onların katılım ve desteği olmadan bir süre sonra ciddi yönetim krizlerine girer. Son sekiz gündür Paris varoşlarının yangın yerine dönmesi, açıkçası Bağdat'ı andırması başka nasıl açıklanır? Nitekim bu konulardaki çalışmalarıyla tanınan sosyolog Eric Marnier Le Monde Gazetesi'ndeki söyleşisinde şunları söylüyor: "Varoşlarda yaşayan gençlerin yüzde 15-20'si ayaklanmış durumda Yaşanan adaletsizlik ve haksızlık duygusunun yol açtığı öfke ve isyan halidir. Şiddet nedensiz değildir. Şiddeti başka bir şiddet dizisi, sembolik ve ayrımcılıktan doğan psikolojik, sosyolojik şiddet üretir. Bugün toplumsal dışlanmanın içerdiği şiddetin sonuçlarıyla karşı karşıyayız. Bu gençlerin çoğu, yıllardır kültürel ve ekonomik bir depresyon içindeler. Arzu ettikleri yaşam ile sürdürdükleri yaşam arasındaki makasın büyüklüğü inanılmaz bir hayal kırıklığı üretiyor..." Evet, dünyayı kuşatan, AB'nin doğal hali ve hedeflediği nokta olan, farklılıkların farklılıklarını koruyarak bir arada yaşadıkları çağdaş demokrasi modeline direnç, Fransa'nın elini ayağına dolamış durumdadır. Bu direncin kaynağı ise tekçi bir kimliği yücelten, adem-i merkeziyetçi bir katılıma mesafeli duran cumhuriyetçi modelin yaşadığı krizdir... Bu, sadece bizim değil, tüm Avrupa'nın tespiti... Olayları yorumlayan Avrupa basını günlerdir Fransız modelinin iflasının altını çiziyor: Avusturya Gazetesi Der Standard: "Umutsuzluğun isyanı"ndan sözediyor.. Muhafazakar Londra gazetesi Le Daily Telegraph bile "Fransa'yı aşırı sağcı bir ruhun kuşattığı"nı söylüyor.. Guardian "Fransız modelinin göç ve entegrasyon karşısındaki başarısızlığından ve bunun yol açtığı tahribat"tan dem vuruyor. Alman basını (La Neues Deutschland) "Avrupa'nın göbeğindeki toplumsal, etnik apartheid'ten (ırkçı ayrımcılıkdan)" sözediyor. Times "Kendinizi İngiltere'yle karşılaştırmayın. Siyasi olarak Paris Londra'nın tolerans ve çeşitliğinin çok uzağında" diyor. Financial Times "Fransız modelinin en iyi model olmadığını" hatırlatıyor. Portekiz Gazetesi Diario de Noticias de Lisbonne, "Fransa'nın Avrupa'nın kurumsal olarak en baskıcı ve en aşırı sağcı ülke olması boşuna değildir..." vurgusunu yapıyor. Özgürlüklerin evrensel olduğunu dünyaya vazeden bir ülkenin bugün "özgürlükler sadece benim kültürüme ve saf vatandaşıma hastır" noktasına gelmesi acıdır. Dünyaya ayak uyduramayan ayakta kalamıyor ve dünya demokrasinin derinleşmesi ekseninde ilerliyor. Son söz Fransa ile Türkiye'yi benzetenler yanılıyor. Türkiye çok-kültürlü bir model hattında yol alırken. Fransa adeta Türkiye'nin eski kaba devletçilik uygulamalarını keşfediyor. Bu anlamda Türkiye yarını, Fransa dünü temsil ediyor.
|
|
![]() |
Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon Sağlık | Arşiv | Bilişim | Dizi |
© ALL RIGHTS RESERVED |