AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
'İran da mahrum kalmasın' denilebilir mi?

İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecad, seleflerini mumla aratacak bir şahsiyet olduğunu şimdiden ispatlamış görünüyor. 17 Eylül'de BM Zirvesi'nde ülkesinin yürüttüğü nükleer çalışmalara ilişkin yaptığı sert açıklamaya gelen sert tepkiler ancak yatışmıştı ki, İran Cumhurbaşkanı bu sefer de İsrail'in "haritadan silinmesi" gerektiğini ilan etti. Ahmedinecad, görünüş itibariyle de seleflerinden çok farklı. Aynı zamanda birer "ayetullah" olan seleflerinin ağır havalarından eser yok; "devrim milisleri" arasında "İslam ümmeti can damarında tarihi bir düşmanının yaşamasına izin vermez" derken daha çok bir "aktivist" portresi sergiliyor.

Neyse, madem ki (seçimlere çok düşük katılım olsa da) İranlıların seçtiği bir cumhurbaşkanıdır, yeni başkanlarının ülkeye getireceği nimet ve külfetlere de önce İranlılar tadacak, önce onlar katlanacaktır.

Bildiğiniz gibi İran Cumhurbaşkanı'nın İsrail'in varlığına yönelik sözleri pek çok ülkenin sert tepkisine neden oldu. Bu açıklamayı "yersiz" bulanlar arasında -haklı olarak- Başbakan Erdoğan da vardı. Ben bugün asıl olarak İran'ın geliştirmeye çalıştığı nükleer programı hakkında birkaç hususa işaret edeceğim için, işin "İsrail" faslına girmiyorum. Ahmedinecad'ın bu açıklaması karşısında zaten ne denebilir ki? İsrail'in uyguladığı kabul edilemez politikayı değil de onun doğrudan varlığını hedef alan böyle bir açıklamayı epeydir Filistin yönetiminin bile dile getirmediği bir dünyada İran'ın bu derece celâllenmesinin anlaşılır ve kabul edilebilir bir yanı var mı?

Ahmedinecad'ın ülkesinin nükleer programına ilişkin açıklamaları ilk bakışta makul görünüyor. Bu açıklamalara göre İran tamamen sivil nükleer enerjiye yönelik araştırmalar yapmakta ve bu çerçevede ülkeyi yeterli sayıda nükleer enerji santrali ile donatmak istemektedir. İşin bu safhasında İran ile başta ABD olmak üzere Avrupa ülkelerini karşı karşıya getiren problem ise, İran'ın gelecekte çalıştıracağı nükleer santrallerin yakıtını da kendisinin üretmek istemesidir. İran'a bu imkanı sağlamak istemeyen ülkeler -tabii ki- bu sürecin sonunda İran'ın nükleer silaha kavuşacağını düşünmektedir. Peki nükleeri iş edinmiş bir takım kuruluşlara göre İran bu işi (nükleer silah) ne kadar zamanda başarabilir? Uluslararası Stratejik Etüdler Enstitüsü Başkanı "eğer herşey yolunda gider ve işin üstüne bütün güçleriyle giderlerse" İran'ın 5 yıl içinde tek bir nükleer silah üretmek için gerekli uranyuma sahip olabileceğini ancak bu sürenin 10-15 yıl olacağını söylemenin daha uygun düşeceğini belirtiyor. Çünkü İran, bir başka uzmanın (François Nicoullaud) dediği gibi, bu zamana kadar ancak laboratuvar ortamında bir bomba için gerekli olan birkaç gram "plutonyum" ve %1 zenginleştirilmiş birkaç gram "uranyum"u ancak elde edebilmiştir. Oysa bir bombanın üretilebilmesi için aşağı yukarı 7 kilogram plutonyum ve en az %90 zenginleştirilmiş 20-25 kilogram uranyum gerekmektedir. Yani özetle İran henüz işin başındadır.

Batı'nın İran'ın kendisine bir "nükleer santral parkı" kurmasına itirazı yok. (hatta tam tersine, tahmin ettiğiniz gibi "teşvik" var!) Söylediğim gibi, itiraz İran'ın kandi yakıtını elde etmek istemesine. Ahmedinecad da zaten sesini bu konuda yükseltiyor: "Niye diğerleri yakıta sahip olmakta ısrar ediyor ve bize satıyor? Bizim bu yakıtı onlara, kendilerinin bize önerdiğinden yüzde 30 daha ucuza satacağımıza söz veriyorum."

Aslına bakacak olursanız, İran Cumhurbaşkanı'nın "yakıt fiyatı"na ilişkin bu meydan okuyucu açıklaması büyük ölçüde doğru olabilir. Gerçekten de İran, eğer izin verilirse, söz konusu yakıtı çok şimdiki fiyatından çok daha ucuza üretebilir. Bu husus hiç değelse "teorik" olarak mümkün. Ama Batı için asıl problem İran'ın santrallarının ihtiyacı olan az zenginleştirilmiş uranyum üretimine geçmek istemesi. Çünkü -tekrar olacak ama- bu işin sonunda nükleer silaha geçiş imkanı çok daha güçleniyor. İran'ın bu önleme itirazı da hazır: Ya günün birinde yakıt vermezseniz, o zaman elektriksiz mi kalacağız? İran'ın bu tezinin Rusya tarafından desteklendiğini de hatırlatalım. Rusya Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov, daha yakınlarda Moskova'da ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice ile konuyu gözden geçirirken, "Rusya, ABD'nin iddia ettiği gibi İran'ın sivil enerji programını paravan kullanarak nükleer silah geliştirdiğine dair bir kanıt görmemiştir" diyordu.

Gördüğünüz gibi, hiç mi hiç üzerime vazife değilken (çünkü teknik yönleri ağır basan bir konu) bu konuya da girmiş bulunuyorum. Niçin mi? Nedeni basit: Çünkü Türkiye'yi doğrudan ilgilendiren bu tartışma ne yazık ki olması gerektiği gibi tartışılmıyor bizde. Her gün bir ton gazete okuyan birisi olarak konuya ilişkin bir iki yazı (bunlardan birisi İsmet Berkan imzasını taşıyordu) ancak hatırlıyorum. "İç ve dış güvenlik"ten bu kadar çok söz edilen bir ülkede bir komşumuzun nükleer programı etrafında gelişen bu tartışma da kendisine yer bulamıyor ise, ne demeli bilmiyorum.

Tahmin etmişsinizdir muhakkak, konuyu gözden geçirmeye yarın da devam edeceğiz, çünkü toparlayabildiklerim henüz tükenmedi.


6 Kasım 2005
Pazar
 
KÜRŞAT BUMİN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi
Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon
Sağlık | Arşiv | Bilişim | Dizi
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED